26 Aralık 2011 Pazartesi

Trabzonspor için Transfer vakti...



Modern hayatın getirdiği koşturmaca içinde insanın kendine zaman ayıramaması, yoğun iş temposu, üstüne bir de şike olaylarının futboldan soğutması gelince, insanın içinden de yazmak gelmiyor pek, yalan yok..
Keşke hayatımızdan futbolu çıkartıp yerine ne biliyim spor yapmak, kitap okumak ya da arkadaşlarla beraber olmak gibi bir aktiviteler koyabilsek.. Ama insan içindeki futbol (ve Trabzonspor) tutkusunu atamıyor işte.. En fazla CM oynamayı azaltabiliyor..
Bloga ara verdik çokca... Zaten 3 günde bir maç yapan takımı izlemeye ancak yetişebiliyorken bir de nasıl blogu güncel tutalım.. Oysa yazacak o kadar çok şey varki...
İkinci devre başlamadan bir niyetlendim bakalım, tekrardan birşeyler karalamak niyetindeyim.. Maksat insanlar okusun değil, maksat içimizi dökmek..Ha okuyan olursa da mutlu oluruz o ayrı..
Lafı uzatmadan, 10 günlük uzun (!) devre arasını da fırsat bilerek transfer hakkında birkaç laf edelim.. Trabzonspor için biraz transfer tavsiyesi yapalım nacizane...
Son üç yılda kurulan kadronun (yönetimden değil) futbolculardan kaynaklanan nedenlerden dolayı dağılmasını ve yeni bir kadronun oluştuğunu göz önünde bulundurarak, silbaştan değil de “takviye” mottası üzerinden transfere bakılmalı.. Bu sadece devre arası değil, sezon sonu için de geçerli.. Malesef Trabzonspor seyircisi için hep sabır, yine sabır..
Bunun dışında bir mühendis olarak transfere analitik yaklaşıyım dedim..

İlk yarıda yedek kulübesinden çok fazla fayda görmedi takım, Şenol Hoca’da bunu kabul ediyor zaten, süper ligden alınacak kalbur üstü oyuncularla kulübe güçlenmeli..

Mevkii olarka stoper ve forvet göze çarpan ilk eksiklikler..

Yabancı transferinde ya Zokora, Glowacki, Cech gibi istikrarlı, tecrübeli,iş ahlakı olan ve saha içinde takımın kalitesini yukarı taşıyan oyunculara yönelmeli ya da Celustka gibi yıldız adayları bulunmalı..

Biraz para harcanmalı, Trabzonspor’un büyüklüğü arada transfer zamanında da hatırlatılmalı.. Sırf bunun için 3-5 m harcamak gerekiyor.. Zamanında Gökhan Ünal transferinin tek getirisi buydu, insanlar Trabzonspor'un büyüklüğünü hatırladı...

Kadroya giremeyen oyuncular (Ferhat, Eren, Sercan, Barış Ataş, Barış Özbek) kiralanmalı veya gönderilmeli.. Geniş kadro ile optimum kadro ayırd edilmeli..
Burdan yola çıkarak, transfer tavsiyelerimize gelirsek :
Hurşut ve Aykut Demir (Gençlerbirliği) : İlhan Abi bunları ucuza vermez, ama ikisine 2-3m Euro verilebilir.. Hurşut, Volkan Şen’in, Adrian’ın ve Alanzinho’nun verdiğinden daha fazlasını fazlasıyla verir.. Aykut ise tam defansa lazım olan adam.. Defansı ilerde kuran bir takım olarak tam ihtiyaç duyulan oyuncu profili, hem ayağı düzgün hem de süratli... Şu anda Türkiye’de benim gördüğüm bir Serdar Kesimal bir de Aykut bu tanıma uyuyor.. Üstelik Aykut ve Hurşut Trabzon’lu benim bildiğim.. Ama Engin Baytar gibi Trabzon’lulardan değil diye duydum.. Gerçek anlamda kadro genişliği sağlayacak iki transfer ve Hurşut ve Aykut transferi Trabzonspor'un ikinci yarıda alacağı puana direk + 7 ile 10 puan arası etki yapar..
Muhammet Demir (Gaziantep) : Sanırım bundan 5-6 yıl sonra milli takımın iki yıldızı Muhammet Demirci (Beşiktaş) ve Muhammet Demir (Gaziantepspor) olacak, ilginç bir durum olcak gibi.. Gaziantep’in içinde bulunduğu durumu düşünerek, Cenk Tosun veya Muhammet’ten biri üzerinde ısrar edilebilir ki burda Trabzonspor’un ihtiyacı olan Fatih Tekke gibi ceza sahası içinde topu gevelemeden kaleye sokan adam (bu tabiri bir yerde okumuştum ama hatırlayamadım şimdi) olan Muhammet Demir olmalı.. Ona da biraz para gidecek ama önemli bir yatırım olur, parasını da çıkartır.. Mental bazı sorunları var gibi duruyor, ama doğru teknik direktörün elinde, ve Trabzonspor gibi güçlü bir orta sahanın önünde çok iş yapar kesinlikle..
Hürriyet : Sanırım transferde sona yaklaşıldı.. Zokora’nın yokluğunda, önemli bir eksiği kapatır..
Ricardo Costa gibi Ujfalusi gibi Song gibi bir stoper.. Tecrübeli. Lider. Üst seviye. İş ahlakı olan.. 30 yaşında... İlk yarı Glowacki idare etmeye çalıştı ama özellikle Şampiyonlar ligi maçlarında yetersiz kaldı.. Önümüzdeki yıl da düşünülerek böyle bir transfer yapılmalı..
Forvet.. Yıllardır çözemedi Trabzonspor şu sorunu.. Teo ile tam çözüldü dedik o da firar etti.. Evet ligin en formda ve en golcü forveti Burak Trabzonspor'da ama, lazım olan forvet Burak’tan daha başka, Burak’ın yanına biri.. Nasıl anlatıyım, örneğin son Ordu maçında Burak’ın attığı gole bakın (Celutska’nın ortasına zayıf bir vuruş, kalecinin hatası) çok daha net bir vuruşla köşeye vurabilecek bir bitirici forvet lazım... İsim vermiyorum, yerli olarak buraya pek bir çare bulmak zor, iyi bir yabancı olabilir.. (Gignac mı ? Trabzonspor tarihinin en flaş transferi olur)
Aklı başına gelmiş bir Jaja Trabzonspor için tam anlamıyla dondurmalı kadayıf olur bu arada..


Bir de Trabzonspor’un ikinci yarı kendi içinden yapacağı transferler var gibime geliyor bana ki bunların en önemlisi “ağır vasıta” gibi gözüken “Morpheus” P.Henrique.. İlk yarı sakatlıklarla uğraştı ama kalitesi üst düzey.. Patlama bekliyorum kendisinden..  
Bir diğer iç transfer ise, ilk yurt dışı deneyimini ülkesinin en pahalı transferi olarak yapıp, şike olayları içinde garip bir sezonda 3 günde bir maç yaparak yaşayan Adrian.. Uyum sürecini atlatarak ikinci yarı çok daha faydalı olacak gibi..
Üçüncüsü de, zayıf bir ihtimal olmakla beraber Volkan Şen.. Çok farklı bir yeteneği var, ve akılla birleştirebilirse birbaşka önemli transfer olacak..
Sonuncu isim ise... Onur Recep Kıvrak.. Tolga çok başarılı bir ilk yarı geçirmiş gibi gözüksede, her üç maçtan birinde hatalı gol yediğini görüyoruz ki, geçen sezon Onur’un toplam üç tane hatalı yediği gol yoktur.. İkinci yarının başı itibariyle, Onur’un kaleye geçmesi ve bunun Tolga’yı küstürmeden yapılması çok önemli..
Teofilo, Jaja, Selçuk, Egemen şu kadroda olsa keşke demeden de edemiyor insan...





14 Eylül 2011 Çarşamba

Çok şükür bu günleri de gördük ... Inter 0 Trabzonspor 1





Dünya gözüyle şu tabloyu da bu şekilde gördük ya, daha ne diyelim... Akşam çırılçıplak soyunup Kızılay'a doğru koşcaktım nerdeyse kendimi zor tuttum :)

Aslında yıllar öncesinden bu seviyelerde oynamaya başlamamız lazımdı, Şampiyonlar liginin tecrübeli bir takımı olmamız gerekirdi ama olsun bundan sonra hep burdayız artık..

Maça gelirsek:

Colman-Zokora-Tolga dün akşamki oyunlarıyla şampiyonlar ligi seviyesinde her takımda oynayabileceklerini gördük.. Türkiye'de herhangi bir takım Cambiasso'yu alsa yer yerinden oynar ama akşam gördükki Colman, Cambiasso'yu donunda sallar..

Bir Türk takımının İstanbul deplasmanına gelen Anadolu takımı gibi defans yapmadığını, onun yerine Avrupai bir defansif anlayışı uyguladığını gördük dün.. İleri dan-dun rastgele vurulan toplar değil, bilinçli pas yapmaya çalışan bir takım..

Oyunun son anlarında, top çevirmeler zaman geçirmeler.. Hep bizim başımıza gelirdi, artık oyunu soğutan biz olduk..

Maçın genelinde kalite ve tecrübe olarak Inter'in üstünlüğü vardı ama zeka ve azim bizden yanaydı.. Dengeyi bozan ise şans faktörü oldu.. Maçı kaybetseydik çok yazık olurdu gerçekten..

Burak ve Adrian eğer oynasalardı bu maçta çok iş yaparlardı..

Sapara ve Vittek yapılabilecek en doğru transferlermiş bu dar zaman içinde.. 




Biraz da istatistik bilgileri verelim :

Trabzonspor bugüne kadar oynadığı tüm şampiyonlar ligi maçlarını kazandı (%100)

Trabzonspor şampiyonlar liginde attığı her 2 kornerden birini gole çevirdi (%50)

12 Temmuz 2011 Salı

KORKAKLAR EYYAMCILAR ŞİKECİLER BECERİKSİZLER...

Tüm Türkiye'nin yıllardır bildiği ve gördüğü bir gerçek var.. Şike ve teşvik.. Ve bu gerçekle yüzleşme zamanımız geldi.. Türk futbolu için büyük bir skandal patladı, Türk futbolunu yönetenler, bizi kandıranlar hepsi bir bir tutuklanıyor.. Delillerin ciddi olduğu söyleniyor, büyük cezalar gelebilir.. Kim yaptıysa helal olsun diyorum.. Türkiye bu tip illegal oluşumları ortaya çıkartarak, 3. dünya ülkesi olmaktan gelişmiş ülke olma yolunda ilerliyor.

Ama öte yandan bizim Federasyon üç maymun'u oynuyor.. "Bizim elimizde delil yok, o yüzden bir karar alamıyoruz" diyorlar, daha doğrusu bizimle dalga geçiyorlar.. Kusura bakmayın ama bunun adı Fenerbahçe'ye yalakalık yapmaktır, korkaklıktır, eyyamcılıktır, hak yemektir, odur budur..
Evet elinizde delil olmayabilir ama Türk Futbol tarihinin en büyük olayını da trene bakar gibi seyredecekseniz orada niye oturuyorsunuz ? Fenerbahçe'den tebrik mesajı için mi ?

O kadar şikenin teşvikin ardından, Fenerbahçe (ve Trabzonspor) elini kolunu sallayarak Şampiyonlar liginde oynayacaksa..? E geriye ne kaldı o zaman ?

Şampiyon olmak nedir, bir takıma ne kazandırır ? Şampiyonluk kutlaması (manevi tatmin) ve Şampiyonlar liginde oynamak (prestij ve para). Şampiyonluk bunları kazandırır.. Hileyle aldığınız şampiyonlukta bunları elde ettikten sonra hep ceza alsanız ne olcak ?

Şimdi Fenerbahçe manevi tatmini yaşadı, kutlamanın kralını yaptı, şimdi de elini kolunu sallayarak şampiyonlar ligine gidiyor.. Sen şimdi 6 ay sonra teneke bir kupayı Fenerbahçe müzesinden alıp, başka bir takıma versen ne olcak atı alan Üsküdar'ı geçtikten sorna..

Geçti borun bazarı sür eşeği niğdeye şimdi, UEFA'ya da öyle yazarsınız.. "Bor's bazaar has been passed, now ride the donkey to Niğde" yerse artık..

Ha "elde delil yok, yapabilecekleri bir şey yok" diyenler olabilir.. Zaten Federasyonun da söylediği bu.. Yapmak isteyen çok şey yapar, yapmak istemeyen mazeret üretir. Benim eski bir müdürüm vardı, "mazeret g.t gibidir, herkeste bir tane vardır, bak bende de var bi tane" derdi. Federasyon bize mazeretini göstereceğine elini taşın altına koysun bi zahmet..

Yeterki yapmak istesinler.. Gidersiniz savcılıkla, emniyetle ve hatta başbakanla görüşürsünüz, delilleri tamamen veya kısmen temin edersiniz, ya da bir şekilde ortak bir çalışma yürütürsünüz.. Çünkü alacağınız karar Türk futbolu adına çok önemli.. Olmasa bile denersiniz. Radikal bir şey yaparsınız, ama bu olanlara seyirci kalamazsınız..

Bakın, bugün belki şampiyonlar ligine gitmek Bursaspor'un hakkı ve siz bu hakkı Fenerbahçe'ye vererek, Bursaspor'un 10milyonlarca Euro'sunu gasp edip Fenerbahçe'ye veriyorsunuz.. Bunun hesabını kim nasıl vercek ?

Futboldan soğumak bir yana.. Tuttuğun takımın başkanının isminin bu işe bulaşması bir yana.. İkinci yarıda oynadığı nerdeyse tüm maçlarda şike yapmış Fenerbahçe'yle, 2 maçta teşviki becerememiş bir yönetimin aynı kefeye konması bir yana..  Federasyonun tüm Türkiye'nin gözünün içine baka baka Fenerbahçe'yi kayırması, kollaması bambaşka bir yana..

Evet alınacak karar herkesi memnun etmeyecek ama ordaki göreviniz insanları memnun etmek değil, ordaki görev eşitliği sağlamak, adil olmak ve kuralları yerine getirmek.. Böylesi skandal vari bir olayda, gerekiyorsa prosedürleri zorlayıp, kriz masası kurulup gerektiği şekilde karar alınır.. Beceriksizler.. Defolun gidin..

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Eskişehir deplasmanı


Düzenli yazmak kolay iş değilmiş bunu anladık.. Blog yasağı da gelince ikinci yarı pek yazamadık.. Deplasmanlarda takip etmeye çalıştık Trabzonspor'u... Eskişehirspor deplasmanındaydık geçen hafta, pek uğurlu gelemedik galiba.. Ama açıkcası benim beklediğim bir skordu.. (Foto Eskişehir deplasmanından)

Herkes 9 puan farkın kapanmasına nasıl izin verdi Trabzonspor diye takımı suçluyor.. Oysa 14 maçın 13'ünü kazanan bir Fenerbahçe var ortada.. Yani farkın kapanmasına izin veren Trabzonspor değil, farkı kapatan bir Fenerbahçe söz konusu..

Lig tarihinde bir devrede 17'de 16 yapan var mı bilmiyorum, ama böyle bir istatistiği yapıp da şampiyon olamayan yoktur herhalde.. Ama mesele işte 17'de 16 yapabilmek.. Fenerbahçe bu aralar en iyi futbolu oynayan takım ama yine de ben bu 16/17 istatistiğini yakalayabileceklerini sanmıyorum.. Şampiyonluğu Trabzonspor'un son üç maçını kazanması belirler.. Eğer son 3 maçı Trabzonspor alırsa şampiyon olur, çünkü Fenerbahçe takılacak.. Belki de son hafta :) Ama takılacak..

Kime takılacak ?

Karabükspor'da Emenike'nin transfer görüşmeleri nasıl gidiyor bilemiyorum.. Eğer anlaşma olduysa veya Fenerbahçe ümit veriyorsa Emenike fazla zorlamayabilir.. Karabükspor deplasmanı sorunsuz geçebilir bu açıdan Fenerbahçe için.. Ama Fenerbahçe'nin istenilen bonservisi vermek istememesi Emenike'yi ayrıca motive de edebilir..

Ankaragücü'nde ise Fatih Tekke'nin ayrı bir motivasyonla oynayacağını tahmin ediyorum.. Bir de Gabriç var, belki de Trabzonspor'a attığı golü telafi edecek.. Ama Kadıköy'de seyircisi önünde puan bırakacak gibi değil Fenerbahçe..

Son ihtimal ise Sivasspor.. Ligde iddaası kalmamış, tatil moduna girmiş, başkanı Fenerbahçe'li olan Sivasspor bir sürpriz yapar mı ? Fenerbahçe yine son hafta sürprizi yapar mı ? Böyle bir şey olursa Fenerbahçe seyircisi bunu kaldırabilir mi ? Bilemeyiz..

Bu konunun en güzel noktasını bence Burak Yılmaz koydu Antep maçından sonra.. "Şampiyon olursak seviniriz, olamazsak da Fenerbahçe'yi kutlarız".. Keşke herkes de böyle düşünse...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Çocuksu sevgi


Fotoları resmi siteden aldım... Çocukların Alanzinho'ya bakışları o kadar çok şey anlatıyorki.. hayranlık, saf ve karşılıksız sevgi, hayaller, rol modeli, kahraman ve muhtemelen odalarını süsleyen bir poster..

İşte bu yüzden futbol asla sadece futbol değildir, ve bu nedenle bayrak futbolcular kafalarına göre rakip takımlara transfer olmamalılardır.. Alanzinho (veya bir başka yıldız oyuncu) yarın Fenerbahçe'ye transfer olsa, aldığı para bu hayran bakışlarda yaratacağı hayalkırıklığına değecek mi ?

Çok duygusal bir post oldu sanırım..

Bakınız bir de bu Jaja'lı foto var.. Biraz kendi çocukluğumu gördüm sanırım bu çocuklarda...

21 Şubat 2011 Pazartesi

Beşiktaş 2 Fenerbahçe 4

Bu maç sanırım ligin kırılma maçı oldu... Almeida o golü atsaydı çok farklı bir lig seyiri olabilirdi, şimdi ise bambaşka bir yöne gidiyor lig.. Trabzonspor'un ve Fenerbahçe'nin önümüzdeki 3 haftalık programına bakınca, 3 hafta sonraki puan durumu hakkında tahmin yapmak bile istemiyorum bir Trabzonspor'lu olarak..


Beşiktaş'a gelirsek ;
Ferrari & Almeida : Maçı değil Trabzonspor'un şampiyonluğunu Fenerbahçe'ye verdiler..
Quaresma : Halısahada bile bu kadar bencil ve kafasına göre oynayan adamı bir daha maça çağırmazlar.. Ya da diğer oyuncular "bu varsa ben yokum" haftaya derler..
Rüştü : Saçlarına fön çekerek bir yere vamaraz ..
Toraman : Attığı golü Üzülmez abisine armağan eder artık..
Ekrem : Ferrari'ye en çok kızması gereken adam.. Attığı güzelim gol güme gitti, kimbilir belki bir daha 4 yıl sonra gol atar ancak..

Shuster'in yerine Benitez düşünülüyormuş.. Çok çok çok büyük hata olur..
Ben burdan Beşiktaş'lılara doğru teknik direktör ismini veriyim.. Getirirler mi bilemem ama şu anda Beşiktaş'ın ihtiyacı olan kariyerinde çıkış arayan, hedefleri olan, genç ama uluslararası deneyimi de olan tercihen Portekizli bir teknik direktör.. Bu isim de Mourinho olamayacağına göre geçen yıl Mourinho'nun da yardımcılığını yapan Luis Figo'dur..

17 Şubat 2011 Perşembe

Arsenal 2 Barcelona 1, Aynı felsefenin kendisiyle mücadelesi

Bir maçta hiç mi kaleci degaj kullanılmaz.. ? Hiç mi bir defans oyuncusu topu ileri doğru şişirmez ? Hiç mi pres altında topa gelişi güzel vurulmaz ? Hep mi oyunun kontrolüne ve topa sahip olmak ister her iki takımda ? Evet, her iki takımda.. Böyle pozitif futbol oynamak isteyen bir takım bulmak zorken, ikisini bir arada bulunca tabi tadından yenmez bir maç oluyor futbolsever için..


Tabi bunu hemen bizim ligle karşılaştırıp, bu futbolsa bizimki ne demenin de bir anlamı yok, zira bu Avrupa ve Dünya standartlarının da üzerinde bir maç.. Arsenal ve Barcelona. Geçen yıldan tadı damağımızda kalan bir eşleşme.. Maçın skorunu bir kenara bırakarak irdelemek lazım.. Maç 4-0 Barcelona galibiyetiyle de bitebilirdi, 2-2 de bitebilirdi.. Maçın skorunu biraz “son vuruşlar” belirledi diyebiliriz... Villa ve Messi biraz şanssızdı, Persie şanslı Arshavin ise klastı.. Dediğim gibi skor çok da önemli değil, ortada bir futbol ziyafeti vardı, asıl önemli olan bu...
Geçen yıl çok güzel iki maç izletmişlerdi bize.. Ama Arsenal Messi’ye boyun eğmek zorunda kalmışdı, özellikle ikinci maçta.. Bu yıl bunun biraz rövanşı niteliğinde oldu.. Bence biraz erken yarı final gibi..

Sırasıyla takımlara bakalım; İbrahimoviç-Villa değişimiyle daha ayakları yere basan, daha ürkütücü bir takım halini almış ve önüne geleni ezen bir Barcelona görüyoruz... Değişken bir 4-6-0 oynuyorlar.. Pedro, Messi ve Villa ortasahanın içine girerek ortasahada sayısal üstünlüğü ve top hakimiyetini yakalıyor Barcelona, bunun yanında süratli verkaçlar ve araya atılan toplarla da gol arıyorlar.. Yazının başında dedim ya kimse topu ileri şişirmiyor diye, zaten şişirselerde ilerde topu indirecek kimse yok Barca adına.. Arsenal stoperleri boş boş bakındılar çoğu zaman.. Barca’nın bu makine gibi işleyen sistemi, baş döndüren pas trafiği ve bu oyuncu kalitesi ile gerçekten torunlara anlatılacak bir yaşayan efsane..

Öte yandan Arsenal ise tüm korkutuculuğuna aldırmadan Barcelona’ya meydan okuyabiliyor.. Arsene Wegner maçtan önce “Arsenal gibi oynayacağız, kapanmayacağız” diyerek zaten niyetini ortaya koyuyor.. Arsene Wegner göreve geldiğinden beri 3. üst seviye jenerasyonunu yakaladı diyebiliriz.. İlk ikisiyle lig şampiyonlukları yaşadı, bir UEFA ve bir CL finali gördü.. Bu jenerasyon ama hepsinden daha güçlü geliyorlar gibi.. Genç yaşlarına rağmen dayak yiye yiye, dayak atmasını da öğrenmişler.. Geçen yıllarda baskıyı kaldıramayan Nasri, Fabregas, Walcott, Arshavin, Song vs. genç yaşlarına rağmen çoğu yaşlı futbolculardan daha tecrübeliler.. Ne de olsa tecrübe doğum tarihinizle değil, yaşadığınız deneyimle ölçülen bir şey.. Bu çocuklar da 17-18 yaşından beri süreki forma giymenin meyvalarını topluyorlar..

Ne oynamak istediklerini bilen, doğrularından taviz vermeyen bu iki takımın maçını zevkle izledik.. Söylediğim gibi skor çok da önemli değil, ortada “derslik” bir maç var.. Barcelona hala daha güçlü ve tura yakın taraf.. Ama ikinci maçtan da her türlü skor çıkabilir.. Bize düşen bu zevkli 180 dakikanın ikinci 90 dakikalık kısmının da tadını çıkartmak doya doya..

PS : Bu kadar güzel bir maçı İlker Yasin ile izlemek ne büyük eziyettir.. Gençlerin önünü açın kardeşim.. Digitürk’ün Edi-Büdü’süne bile razıyız.. Bide yanına bi yorumcu almış ne dediği belli ne kim olduğu belii..!!!

PS : Marca "Puyoldependente" diye başlık atmış, Puyol'a olan bağımlılık ve Puyol'un yokluğundaki yenen gollere atıfta bulunarak.. Özellikle son Sporting Gijon beraberliğinde yenen golde Milito'nun, ve Arsenal maçındaki ilk golde Pique'nin düştüğü durum pek Barca'ya yakışmadı..

14 Şubat 2011 Pazartesi

Sivasspor 2 Trabzonspor 3

Ne zamandır memlekette köy kahvesinde maç izlememiştim, bu tadı açıkcası özlemişim.. Haftasonu aile ziyareti için Trabzon'a (Beşikdüzü) gidince kahvede bir maç keyfi yapıyım dedim.

Başka köyleri çok bilmem ama bizim köyün kahvesi enteresandır, maç başlamasıyla beraber bizim ne kadar futbolcu ve teknik heyet varsa hepsine küfür edilmeye başlanılır. İşin ilginç yanı ise rakibe pek birşey söylenmez.. Varsa yoksa bizim futbolcular.. bir de hakem.. Ama öyle böyle küfürler değil, yoldan geçen birine söyleseniz adam sizi çeker vurur öyle küfürler.. Yaş ortalaması 60 olan bizim kahve insanını anlamak zordur.. Ama bir süre sonra o küfürün içindeki sevgiyi ve espri ruhunu anlamaya başlıyorsunuz.. Çünkü bizim orda insan sevdiğine küfreder.. Garip bir yerdir...

Zaten, heyecanlı geçen maçı bir de adrenalini yüksek böyle bir kahvede izleyince daha da bir ilginç oldu maç.. Maçın sonlarına doğru zaten millet kendinden geçti kahvede.. Görmeniz lazımdı ortamı..


Kahveyi bir kenara bırakıp maça gelirsek, resmi web sitesinden aldığım üstteki foto genel olarak Trabznspor forvet hattının "ruh halini" veya "performansını" çok iyi anlatıyor.. "Bilinçsizce gol atmaya çalışmak" diyebiliriz bu duruma.. Fotoya iyi bakınız, top nerde Umut neyin peşinde, ama Umut'taki hırs ve azim bambaşka.. Amaçsızca çırpınmak adlı fotoğraf çalışması da diyebiliriz buna..

Takım geçen haftaki Antalyaspor maçındaki şuursuz dan-dun oyunundan sonra kendine gelmiş, ne yaptığını bilen, yerden ayağa tempolu oynayan bir takım haline geri gelmiş, en azından geçen haftaya göre biraz daha yaklaşmış.. Rakip baskı yaparken ayağa sakin pas yapmalar, yardımlaşmalar, top rakipteyken alan daraltarak pres yapmalar sezonun ilk yarısından aşina olduğumuz Trabzonspor manzaralarıydı.. Tekrar bu ışıltıları görmek şampiyonluk için alınan 3 puandan daha önemliydi.. Ayrıca, puan için can havliyle saldıran soğuk Sivasspor deplasmanında bundan daha organize de oynamak pek mümkün olmazdı..

Neyseki işler iyi başladı bu sefer, maçın başındaki golle rahatlayan Trabzonspor pozisyonları da bulmaya başladı ama forvet hattı ne yaptığını anlayamadığımız hareketlerin içine girdi.. Durumu daha iyi anlayabilmek için az önce bahsettiğim üstteki fotoya da bakabilirsiniz. Bu fotoğrafın üzerine Jaja'nın lağubaliliğini, Engin ve Burak'ın kavgalarını da ekleyince, Trabzonspor'un elindeki 3 puanı (ve belki şampiyonluğu) nasıl bu kadar kolay verebileceğini anlayabiliyoruz... Neyseki bu sefer vermedi, ucuz kurtuldu.. Hem de çok ucuz kurtuldu..

Son bir aydır oynanan negatif futbolun aksine bu hafta Trabzonspor'da daha bilinçli bir futbol vardı demiştik yukarda... Ama enteresandır ve gariptir ki son iki gol organize ataklardan değil de uzun toplarla geldi.. Bu da zaten tam Trabzonspor'a yakışır bir durum.. Elindeki maçı zora sok, kolayı atama zoru at, Avni Aker'de kötü oyna puan kaybet, deplasmanda iyi oyna kazan.. Normal bir işi olmayacak bu Trabzonpor'un herhalde..

Futbolculara fazla değinmiycem, hepsi iyi oynadılar genel olarak ama Onur'a bir parantez açmadan edemeyeceğim.. Maç 0-0 giderken Grosicki'nin kafa vuruşuna öyle bir refleks yaptıki, benim gözlerim yetişemedi.. Çizgi kaleciliğinde Buffon'un, ve bir dönem Rüştü'nün geldiği noktadır o nokta.. Müthiş bir refleksti.. Kahve'dekilerden biri o an "(küfürle başlayarak) ... bu adam bizde harcanıyor" dedi.. Onur'un 2-3 yıl içinde Avrupa'nın üst düzey takımlarından birine gitmesi kimseyi şaşırtmamalı..


Engin-Burak kavgasına da bir değinmek lazım.. Maçın önemli anıydı.. Kavgaya değinmeden Şenol Güneş'e değinmek lazım önce.. Adam bu gidişe evliya olacak.. Yok Teo'yla uğraş, yok kampa geç gelen Jaja'yla Alanzinho ile uğraş, yok Engin'in Burak'ın kaprisleriyle uğraş, adam etmeye çalış.. Sabır taşı olsa çatlar.. Yani başkası olsa takımın yarısını kadro dışı bırakabilirdi.. Ama Şenol Güneş sabrı işte, kendi egolarını bir kenara bırakıp hepsiyle teker teker ilgileniyor.. Onları kazanıyor.. Süper Ligdeki başka hiçbir hoca bu kadar uğraşmazdı...

Kavgaya gelirsek.. Benim lise dönemindeki arkadaşlarla yaptığımız halı saha maçları geldi aklıma.. Nerdeyse her maç çok ciddi kavgalar-küfürleşmeler olurdu.. Maçı dışardan izleyen birisi "herhalde bunlar maçtan sonra birbirlerini keserler" diye düşünürdü.. O kadar ağır laflar söylerdikki, bazen dayanamaz birbirimize saldırırdık zor ayırırlardı bizi, şaşılacak kavgalardı.. Ama işte arkadaştık.. Aynı yaştaydık ve gençtik.. Maçta yapılan hiçbir kavganın maç sonrasına taşındığını da bilmezdik.. Sanki sahada birbirimize saldırmaya çalışan insanlar biz değilmişiz gibi soyunma odasında da eğlenirdik.. Bu işte arkadaşlıktan ve gençlikten geliyordu.. Trabzonspor'daki durum da bu biraz.. Bu durum hem arkadaşlık ve takım ruhu olarak sahaya yansıyor, bazen de böyle çocukca kavgalar olarak.. Bir başka deyişle, bu kavganın sebebi ile Trabzonspor'un lider olmasının sebebi aslında aynı sebep..

Durumu daha iyi anlatmak için bakın size bazı oyuncuların yaşlarını veriyim.. Aslında takım ruhunun ve arkadaşlığın aynı yaşta olmayla da alakalı olduğunu gösteren de bir durum bu ;

Futbolcu - Doğum Yılı

Burak Yılmaz - 1985
Engin Baytar - 1983
Gustavo Colman - 1985
Alanzinho - 1983
Jaja - 1986
Giray Kaçar - 1985
Selçuk İnan - 1985
Serkan Balcı - 1983
Umut Bulut - 1983
Egemen Korkmaz - 1982
Hrvoje Cale - 1985


baktığınız zaman takımın iskeletini oluşturan oyuncuların yaşlarının ne kadar da yakın olduklarını görüyoruz.. (diğer takımlarda pek de olmayan bir durum) İşte bu "yaştaşlık" takım ruhu olarak, arkadaşlık olarak ve bazen de kavga gürültü olarak geri dönüyor..

6 Şubat 2011 Pazar

Takım oyununun çöküşü..

Trabzonspor 0   M.P. Antalyaspor 0



Anlamak mümkün değil.. Nerde sezonun ilk yarısı maç başına 400 pasın üzerine çıkan, bol paslı, tempolu ve presli oynayan takım, nerde dün akşam (ve son bir aydır) izlediğimiz ne yaptığının farkında olmayan, ileriye dan-dur şişiren, kişisel çalımlarla pozisyon aramaya çalışan takım bilinçsiz takım..

Sanki ilk yarıdaki Şenol Güneş'in takımı gitti yerine Ziya Doğan'ın takımı geldi.. Bu değişimi anlamak açıklamak mümkün değil.. Oysa oyuncular aynı oyuncular..

Bireysel performansları da suçlamanın bir anlamı yok, çünkü dediğim gibi, çöküş takım oyununda.. Takım oyunu geri gelmezse gidişat hiç hayra alamet değil... Durum budur.



4 Şubat 2011 Cuma

Milli Takım Kadrosu Açıklandı


İlk göze çarpan kısım Trabzonspor'dan kadroya çağrılan oyuncuların çokluğu. Sadri Şener ilk göreve geldiği zamanlarda (o zamanlar Gökdeniz dışında milli futbolcu yok gibiydi) milli oyuncu sayısının arttırmaya çalışcaklarını söylüyor, kadroda en az 6-7 milli oyuncu olması gerektiğinin altını çiziyordu. Çünkü 6-7 milli oyuncu demek bir anlamda ligde de lider olmak demek, bugün puan durumu da bunu gösteriyor zaten.. Kadroya çağrılan Trabzonspor'lu oyuncular aynı zamanda Trabzonspor'u da liderliğe sürükleyen oyuncular bu yıl.



Şöyle bir baktığımızda Trabzonspor'dan çağrılanlar isimlerin ilk 11 için direk düşünülmeyen oyuncular olduklarını görüyoruz, ama her biri ilk 11'de sırıtmadan oynayabilecek oyuncular aynı zamanda. Örneğin ilk kaleci olan Volkan'ın yerine Onur oynasa kimse çok fazla yadırgamaz. Orta sahada Selçuk'un Emre Belözoğlu'ndan, ilerde Umut'un diğerlerinden çok bir eksiği yok..

Kadroya bakmaya devam ettikçe gariplikler göze çarpıyor hemen..  Forvet budur diye göstereceğimiz bir isimin olmayışı (forvetin olmadığı bir milli takımda, kadroya çağrılmayan Batuhan acaba bu durumun sebeplerini sorguluyor mudur ?), Servet'in yanında stoper olarak bu oynar diyeceğimiz bir ismin olmayışı, öte yandan benzer özelliklerde olan Sabri, Serkan, Gökhan gibi üç sağ bekin aynı anda kadroda olması, ve yine aynı anda üç solbekin (Hakan Balta, İsmail, Gökhan Süzen) kadroda olması garip gelen noktalar..

Formları itibariyle, İsmail, Sabri, Kazım, Fehmi kadroda ne işleri var diye baktığımız oyuncular..

Öte yandan Tuncay, Mehmet Topal, Mehnmet Topuz, Erdinç, İbrahim Toraman, Selim Teber, Sezer Öztürk gibi oyuncularda neden kadroda olmadığına anlam veremediğimiz oyuncular..

Bu da milli takım kadrosunun kulüplere göre dağılımı...

TRABZONSPOR: Onur Kıvrak, Serkan Balcı, Selçuk İnan, Engin Baytar, Umut Bulut, Burak Yılmaz

GALATASARAY: Servet Çetin,Hakan Balta, Sabri Sarıoğlu, Yekta Kurtuluş, Kazım Kazım
FENERBAHÇE: Volkan Demirel, Fehmi Günok, Gökhan Gönül, Emre Belözoğlu
BEŞİKTAŞ: İsmail Köybaşı
GAZİANTEPSPOR: Emre Güngör
İSTANBUL BB: Gökhan Süzen
KAYSERİSPOR: Serdar Kesimal
MANİSASPOR: Yiğit İncedemir
HAMBURG: Tunay Torun
BAYERN MÜNİH: Hamit Altıntop
BORUSSİA DORTMUND: Nuri Şahin
NURNBERG: Mehmet Ekici

31 Ocak 2011 Pazartesi

Transfer

Transfer budur ;



Almeida (Beşiktaş)
Fernandes (Beşiktaş)
Simao (Beşiktaş)
Pawel Brozek (Trabzonspor)
Altidore (Bursaspor)
Miller (Bursaspor)
Ziani (Kayserispor)
Ambrabat (Kayserispor)
Kujovic (Kayserispor)
Wagner (Gaziantepspor)

Demek işini bilen devre arasında bile nokta atışı yapabiliyormuş.. İçlerinden tutmayanlar olacaktır elbet ama Brezilya'dan "ya tutarsa" diye gelen adamlar değil, tutması yüksek ihtimal çizgileri belli adamlar..

İkinci yarı çokca ses getirecek oyuncular bunlar, hepsine dikkat..

Futbol Değil Kavga, Fenerbahçe 2 Trabzonspor 0




Avrupa liglerinden de önemli derbiler izliyoruz. El Classico başta olmak üzere tüm büyük liglerdeki derbi maçlarında heyecanın yanı sıra futbola da fazlasıyla doyuyoruz. Taktik, tempo, süratli ataklar, şık hareketler ve güzel goller.. Belki de o yüzden bu derbiler tüm dünya tarafından izleniyor ve o ligler bu kadar değerli...

Gelelim bizim belki bu yılın şampiyonluk düğümünü çözme yolundaki en önemli maçına, ama maç demeye de bin şahit lazım.. Maçtan çok kavga.. Bildiğiniz "fight club".. Doğal olarak kartlar havada uçuştu tabi, hakem bir ara bana bile kart göstercek sandım televizyon başında.. Hakeme de kimse suç bulmasın, kartların belki hepsini futbolcular haketti.. Hakemin tek hatası ikinci golde avantaj kuralını yanlış kullanmasıydı belki o kadar, onun dışında çığrından zaten çıkmış bir maça daha fazla hakim olması beklenemezdi...

Bu durum sadece bu maç için geçerli bir hadise değil tabiki.. Geçmiş yıllarda da diğer derbi maçlarında (özellikle Fenerbahçe-Galatasaray derbileri) bol bol gördüğümüz bir durum.. Yani şunu kabul etmemiz lazımki, bizim derbilerimiz hala futboldan uzak birer kör dövüşü..

Dünkü kör dövüşünü kazanan da Fenerbahçe oldu, ilk 20 dakikada kurduğu baskıyla sonuca gitti.. İlk 20 dakikada golleri bulamasa daha sonrasında yine bulurdu sanırım, çünkü maçı isteyen, sakin olan ve daha çok mücadele eden taraf Fenerbahçe'ydi. Seyirci desteğininin de altını ayrıca çizmek gerekir tabi. İkinci yarının ilk iki haftasına, ilk yarıda olmayan bir hırsla başlayan Fenerbahçe şampiyonluğu ne kadar istediklerini göstermiş oldular.

Trabzonspor'a bakınca ise 5 Mayıs 1996'da olduğu gibi Şenol Güneş yine beraberliğin güzel sonuç olabileceği bir maça ofansif bir oyun ve kadroyla çıkarak mağlubiyet aldı. Tabi Şenol Güneş'i ofansif oynuyor diye eleştiremeyiz, zira bugün Trabzonspor liderliğini bu ofansif futbola borçlu..

Ama Trabzonspor'da anlayamadığımız şey oyun yapısı.. Ligin ilk yarısının başlarında ve Liverpool maçlarında gördüğümüz o küçük Barcelona, bol paslı ve tempolu takım gitmiş, yerine sanki Ziya Doğan'ın bir takımı gelmiş.. Topları ileri doğru şişir, ilerdeki adamlar şuursuzca dripling yapsınlar belki gol olur.. Oyun mantalitesi olarak Trabzonspor'da bunu görmek düşündürücü, ve ligin kalan kısmı adına iç açıcı bir durum değil..

Yattara'ya bakıyorsunuz alıyor gidiyor, bazen ortalıyor bazen ortalayamıyor.. Jaja deseniz öyle, Umut deseniz öyle.. Burak'ın ne yaptığı belli değil...
Defanstan Umut'a şişirilen toplar ayrı komedi, Giray Umut'a topu şişirirken ne düşünüyordu acaba ? Umut Lugano ve Yobo'nun arasından topu indirecek, sonra dönüp voleyle golü atacak mı sanıyordu ? Yoksa Umut'u bir an için Drogba olarak mı gördü ? Giray'ın belki maç boyu tek bir topu bile düzgün oyuna sokamaması Giray'ın üzerinde düşünmesi gereken bir durum..
Orta sahada pas trafiğine hiçbir katkı yapamayan Colman'ın yerine o trafiği yönetsin diye ortasahaya kaydırılan Engin'e ne demeli, bilinçsiz çalımlar, anlamsız paslar..
Cale'yi zaten Fenerbahçe bilerek boş bıraktı hep, Trabzonspor topu Cale'ye atsın da atak ezilsin diye..
Bir takım oyuncusu olan Selçuk ise belki sahada Hoca'sının verdiği görevleri yapmaya çalışan tek oyuncuydu... Ama takım oyunu oynamayan bir takımda ne kadar verimsiz olabileceği görüldü..
Burak'a birşey söylemiyorum.. Adama yazık, Trabzon'da yuhalanıyor, Kadıköy'de (doğal olarak) yuhalanıyor, Antalya'da yuhalanıyor.. Zor bir durum olsa gerek..

Şimdi Şenol Güneş maçtan sonra oynayamadık, istediklerimizi yapamadık dedi.. Tam olarak ne kastetti bilmiyorum, umarım bol paslı ayağa tempolu oyunun oynanmadığını, onun yerine 3-4 yıl öncesinde bıraktığımız "ileriye şişir topu" oyununu oynadığımızın farkındadır.. Bu oyunun geliş sinyalleri aslında ilk yarının son maçlarında başlamıştı, yani Fenerbahçe maçına özgü bir durum değil bu kötü futbol, Fenerbahçe karşısında sadece iyice kel göründü.. Bu şekide ligi ilk 4 içinde bile bitirmek başarı olur, eğer Trabzonspor tekrar tempolu ve paslı oyununa geri dönemezse çok zor günler geliyor demektir...

Son not, bu tip maçlardaki kırılma anlarının önemine örnek olarak Egemen'in sakatlığını gösterebiliriz, Egemen sakatlanmasaydı oyun şöyle de gelişebilirdi;

İlk oyuncu değişikliği hakkı boşuna heba olmayacaktı..
Lugano'yu muhtemelen Egemen tutacaktı ve o golü o kadar rahat attırmayacaktı..
İkinci golde oyuna daha yeni ısınan Glowacki'nin yerine daha doğru pası Egemen yapacaktı, top kaptırılmayacaktı..
Glowacki oyuna girmeyeceği için kırmızı görmeyecekti..
Glowacki kırmızı görmeyceği için bir oyuncu değişikliği hakkı daha boşuna gitmeyecekti..
Tayfun oyuna girmeyecek ve bir kırmızı da o görmeyecekti..

29 Ocak 2011 Cumartesi

Satranç Beraberliği, Karabükspor 0 Kayserispor 0




Satranç oynayanlar bilir bazen çok sıkıcı beraberlikler olabiliyor satrançta. Hele oynayanlar birbirleriyle aynı seviyede oldukları zaman oyun kendi kendine beraberliğe gider.. Bir taraf hücum yapar diğeri hemen tedbirini alır, sonra oyun sıkışır karşılıklı taşlar değiştirilir.. Önce atlar verilir karşılıklı olarak sonra da filler, kaleler, vezirler diye devam eder. İki takımın da hamleleri birer birer tükenir ve bir bakmışsınız iki tarafında birer şah ve bir at veya fili kalmıştır.. Mat şansı kalmamıştır ve oyun berabere biter.. Bir tarafın iyi oynayıp diğerinin iyi savunma yaptığı beraberlik değil anlattığım, iki tarafın da denk bir şekilde hücum edip savunma yaptığı beraberlik bahsettiğim.. Genelde güzel oyun olur bu tip beraberlikler, ben severim..
Futbolda da bazen satranç gibi maçlar olur.. Ve bazen de bu satranç beraberlikleri gibi beraberlikler olur.. Karabükspor Kayserispor beraberliği de böyle bir maçtı diyebiliriz.. İki taraf için de üstün oynadı diyemeyiz.. İki tarafta biraz hücum yapmaya çalıştı, biraz defans..

Kayserispor önce bol paslı oyunlarıyla ileri gitmeye çalıştı, Karabük sert ve presli savunmasıyla bunu engelledi.. Daha sonra, özellikle ikinci yarı uzun toplarla Kujovic’e ulaşmaya çalıştılar, o da Karabük defansında eridi.. Ambrabat ve M.Eren ile kanatlardan gitmeye çalıştılar, kanat değiştirdiler ama Karabük hücumcuları beklerine yaklaşarak ve yine sert savunmayla tedbirini aldı..

Öte yandan, Karabükspor da Emenike’nin yokluğunda Angelov’a atılan uzun toplarla ve hızlı adamlarıyla Kayseri kalesine gitmeye çalıştı.. Bunun karşısında da sert Kayseri ortasahası ve defansı ile karşılaştılar… Uzaktan şutlar denediler kaleci Volkan’a takıldılar..

Sonuçta kısır bir satranç maçı gibi bir maç oldu ve 0-0 bitti.. Çok ciddi gol pozisyonlarından bahsedemeyiz, ya da bir takım için çok daha baskın oynadı da diyemeyiz.. Kısır, bir birlerinin hamlelerine cevap vererek geçen bir maç olarak değerlendirebiliriz.. Her iki takım da kendi artılarını ortaya koymaya çalıştılar ama birbirlerini iyi çalıştıkları için etkili olamadılar..

Kayserispor’un bol paslı oyununa karşı Karabükspor’un süratli oyunu berabere kaldı da diyebiliriz.. Oyun yapıları itibariyle Kayseri’nin daha çok adamla geldiğini, Karabük’ün ise daha hızlı ve uzun toplarla geldiğini söyleyebiliriz en fazla..

Son olarak Kayserispor’a biraz değinmek istiyorum.. Ben biraz Trabzonspor’un üç yıl önceki haline benzettim.. Ersun Yanal’ın ilk geldiği zamanlarda bol pas yaparak oynamaya çalışan Trabzonspor gibi.. Bugün makine gibi işleyen Colman-Selçuk ikilisinin temelleri 3 yıl öncesine dayanır.. Aynı şekilde tempolu ve yardımlaşmalı oyunun da temelleri o zaman atılmıştı.. Kayserispor bugün henüz istedikleri gibi oynayamıyor belki ama tıpkı 3 yıl öncesinin Trabzonspor’unun yaptığı gibi bu oyunu oynamaya çalışıyorlar.. Bu oyun zamanla daha oturacak ve belki seneye ya da ondan sonraki yıl şampiyonluğu ciddi anlamda zorlayacaklardır..

Süleyman Hurma’da benzer şeyler söylemişti geçenlerde, 1-2 yıl içinde şampiyonluk gelebilir diye, bu laf boşa söylenmiş bir laf değil.. Kayserispor şampiyonluk getirecek bir oyun oynamaya çalışıyor.. Oynuyorlar demiyorum, o yolda gidiyorlar diyorum ve seneye bu sistem iyice oturmuş olacaktır..

Kayserispor kadrosuna da değinmeden olmaz.. Kadro kaliteleri son 5-6 yıldır şampiyon olan kadrolardan aşağı kalır değil, hatta geçen yıl şampiyon olan Bursaspor kadrosundan bile iyi diyebilirim.. Ambrabat ve Ziani bugün bile nasıl Kayseri’ye geldiğini anlamadığım oyuncular, getirenlere (Süleyman Hurma) helal olsun diyorum.. Ziani bu maçta biraz tutuktu ama zamanla açılacaktır, Ambrabat ise daha ilk maçlardan çok ses getireceğini gösterdi.. Kujoviç de Ziani gibi biraz tutuk gözüktü ama Makukula’dan sonra pivot santrafor açığını kapatacak forvet olduğunu belli. Selim Teber'in, Türkiye’de büyük takımlarda onun mevkisinde oynayan Ayhan Akman, Mustafa Sarp, Selçuk Şahin, M.Aurelio, H.Cimşir gibi oyunculardan 3-4 gömlek yukarda olduğu bariz gözüküyor.. Serdar Kesimal’ı parayla alabileceğini bilse Beşiktaş eminim çok para verir Ersan'în yokluğunda ama Kayseri’nin onu parayla satma niyeti yok gibi.. Hasan Ali Kaldırım, Ömer Şişmanoğlu, Furkan, M. Eren, Amasihvili ve bugün oynamayan Cangele, Troisi, Eren, Zalayeta gibi oyuncuları da düşününce önümüzdeki yıl için bile şampiyonluk neden olmasın diye düşünmüyor değil insan.. Şota’yı da küçük Van Gaal olarak bir kenara yazmakta fayda var… Bu Kayseri’yi takipe devam…

27 Ocak 2011 Perşembe

Kupada Erken Final, Beşiktaş 2 Trabzonspor 1



Maçtan önce Trabzonspor'da rotasyon olabileceğini tahmin etmek zor değildi tabi, sonuçta asıl önemli olan Pazar günü oynanacak olan Fenerbahçe maçı, bunu herkes biliyor. Ayrıca zaten kupa maçlarına genelde yedek kadroyla çıkıyor Trabzonspor. Yedek oyuncularla oynamak çok garip bir durum olmasada, Beşiktaş deplasmanında takımın nerdeyse tamamının yedek oyunculardan kurulması da sanırım herkesi biraz şaşırttı. Hadi birkaç as oyuncu dinlendirilebilir ama Egemen, Serkan, Cale, Burak, Umut, Selçuk, Engin, Colman ve Jaja gibi as takımın iskeletinin sahada olmaması biraz garip oluyor. Türkiye'nin çok alışık olmadığı bir rotasyon, zira iddanızın olmadığı bir maç değil oynadığınız, önemli bir maç.

Öte yandan, her ne kadar yedek olsalarda, sahaya çıkan futbolcuların hepsi ilk 11'de sırıtmadan oynayabilecek kapasitede oyuncular, bu açıdan da yapılan çok da çılgınlık değil aslında. Bir de bunların üzerine, Manisa'da Atep'in kazanamaması halinde hala Trabzonspor'un turu geçecek olması bu kararı biraz daha makul gösteriyor..

Şenol Güneş'in sahaya çıkardığı kadro zaten "benim için önemli olan lig, bu maç için as kadromu yoramam" diyordu; sanırım Trabzon'da maç öncesi anket yapılsa çoğu taraftar da bu şekilde oy verebilirdi. Diğer maçlarda sürekli ayakta duran Şenol Güneş'in bu maçta daha çok oturması da biraz bu bakış açısını gösteriyordu.. Tabi bunu "elenmek istiyoruz" şeklinde düşünmemek lazım. "Elenmek istemek" başka şeydir, "elensek de çok önemli değil" demek başka şeydir, sonuçta sahaya çıkan kadro ve oynanan oyun turu geçmeyi istiyordu..

Gel gör ki, işler herzaman planlandığı gibi gitmiyor.. Her ne kadar as oyunculardan çok bir farkları olmasalarda birkaç ismin sırıttığını görebiliyoruz. Sırıtan isimlerin en başında da Tayfun Cora geliyor. İlk golde özellikle yanından topla geçen Simao'ya yetişememesi vahim ötesi bir durum. Maçın ilerleyen bölümlerinde o kanattan başka gol gelmemesi ise tamamen şans. Özellikle ikinci yarıda, o kanattan ciddi bindirmeler yaptı Beşiktaş, hatta bir pozisyonda önce Simao indi oraya Gutiye geri çıkarttı, arkadan Quaresma döndü oraya Guti'den aldığı topla ve topu yine Guti'ye geri verdi ondan sonra Guti yine aynı yere inen sanırım Fernandes'e topu verdi.. 3 defa yuvarlak çizdi top Tayfun'un etrafında.. Biraz çabuk olabilse, biraz zeki olabilse, biraz daha doğru pozisyon alabilse, biraz daha takım arkadaşlarından yardım gelse bu kadar aciz duruma düşmeyecekti ama çaresizce çırpındı sadece.

Tayfun'un kötü performansı kadar olmasa da, Colman-Selçuk ikilisini izlemeye alışmış taraftarlar açısından Ceyhun-Sezer performansı de pek tatmin edici olmadı..Belki bir kaç maç daha oynasalar daha verimli olacaklar ama Beşiktaş karşısında orta sahada pas yapma açısından sınıfta kaldılar diyebiliriz. Pres güçleriyle daha çok faydalı olduklarını gördük. Giray, Mustafa, Brozek kardeşler ve Alanzinho ise ilk 11 için daha zorlayıcı gözüktüler.

Brozek kardeşlere ayrı bir paragraf açmak lazım tabi. Maçın ben ilk yarısının ortalarına kadar hangisi forvetti hangisinin kaşları alınmıştı, ikisi de oynuyor mu gibi sorularla uğraşırken birbirlerine attıkları şık paslarla kendilerini belli etmeye başladılar. Özellikle Pawel için biraz daha sivrildi diyebiliriz. Teofilo'nun biraz daha güçlüsü ve süratlisi gibi geldi, ama gol vuruşlarını henüz göremedik tabi. Sürati, top saklaması, driplingi, şut özelliği ve güçlü oluşu gibi artıları bizim ligimizde onu faydalı bir oyuncu haline getirecektir. Kardeşinin de benzer özelliklerini ve kardeş uyumlarını düşünürsek şimdilik olumlu transfer notu verebiliriz sanırım.

Beşiktaş'ın oyuncularına baktığımız zaman, ilk göze çarpan isimler tabiki bugün stadın dolmasını da sağlayan Guti, Quaresma, Simao, Almeida ve Fernandes. Lig kalitesinin ne kadar üzerinde olduklarını her hareketleriyle ve paslarıyla gösteriyorlar. Bu yıl içerisinde Trabzonspor defansının bu kadar zorlandığı bir başka maç ben hatırlamıyorum.

Guti'nin pasları her zamanki gibi futbol izleyicisini mest edecek cinstendi, Simao'nun takımın sürükleyici hücum gücü olması, Almeida'nın forvetteki dominasyonu ve Quaresma'nın bunların üzerinde bir krema misali oyunu sanırım Beşiktaş taraftarlarına zevk vermiştir. Quaresma'nın golünde gerçekten Onur'un yapabileceği hiç bir şey yoktu. Fernandes'in ve Simao'nun şutlarında ise Onur fark olmasını önleyen isim olarak göze çarptı ve Trabzonspor kalesinde artık iyice kalıcı olduğunu gösterdi. İnsan Onur'a baktıkça maşallah demekten kendini alamıyor, nazar değmez inşallah.. Milli takımda da eldivenleri her an Volkan'dan alabilir..

Maça gelirsek ilk yarı seyirci avantajı ve rakibin as oyuncularının olmamasının da etkisiyle Beşiktaş taraftarlarının izlemek istediği bir Beşiktaş vardı maçta.. Karşılarında Ferhat ve Tayfun'u bulan Simao ve Quaresma, Guti önderliğinde sağlı sollu gelmeye başladılar. Kanat değiştirmeler, hareketli hücum varyasyonları, şık paslar driplingler derken maç bir anda 2-0 oldu. Gollerin ikisi için de çok şıktı diyebiliriz, ustalık işi..

İkinci yarının başı ise çok ilginçti. Nerdeyse, ilk yarıyı 2-0 önde tamamlayan Beşiktaş, ikinci yarıya 2-2 berabere başlayacaktı, eğer Pawel'in kafa vuruşu direkten dönmeseydi, maç çok farklı seyrederdi o zaman.. 2-1 olduktan sonra maç daha ortada geçti diyebiliriz. Trabzonspor beraberliği yakalayabilecek pozisyonu özellikle Alanzinho ile harcarken, Alanzinho tek başına maç çevirebilecek oyuncu olma fırsatını da kaçırmış oldu. Öte yandan Onur ise maçın kopmasını engelleyen oyuncu olarak Beşiktaş'ın şutlarına geçit vermedi.

Maçın genelindeki futbola baktığımız zaman ise Türkiye Ligi standartlarının üzerinde bir futbol görüyoruz. Herşeyden önce tempolu bir maç oldu. Bol paslar, süratli oyuncular, şık hareketler, taktik mücadele, sürekli hücumu düşünen takımlar ve skor itibariyle de heyecan gelince izlemek istediğimiz bir maç oldu. Gollerdekı ustalık işi gerektiren şık hareketler ise maçın doruk anlarıydı. Simao'nun driplingi, Almeida'nın usta dokunuşu, Quaresma'nın şutu, Pawel'in pası, Alanzinho'nun bitiriciliği her maçta görebileceğimiz hareketler değildi..

Shuster artık Türkiye'de oynanan her maçta 1960 model futbol oynanmadığını görmüştür, zira La Liga'da oynanan her maçtada Total Futbol oynanmıyor.. Ayrıca, Trabzonspor'un rotasyonunu, her iki kupada da iddaası olmadığı için anlayamamış olabilir..

Sonuçta bence erken final olan bu maçta Beşiktaş yoluna devam eden takım oldu. Geriye kalan takımlar içinde iddaalı olarak adlandırabileceğimiz bir tek Beşiktaş ve Galatasaray kaldı diyebiliriz.. Her iki takımda kupaya asılacaktır, diğer takımlar pek sürpriz yapabilecek kalibrede gözükmüyorlar ama her şey olabilir tabiki..

Trabzonspor ise asıl hedefi olan ligdeki belirleyici maçlarından birini oynayacak Pazar günü Kadıköy'de.. Galibiyet çok şey demek Trabzonspor için, puan kaybı ise bundan sonrası için daha fazla ciddiyet anlamına gelecek...

23 Ocak 2011 Pazar

Trabzonspor 1 Ankaragücü 1


Çok fazla birşey yazmıycam, Trabzonspor için tek kelimeyle "gereksiz" bir puan kaybı oldu diyebiliriz. Ama ilk yarıdaki iyi gidiş bozuldu, veya takım şampiyonluk havasına girdi gevşedi demekte skor yorumculuğu olur. Trabzonspor yine ilk yarıdaki maçlarda olduğu gibi istekli ve baskılı oynadı, yine birçok pozisyona girdi.. Ama işte, Fatih Tekke'nin gidişinden beri zaman zaman ortaya çıkan "son vuruş yetersizliği" yine puanlara mal oldu.. Biraz ilk yarıdaki Trabzonspor-Eskişehirspor maçına benzedi bu açıdan..

Ama şunu da not olarak düşmek gerekir.. Her ne kadar oyunu domine etmiş ve birçok pozisyon bulmuş olsada Trabzonspor, sezon başındaki o total futbolundan da uzaklaşmaya devam ettiğini gördük. Bu ilk yarının son 1 ayında başlamıştı, ikinci yarıda da devam ettiğini görüyoruz.. Sezon başında Liverpool maçlarında ve ligin ilk 10 haftasındaki maçlarındaki bol paslı, tempolu ve daha çok ısıran oyun tarzı, küçük Barcelona oyunları artık yok, bu da ligin genel gidişatı açısından dikkat edilmesi gereken bir durum..

Haftaya büyük maç, Fenerbahçe Trabzonspor.. Bakalım neler olacak.. Merakla ve de heyecanla bekliyoruz..

17 Ocak 2011 Pazartesi

Trabzonspor Dergi

Bu ay blogumuz Trabzonspor dergisinde kendisine minik de olsa bir yer bulmuş :)


Derginin sanalalem sayfasını hazırlayan Tanju'ya da burdan ayrıca teşekkür ederiz..

16 Ocak 2011 Pazar

Protesto, Öyargı, Saygısızlık ve Haksızlık

Türkiye-Rusya basketbol maçında da benzer bir tepki olmuştu Başbakan'a karşı, şurda yazmıştık zaten..



Bu tip protestoları anlamlandırmakta zorlanıyorum.. Misal bir nükleer santral açılışında yuhalanma olsa dersinizki nükleer'e karşı bir tepki var.. Ne biliyim Karadeniz sahil yolunun açılışı protesto edilse deriz ki herhalde Karadeniz sahilleri gitti bu eleştiriliyor.. Ya da özelleştirmeyle ilgili birşeyi protesto olsa ona göre düşünürüz..

Ama Galatasaray stadının açılışında Başbakan protesto ediliyorsa nedir anlatmak istenilen ? Galatasaray stadını mı protesto ediyorsunuz ? Neden Ali Sami Yen yıkılıyor diye mi ? Yoksa neden Trabzon'a stad yapılmıyor, bu mu protesto ediliyor ? Orda bir açılış var, adam stad açıyor, siz adamı yuhalıyorsunuz.. Sebep ? Adamın yaptıkları değil, adamın kendisi..

Şimdi, Başbakan'ın icraatlerini değil kendisini protesto ediyosanız bunun adı önyargıdır.. İnsanlar değil yaptıkları eleştirilmelidir.. Ama yok ben direk insanı eleştiriyorum sana ne diye de ısrar ediyorsanız, son seçimde oyların yarısını almış (muhtemelen bu seçimde de alacak) birisini protesto ederek aslında Türk Halk'ının demokratik iradesini protesto ediyorsunuz demektir..

Başlıktaki haksızlık mı ? O da Trabzon'a yapılan haksızlık.. Ama işte herşeyin bir karşılığı var, görüyorsunuz dünya ne kadar adil... Trabzon'u Avrupa 2016 Futbol Şampiyonasına aday göstermezseniz, hakettiği stadı yapmamak için oyalarsanız Trabzon'a haksızlık yapmış olursunuz.. Karşılığını da açılışını yapmak için gittiğiniz stadda size haksızlık yapılarak görmüş olursunuz..

Not : Stad çok güzel olmuş.. Bir Trabzonspor taraftarı olarak, Şükrü Saraçoğlu'ndan ve Kayseri Kadir Has'dan sonra Türkiye'de kıskandığım üç staddan biri oldu diyebilirim..

11 Ocak 2011 Salı

Zorlu Kupa Virajı sonucu : Yedekler yetersiz..

Konya Torku Şekerspor 1 Trabzonspor 3



İlk yarı boyunca keyifle izlediğimiz Trabzonspor’dan çok farklı bir Trabzonspor izledik bugün Konya Torku Şekerspor karşısında.. Neydi alışık olduğumuz ve keyifle izlediğimiz Trabzonspor.. Bol paslı, tempolu ve prese dayalı bir şekilde, ayağa oynayarak oyunu domine eden bir Trabzonspor’du.. Bu oyunun sahadaki liderleri Colman-Selçuk olmayınca ise karşımıza uzun paslar yapan ve kanatlardan bindirmeye çalışan bir Trabzonspor çıktı..


Muhtemelen ilk yarıdaki 17 maçta yapılan uzun pasların toplamından daha fazla uzun pası bu maçta gördük. Bu noktada Tolga’ya ayrı bir parantez açmak istiyorum, bir kalecinin görevi sadece top kurtarmak değil aynı zamanda kurtardığı topu düzgün bir şekilde oyuna sokmak olduğunu Tolga’ya birinin anlatması lazım. Degaj adı altında, eline geçen topları taaa rakip kalenin oraya bilinçsizce göndermek, en yalın haliyle gereksiz top kaybı yapmaktır..

Takımın çehresinin bir anda bu kadar değişmesi, Colman-Selçuk ikilisinin takım için önemini bir kez daha göstermiş oldu.. Bunun da ötesinde, Ceyhun, Sezer ve Barış’ın Colman ve Selçuk’a alternatif olamayacaklarını da gördük.. Ne Sezer’in, ne Barış’ın ne de Ceyhun’un takımın pas trafiğine şekil verebildiğini gördük ki, şu anda Trabzonspor için en büyük handikap bu durum.. Yani Colman ve Selçuk’un alternatifinin olmayışları..

Tabi burda Konya Torku Şekerspor’un da hakkını yememek lazım.. Çok iyi futbol oynadılar, Beşiktaş karşısında da iyi oynamışlardı.. Bugün, oyunun birçok bölümünde Trabzonspor’dan daha iyiydiler diyebiliriz.. Bugün STSL’de dahi birçok takım böyle oynayamıyor, adamlar bildiğiniz modern futbol oynuyorlar.. Hızlı ve ayağa bol paslı bir oyun oynamaya çalışıyorlar.. Hücum yaparken geniş alan kullanırken, defans yaparken de alan daraltmaya çalıştıklarını görüyoruz.. Defansı önde kurmak, presi ilerde başlatmak ve oyunun yönünü aniden değiştirmek gibi (Shuster’i de etkileyen) organizasyonlar gördük.. Bunları bu derece bilinçli bir şekilde yapan bir takımın 2. ligde olması şaşırtıcı, seneye Bank Asya’da görebiliriz Konya Torku Şekerspor’u.. Cafercan ise Süper Lig standartlarında bir oyuncu olduğunu gösterdi ayrıca..

Trabzonspor’un bireysel performanslarına gelirsek, maçın en iyisi Burak’tan başlamak istiyorum.. Muhtemelen Yattara’ya atmadığı paslardan dolayı takımda en çok kulağı çınlayan oyuncusu olmuştur, ama bir gol, bir asist, bir direkten dönen topla ve birçok pozisyonun içinde olması açısından maçı en çok yaşayan oyuncuydu benim gözümde.. Yattara’ya atılmayan pasların üzerinde çok durulmaması lazım, bugün bu maç Trabzon’da oynanmış olsaydı muhtemelen Burak'ı demoralize etmekten başka bir işe yaramayacak ciddi protestolar alacaktı Burak.. Ama taraftarın da Burak’ın oyun stilinin bu olduğunu anlaması gerekir.. Bugün işler iyi giderken ve Burak bu kadar iyi oynarken bu tepkiler geliyorsa, yarın işler kötü giderken vay Burak’ın haline.. Bugün bence maçın adamıydı..

Yattara’ya gelirsek, her ne kadar çok eleştirilsede ben her zaman oynamak istediğine ve samimiyetine inanmışımdır Yattara’nın.. Yattara için istikrarsız denir ama yaşadığı sakatlıklar hep ya darbe sakatlığı ya da kötü zemin sakatlıklarıydı, yani yapabileceği birşey yoktu.. Sağlıklı olduğu zaman ise ne kadar istekli olduğunu gördük bugün.. Bu maçta bile, üst seviyede konsantrasyonla defansa da yardımcı olarak ve sürekli oyunun içinde olarak ne kadar oynamak istediğini ve oynarsa faydalı olabileceğini göstermiş oldu.. Attığı gol ise kalitesine yakışan cinstendi.. Yattara için, M.Çakır ve Brozek kardeşlerden sonra takımın bir diğer yeni transferi diyebiliriz..

M.Çakır demişken.. sanırım topa bir kez dokundu ve Trabzonspor’a şampiyonluk yarışında ne kadar faydalı olabileceğini gösterdi.. Tek dokunuşla.. İşte doğru transfer..

Yeni transfer demişken.. Glowacki’yi de bir başka yeni transfer olarak değerlendirmekte fayda var.. Bugün takımın tek yabancısı olan Glowacki, ikinci yarı defansın önemli bir oyuncusu olacak sakatlık yaşamazsa..

Engin, Umut ve Giray standartlarını koruyan isimlerdi.. Özellikle Engin ilk golde verdiği pasta, forvet arkası pozisyon için alternatif olabileceğini gösterdi.. Tolga, Ferhat, Sezer, Barış, Tayfun ve Ceyhun ise verilen şansı iyi kullanamayan oyunculardı.. Özellikle Sezer ve Ferhat sanırım bu seviyeyi kaldıramayacak ve seneye kadroda göremeyebiliriz..

Son söz olarak, bu maçta olmayan Brozek kardeşler, Jaja, Colman, Alanzinho, Selçuk ve Egemen gibi as oyuncuları düşününce, Şenol Hoca'ya kadro kurmak konusunda kolay gelsin diyorum..

Yeni transferlerle ikinci yarı başlarken..

TRABZONSPOR

Kağıt üzerinde yeni transferler Brozek kardeşler ve M.Çakır ama pratikte Glowacki, Yattara ve hatta Tayfun'u da yeni transfer olarak görebiliriz. Hatta bir de orta sahaya takviye düşünülüyor, o da gelirse ilk yarıda 42 puan kadroya 7 kaliteli takviye yapıldı diye bakabiliriz bu duruma...



Bunun adı geçmişten ders almaktır, çok yaklaşılan şampiyonluğu riske atmamaktır, önümüzdeki yılın geniş kadrosunu kurmaktır.. Alanzinho, Jaja ve Yattara gibi oyuncuların keyfi performanslarına bağlı kalmamaktır.. Şampiyonluk yarışında rakiplerinden önde olan Trabzpnspor yaptığı transferlerle de şampiyonluğu rakiplerinden daha fazla istediğini göstermiş oldu..

Kadro biraz şişti gibi gözüksede aslıdna öyle değil.. Trabzonspor'un dar kadrosu ilk yarıda çok fazla sakatlık ve ceza problemi yaşanmadığı için sırıtmamıştı, ama ikinci yarıda bunun böyle olmayacağının garanitisi yok sonuçta.. Şampiyonluk yarışı için ideal bir kadro yapısına kavuşulmuş oldu bu son transferlerle..

Transferlere gelirsek, M.Çakır kimin aklına geldiyse helal olsun demek istiyorum.. Ankaraspor, Ankaragücü, Gökçek'ler tantanası içinde adam resmen unutulmuştu, futbol hayatı araya kaynayacaktı.. Yaş olarak da çok olgun bir çağında olan M.Çakır, formda bir takımın içimde çok faydalı olacaktır. Kanattan ikinci forvet gibi oynama özelliği onu Burak ve Engin ile rotasyona sokacaktır..

Brozek kardeşleri ise herkes gibi bizde merakla bekliyoruz.. Uyum sorunu fazla yaşamayacaklarını tahmin ettiğimiz kardeşler bakalım Arçil-Şota gibi iz bırakabilecekler mi ? ya da Szymek, Cyzio ve Glowacki gibi önceki Polonyalı oyuncuların çizgisinden devam edebilecekler mi ?

Trabzonspor'un transfer çalışmaları hakkında son bir not olarak ben Gökdeniz'i eklemek istiyorum.. Gökdeniz konusunda bir çalışma var mı bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla Mayıs gibi sözleşmesi bitiyor ve boşa çıkıyor. Bugünlerde 30 yaşında olan Gökdeniz, neden seneye şampiyonlar liginde Trabzonspor'la oynamasın, acaba yönetimin bu konu hakkında bir düşüncesi var mı çok merak ediyorum...


BURSASPOR

Futbolda transfer kadar takım olmak da çok önemlidir, zaten Bursaspor'un geçen yılki şampiyonluğunu kadro yapısıyla açıklamak mümkün değil.. Geçen yıl devre arasında transfer yapmak yerine önceliği oyuncuların ödemelerine vermişlerdi, ve takım uyumunu arttırarak hedefe ulaşmışlardı.. Bu yıl da, her ne kadar sezon başı transferlerinden çok verim alamamış olsalarda, geçen yıldan gelen uyum ve takım oyunları sayesinde yarışın içindeler, hatta geçen yıldan daha başarılılar puan olarak..

Anladığım kadarıyla devra arasında takviye yapmak istediler ama sezon başı hatalarının da etkisiyle yoğurdu üfleyerek yiyorlar ve sonuçta şu ana kadar bir ses çıkmadı. Bursaspor'un transfer yapamamasını ben bir dezavantaj olarak görmüyorum açıkcası, ilk yarıda oynadıkları oyunu devam ettirirlerse yine şampiyonluk yarışını sonuna kadar kovalayacaklardır..


FENERBAHÇE

Gerçekten de anlamakta zorlandığım bir yönetim yapısına sahipler. Açıkcası Galatasaray'dan bile kötü yönetiliyor (sportif olarak), en azından Galatasary yalan yanlış da olsa birşeyler yapmaya çalışıyor, Fenerbahçe onu da yapmıyor.. Bazen bir Trabzonspor taraftarı olarak düşünüyorumda, iyiki Feberbahçe'nin başında Aziz Yıldırım var. Ya futboldan anlayan biri olsaydı, bu kadar maddi imkanla Fenerbahçe'yi uçururdu diye korkmuyor değilim.. Fenerbahçe'li arkadaşlar lütfen kızmasınlar ama durum bu, eğer bu kadar maddi imkan başkasının elinde olsa fenerbahçe çok farklı hedeflere koşuyor olabilirdi bugün..

Takım şampiyonluk yarışı veriyor, liderin 9 puan gerisindeler, eksik yerler belli, takviye lazıma ama takviye yapmak bir yana, eldekileri gönderiyorlar. Bu duruma anlam veremiyorum, üstelik takımın yarısı da sakat..

Forvet konusuna bakalım mesela, tamam Gökhan Ünal ve Kazım oynamıyorlardı belki ama bu ikisi gittikten sonra elde forvet olarak sadece Niang ve Semih'in kaldığının kimse farkında değil mi? Hadi kimse farkında değil, idmanlarda çift kale maçlarda da mı farkedilmiyor ? As takımda Niang diğerinde Semih, biri sakatlanınca ne oluyor ? Yedekler forvetsiz mi oynuyor ? Ha pardon, Guiza var di mi.. unutmuşum..

Ben açıkcası hala bir transfer bekliyorum Fenerbahçe'den, özellikle de forvet transferi, bu kadar da plansız olacaklarını tahmin etmiyorum.. Ama transfer bugün bile gelse, artık geç kalındı..

Fenerbahçe bu yıl ligi 3. veya 4. sırada bitirecek gibi.. Burda Fenerbahçe için önemli olan soru, bu sonucun faturası Aykut Kocaman'a mı kesilecek yoksa ezber mi bozulacak..? Eğer Aziz Yıldırım'ın büyük hedefleri varsa ve cesareti de varsa ligi 4. bitiren Aykut Kocaman'ın arkasında durur.. Önemli olan zaten bu durumda hocaya destek olmak, yoksa şampiyon olunurken herkes destek olur..


BEŞİKTAŞ
Beşiktaş son bir yıldır, önceki yıllardaki transfer hatalarının günahını çıkartmak istercesine çok doğru transferler yapıyor. Sadece Beşiktaş için değil Türkiye'de de yıllardır pek görülmeyen kalitede transferler. Beşiktaş'ı Katar'a çevirdi eleştirilerine de katılmıyorum, zira gelen futbolcular Katar'a giden oyuncuların profilinden şimdilik çok uzak oyuncular, kariyerlerinde zirvede olan oyuncular. Simao geçen yıl takımını UEFA şampiyonluğuna sürükleyen Aguero ve Forlan ile birlikte üç oyuncudan biriyken Almeida'nın ismi bugün Real Madrid ile anılabiliyor.. Fernandes ise hala kariyer patlaması beklenentisi olan bir oyuncu..


Ayrıca Beşiktaş'ın Portekiz'li transferlerini sadece "yıldız oyuncu transferi" olarak değerlendirmek de yanlış olur, yıldız olmanın ötesinde bir "planlama" kapsamında yapılmış olmaları da bu transferleri ayrı bir yere koyuyor... Nedir bu planlama derseniz, önümüzdeki yılın planlaması diyebiliriz..

Bu açıdan tüm bu transferleri biraz da önümüzdeki yılın transferi olarak değerlendirmek lazım. Nasıl geçen yıl bu zamanlarda Burak'ı ısrarla isteyen Şenol Güneş, bu yılı planladıysa, Beşiktaş'ta bu transferlerle önümüzdeki seneyi planlıyor. Şampiyonluk yarışının gerisinde kalmakla beraber, Avrupa Kupalarından uzak kalmamaları çok önemli tabiki, ama hedef bu yıl şampiyonluk değil, beklentilerin buna göre ayarlanması çok önemli.

Eğer Shuster'e ve kadroya yeterli sabır gösterilirse, 2-3 yıl gibi, çok başarılı sonuçlar gelebilir.. Ama bugün için kimse başarı beklemesin açıkcası.. UEFA kupası fazlasıyla hayal.. Rakiplere bağlı olarak belki çeyrek final zorlanabilir, ama takım belli bir uyumu yakalamadın UEFA'da çeyrek final seviyesini geçmek çok zor..

Eğer uyum süreci başarılı olursa, önümüzdeki sezon yarışta oldukça iddaalı bir Beşiktaş olacak karşımızda.. Ama yok uyum süreci sıkıntılı geçerse veya uzarsa, Shuster'e ve takıma yeterli sabır gösterilmezse, alınacak 3-4 başarısız sonuçta yönetimin faturayı hocaya veya oyuncualra kesmesi, bir çuval inciri berbad eder...

Beşiktaş olarak son bir not da yerli oyuncular için düşmek lazım. Yabancı oyuncuların kalitesinin yanında yerli oyuncular çok sırıtıyor, bu da bir gerçek. Eğer yerli oyuncu kalitesini arttıramazsa Beşiktaş, yine bir çuval incir berbad olabilir.. Bu açıdan Sezer Öztürk gibi oyuncuların transferlerine daha çok önem vermeliler.. Yoksa önümüzdeki yıl, Quaresma'nın arkasına 38 yaşındaki İbrahim Üzülmez'i veya genç İsmail'i koyarak bir yere varılamaz..


GALATASARAY

Sonuçta büyük ve güzide bir kulübümüze ligdeki konumundan dolayı değinmeden geçmek ayıp olur.. Kısa kısa notlar olarak geçmek istiyorum..

Galatasaray tarihinin en kötü sezonunu yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek.. Üzgünüm..

Galatasaray yönetiminin günü kurtarmak yerine artık uzun vadeli planlar yapması ve Hagi-Tugay ikilisinin arkasında durması gerekiyor. Başarısızlıklarda dahi (ki ikinci yarı çok başarısız sonuçlar gelecek gibi) destek olunmalı.. ve hatta, Hagi-Tugay ayrılmak isteseler dahi izin vermemeli.. Radikal olunmadığı sürece Galatasaray'ın işi zor..

Tamamen önümüzdeki senelerin kadrosu oluşturulmaya çalışılmalı. Arda-Baros-Kewel-Servet-Neil-Cana-Pino-Kazım gibi oyuncuların etrafına iskelet kurulmalı..

Yeni stadın vereceği maddi-manevi hava iyi değerlendirilmeli..

Kazım ne olursa olsun iyi bir transfer, ve Galatasaray taraftarını (Kazım'ı sevmeyenleri) çok mahçup edecek.. Doğru motivasyonla çok şeyler yapabilecek bir oyuncu..

Galatasaray'ın önümüzdeki 2-3 yılda şampiyonluk görmesi çok zor, o yüzden bu süreçteki camia tepkileri ve refleksleri Galatasaray'ın yönünü çizecek.. Trabzonspor camiasının yanlış tercihleri ve arayışları, 26 yıldır gelmeyen şampiyonlukla sonuçlandı, bunu unutmamak lazım..