29 Kasım 2010 Pazartesi

Mourinho'lu Real'i evire çevire yenmek !


Yukarıdaki fotoğraf, hele de Alves'in kendinden geçmiş "şuh" bakışları Real'i yenmekten nasıl bir tad aldıklarını çok iyi anlatıyor. Muhtemelen Şampiyonlar Ligi'ni kazanırken bile bu kadar keyif almıyorlardır. Ezeli rakibinize 5 atmak, sadece ezeli rakibinize değil, Mourinho'ya da beş atmak.. 5 atmak deyimi bile hafif bile kalıyor aslında, çünkü 5 atmanın da ötesinde futbol olarak ezmek, aşağılamak ve küçük duruma düşürmek var burda.. Hepsinin vermiş olduğu hazzı Alves'in gözlerinde görebiliyoruz.

Futbola gelirsek, Barcelona baştan sona kadar zaten son üç yıldır yaptığı gibi futbolun zirvesindeydi. Skordan önce futbolla ezdi rakibini, ve skordan daha ağır gelen bir futbol üstünlüğü kurdu. Maçın nerdeyse tamanında Total Futbol denen bol paslı ve hareketli oyun sisteminin mükemmellik çizgisinde oynadılar. Hele de maçın ikinci yarısının bazı bölümlerinde artık Futbol oynamaktan da çıktılar, başka bir şey oynamaya başladılar. Ben diyim ortada sıçan, siz deyin Japon kalesi. Real'in zaman zaman uygulamaya çalıştığı yoğun prese rağmen top bile göstermediler rakibe.

Bu kadar aşağılanmaya da alışık değil tabi Real'li oyuncular doğal olarak, adamlar error vermeye başladılar. Rakibi delirtmek denen şey bu olsa gerek.

Maçı müthiş keyifle izledik. Dünya kupası finali ve şampiyonlar ligi dahil pek çok maçta böyle keyif alma imkanı olmuyor. Barcelona nasıl futbol basit ve hızlı oynanırın dersini tüm dünyaya bir kez daha gösterdi. Genç futbolcuların haftada iki kez bu maçı düzenli olarak izlemelerini tavsiye ederiz...

Ve Mourinho... Mourinho bunu unutmayacaktır. Maçın sonlarında kenarda pısmış bir şekilde oturan Mourinho'nun bakışlarında mağlubiyetin acısı değil intikam planlarını görmek mümkündü. Mourinho bu işin acısını çıkartacaktır. Bu yıl olmasa bile ikinci yılında Barca'yı devirecektir. Bugün Real'e karşı defansif bir kadroyla ve oyun anlayışıyla çıkmış olsaydı belki fark yemezdi hatta berabere bile kalabilirdi ama o Inter gibi değil Real gibi oynamayı tercih ederek, bugün fark yemek pahasına da olsa yarınlarını kurtardı aslında.

Ve Mesut. Mesut çok silikti, maçın ağırlığını kaldıramadı diyebiliriz. Hatta bu seviyenin oyuncusu mu acaba soruları uyandırdı zihinlerde. Real'in göderdiği Van Der Vaart, Sneijder veya Robben'den daha iyi olduğunu gösteremezse yerini kaptırır. Özellikle fizik anlamında biraz daha agresif olmalı.

Benzema'ya da iki kelam etmek lazım. Bu adam Avrupa'nın yeni Pappen, Hanry ve v.Nisterloy karışımı bir forvet olarak geliyordu. İnanılmaz atletik yapısının yanında soğukkanlılık ve bitiricilik üst düzeydeydi. Herşey hala var ama beli iki kat kalınlaşmış son iki yılda. Afedersiniz götü kocaman olmuş. Bildiğiniz Hasan Şaş gibi olmuş, oysa bu adam Ronaldo veya Mesut inceliğinde ve atletlliğindeydi. Eğer belini inceltemezse işi zor Real'de.. Mourinho adam ederse eder, yoksa seneye Manchester City yolları taştan ...


MESSİ Mİ RONALDO MU ?


Katılmayabilirsiniz ama Ronaldo'nun Messi'den çok daha iyi olduğu bir gerçek. Ronaldo herşeyden önce komple bir futbolcu ve herşeyi mükemmele yakın bir şekilde yapıyor. Dripling, kafa şutu, frikik, pas, sürat, çabukluk ve güç. Hepsi mükemmele yakın, hatta mükemmel. Messi'de de bunlar mükemmele yakın ama Ronaldo'nun attığı frikikleri atamaz örneğin, Ronaldo kadar kafa hakimiyeti de yok. Ronaldo kadar güçlü ve atletik de değil. Messi'yi küçümesmiyorum, ama kıyas yaparsak Ronaldo'nun bireysel olarak daha iyi bir futbolcu olduğunu söylüyorum..

Eğer Futbol bireysel bir spor olsaydı, Ronaldo için daha değerli bir oyuncudur da diyebilirdik. Ama Futbol bir takım oyunu olduğu için, Messi Ronaldo'dan çok daha değerli bir hal alıyor. Messi'nin oynadığı takıma yaptığı katkıyı hiçbir zaman Ronaldo yapamaz. Çünkü Ronaldo bir takım oyuncusundan ziyade bireysel bir oyuncu. Ama Messi takımıyla beraber oynayan bir adam. Evet Messi'de zaman zaman tek başına alıp gidiyor ama genel oyun mantalitesi takımıyla beraber oynama üzerine.

Dün akşam Messi'nin ara paslarını izlerken, Ronaldo'ya baktığımız zaman, geçen yılki El Classico'larda olduğu gibi tek başına Barca'yı yenme mücadelesi içine girdiğini görüyoruz. Ronaldo bu hatasından vazgeçmediği sürece de La Liga kariyerinde Barca'ya kaybetmeye mahkum gibi gözüküyor...


not : fotoğraflar Marca'dan ve UEFA'dan..

28 Kasım 2010 Pazar

Gaziantepspor 1 Trabzonspor 3


Trabazonspor her gün biraz daha ciddi adımlarla şampiyonluğa yürümeye devam ediyor. Şampiyon bir takımın yapması gereken her şeyi yapıyor. Geriye düştüğü maçları soğukkanlılıkla çevirebiliyor, öne geçtikleri maçlarda ise oyunu soğutarak skoru koruyabiliyorlar. Oyun sistemini yıldız oyuncuların üzerine kurmaktansa takım oyunu oynamanın ve yardımlaşmanın üzerine kuruyorlar ama aynı zamanda yıldız oyuncularını da sırayla ön plana çıkarabiliyorlar. Yapılması gereken ne varsa bilinçli bir şekilde yapıyorlar yani.


Trabzonspor’un tüm özelliklerinin yanında, bir de çok gizli bir silahı var, gerektiğinde kullandıkları bir silah bu. “Rakibi boğan baskı kurma” diyorum ben bu silaha. Bu öyle bir silah ki, geçen haftaki Bursaspor maçında olduğu gibi bazı maçlarda ihtiyaç olmadığı için kullanmıyorlar bile. Ama gerektiğinde de 20 dakika veya yarım saat kadar bu silahı kullanabiliyorlar. Bu öyle bir baskı ki, rakip takım nefes bile alamıyor. En fazla yarım saat içinde de sonuç veriyor bu baskı. Bu yıl ligde birçok maçta, bölüm bölüm bu baskının kurulduğunu gördük.

Gaziantepspor maçında da 3. dakikada golü yedikten sonra ilk yarının sonuna kadar bu boğucu baskıyı kurdu yine Trabzonspor. Öyleki, Gaziantepspor ortasahayı bile doğru geçemedi. Bu manzarayı bu yıl Trabzonspor’un birçok maçında gördük. Zaman zaman maç, Gaziantep ceza sahasının 20 metre kadar önünde Trabzonspor’un rakibi hataya zorlaması şeklinde geçti. Gol bağıra bağıra geliyorum diyordu zaten, ve Tolunay Kafkas da bir şey yapmadan bunu izliyordu kenarda. İşte bu baskı, bu oyunu domine edebilen oyun anlayışı Trabzonspor’un şampiyonluk yarışındaki en büyük kozu.

Baskının sonuç vermesi çok sürmedi ve beraberlik golü de geldi. Beraberlikten sonra birkaç dakika kadar Gaziantepspor canlanır gibi oldu ama Trabzonspor’un tekrar baskıyı kurması uzun sürmedi. Yine baskı sonuç getirdi ve galibiyet golü ve kırmızı kart geldi. Ondan sonra da maç koptu zaten.

Geçen hafta 20 dakikada Bursaspor maçını kazanan Trabzonspor, bu hafta da yarım saatte maçı kazandı diyebiliriz. Maçın gerisi, geçen hafta Bursaspor maçında olduğu gibi Trabzonspor’un rahat ama kontrollü oyunuyla geçti diyebiliriz. Rakibe pozisyon bile vermeden maçı bitirdiler. (Rakip 10 kişi kaldığı için rahat oldu diyebilirsiniz ama 11 kişi de olsaydı Gaziantepspor, çok bir şey fark etmezdi, geçen hafta Bursaspor maçında olduğu gibi) İşte şampiyon olacak bir takımın oynaması gereken oyun anlayışı. Gerektiğinde maçı çevirecek baskıyı kurmak, gerektiğinde oyunu soğutmak.

Gaziantepspor’u bu yıl pek izleyememiştim. O yüzden ayrıca dikkatli izlemeye çalıştım, ama gördümki, Tolunay geçen yıl Kayserispor’a oynattığı çağdışı futbolu şimdide Gaziantepspor’a oynatmaya çalışıyor. Taktik en yalın haliyle şöyle; şişir topu ileri, top bizde kalmasa bile presle topu kazanıp ani hücumlar yapalım. Ayrıca bol bol sert oynayalım rakip oyun kuramasın ve yılsın. Oyun kurmak mı ? Paslarla gitmek mi ? Hızlı ve tempolu oynamak mı ? Gerek yok o tip şeylere…

Bu futbol anlayışıyla, Gaziantepspor bu kadar puanı iyi bile toplamış. Hoş bu mantaliteyle geçen yıl bu zamanlar Kayserispor liderdi ayrı mesele ama insanların Tolunay’ın sadece bir kondisyoner ve motivatör olabileceğini bundan fazlasının pek olamayacağını neden göremiyorlar anlayamıyorum. Hele de penaltı pozisyonuna verdiği tepki, çok amatörce.. Hem agresif tepkiler veriyor, sağı solu tekmeliyor, sonra süt dökmüş kedi gibi hakeme derdini anlatıyor.. Madem sinirlendin, sinirinin arkasında dur..

Ayrıca pozisyon kabak gibi penaltı ve kırmızı kart, neye itiraz ediyorsun.. Sanki o pozisyon gol olmasa maçı çevirecen ? O pozisyon olmasa bir sonraki gol olacak, Trabzonspor güldür güldür geliyor ve sen kenarda sadece izliyordun.. 3. dakikada gol attın öne geçtin sonra geriye yaslandın. Trabzonspor’a karşı 87 dakika gol yemeden geçirebileceğini mi düşündün ? Hadi düşündün bunu nasıl yapmayı planladın, 11 kişi defans yaparak mı ? Ayrıca sen kenarda öyle kontrolünü kaybedersen sahadaki futbolcu ne yapsın ? Saha kenarında teknik direktör böyle soğukkanlılığını kaybeder mi ?

Yani ne oyun planının bir tutarlılığı var, ne takımın pozitif bir oyun anlayışı ne de kenarda verilen tepkilerin bir mantığı. Tolunay Kafkas oyunculuğu döneminde çok beğendiğim bir oyuncuydu ama bu şekilde düz bir teknik direktör olacağını da hiç tahmin etmezdim.

Gelelim bazı oyunculara. Murat Ceylan son 2-3 yılda çok geri gitmiş, oyununu hiç geliştiremiyor, oysa beklentim yüksekti. Bu şekilde büyük takımlara gitmesi çok zor. İsmail Sosa yeteneğini belli ediyor, çabukluğu, sürati ve tekniği üst düzey. Ayrıca çalışkan da bir oyuncu. Ama Gaziantepspor’da harcanıyor. Oyun oynamaya çalışan bir takımda çok daha ses getirebilir..

Orhan Gülle’ye de ayrıca dikkat ettim, hem 61 numara giymesi hem de Beşiktaş’ın alt yapısından gelmesi ilginç. Ayrıca milli takıma seçilmesi ve Sergen’in A2 takımından öğrencisi olan Orhan için söyledikleri merakımı iyice arttırmıştı. Ama gördüğüm tipik yetenekli ama futbolu bilmeyen oyuncu modeli. Evet yetenek var ama ne nerde durması gerektiğini biliyor, ne de nereye pas atması gerektiğini. Tolunay’ın elinde de kendini pek geliştirebilecek gibi değil. Umarım yanılırım.Ama yetenek var.

Trabzonspor’da ise her ne kadar Burak iki gol atıp maçı çevirdiyse yine de benim için maçın adamı Selçuk. İlk paragraflarda bahsettiğim Trabzonspor’un oyun modelini sahada uygulatan liderlik eden oyuncu Selçuk. İyice olgunlaşıyor. Zaman zaman Oğuz Çetin’e benzetiyorum Selçuk’un oyun tarzını. Önümüzdeki yıl şampiyonlar liginde oynaması ona Avrupa kapısını açacaktır. Trabzonspor seneye şampiyonlar liginde oynarsa, ki oynayacak gibi, Selçuk dışında birçok oyuncu Avrupa’nın çeşitli takımlarına gidecek gibi. Burak, Jaja, Umut ve Colman transferi en muhtemelen oyuncular. Trabzonspor’un devre arası transferlerini bunları düşünerek yapması gerekiyor birazda. Genç oyuncuları alıp bu gitmesi muhtemel oyuncuların yerine hazırlaması lazım, bu planlama başarının sürekliliği açısından çok önemli.

Ayrıca şunu da söylemem gerekir, Trabzonspor seneye şampiyonlar liginde oynarsa, aldığı sonuçlar Bursaspor’unkiler gibi olmayacak. Zaten Trabzonspor’un bu yılki maçları biraz da seneye oynayacağı şampiyonlar ligi maçlarına hazırlık maçları olarak görmesi gerekiyor. Bu yıl oynadıkları her maç, takım oyununu iyice oturtup mükemmele yaklaştırmak için bir hazırlık maçıymış gibi düşünmeliler.

Şimdi Trabzonspor’un önünde ligin ilk yarısının bitiminden önce üç maç daha var. Bucaspor, İ.B.B. ve Karabükspor. Üç maçı da rahat kazanabilecek güçte Trabzonspor, ama işte ligin başlarında yaşanan Manisaspor kazası gibi bir kazanın yaşanmaması için oyuncuların işi gevşetmemesi gerekir. Şenol Güneş’i, oyuncuların motivasyonunu yüksek tutmak adına zor bir süreç bekliyor. Ama bu üç maçtan çıkacak 9 puan şampiyonluk yolunda çok belirleyici olabilir.. Bekleyip göreceğiz…

23 Kasım 2010 Salı

13. hafta itibariyle Ligde Gidişat

Öncelikle herkesin geçmiş bayramı mübarek olsun diyelim. Bu hafta bayram gezmelerim nedeniyle maçları takip edemedim. Sadece özet görüntülere bakabildim.. O yüzden bu mafta maç yazısı yazmak yerine, ligdeki gidişat hakkında genel bir değerlendirme yapalım dedim...

Ligdeki her takım için birşeyler yazmaktansa kabaca dikkatimi çeken takımlar hakkında aşağıda birşeyler karaladım.

Zirve yarışı için Trabzonspor bir adım önde gibi, Bursaspor ve Fenerbahçe de bu yarışa ortak görünüyorlar. Kayserispor bu üçlünün hemen arkasından gelecek gibi ama yarıştan kopacaklarını pek sanmıyorum. Devre arasında alacakları forvet iyi çıkarsa bu üçlünün içine bile girebilir Kayserispor..

Düşme hattı için ise Kasımpaşa, Sivasspor ve Bucaspor ilk adaylar. Benim Kasımpaşa'dan hala ümidim var açıkcası, Yılmaz Vural bu takımı buradan çıkartabilir ama Sivassspor ve Bucaspor'un işi zor. Konyaspor ve hatta Bülent Uygun'lu Eskişehirspor için bile tehlike var diyebiliriz..


Buyrun efendim, lig sıralamasına göre bazı takımlar hakkında kısa kısa ;


Trabzonspor

Trabzonspor için Galatasaray ve Bursaspor'u yenebilir, Jaja'da bu maçlara damgasını vurabilir demiştik, kısmen de bilmişiz.. Ama şampiyonluk yolunda Eskişehirspor maçına da dikkat çekmiştik.

Trabzonspor'un kaderinde Eskişehirspor maçı gibi maçlar çok. 96'daki Vanspor maçı ve iki yıl önce Ersun Yanal döneminde Avni Aker'de 1-0 kaybedilen maçlar. İBB ve Konyaspor'du sanırım bu maçlar. Dün Eskişehirspor karşısında da böyle bir maç oynadı Trabzsonspor, kazanabilirdi, ama kaybedebilirdi de, daha önce defalarca başına geldiği gibi.. Nedir bu maçların ortak noktası. Avni Aker'de baskılı oyuna rağmen kapanan defans karşısında gol bulamamak..

Trabzonspor'un onca gol pozisyonunda dikkat ettiniz mi bilmem, ama tek bir net gol vuruşu yoktu. Şutlar hep dan, dun ve abanma.. Hep birilerine çarpti ve çıktı. Kadroda soğukkanlı gol vuruşu yapan oyuncunun olmaması (sadece biraz Jaja'da var) şampiyonluk yarışında bu tip puanlar kaybettirir, ve bu küçük puan kayıpları ilerde çok can yakar. İşin daha trajik yanı ise, bu tip maçların kilidi olacak oyuncunun Teofilo olması, ve malesef ondan bu saatten sonra hayır gelir mi bilinmez.. Belki ülkesinde geçireceği 1-2 ay ve alacağı ağır bir ceza aklını başına getirebilir, ama düşük ihtimal.

Trabzonspor yönetiminin bu maçtan çıkaracağı sonuç ise, devre arasında takıma Teofilo profilinde (mental olarak değil, oyunculuk olarak) bir santrafor almak olur. Ve bunun araştırılmasının bugün başlaması gerekiyor. Zaman var, ama bugün çalışmalar başlanmazsa sonra yanlış tercihler yaşanır..

Devre arasında gelecek bir santrafor, hem transferi ilerde muhtemel Umut ve Jaja gibi isimlere alternatif olur, hem de önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi'nde alışma devresini atlatmış ve denenmiş satnrafor anlamına gelir. Bursaspor'un Nunez'le yaşadığı sıkıntıya düşülmez.

Trabzonspor'la ilgili bir başka konu da Engin tabi.. Bir önceki yazımda Trabzonspor'un şampiyonluğunu yine ancak kendisi engelleyebilir demiştim, ve kendi içinde çıkabilecek karışıklıklara dikkat çekmiştim.. Engin sağolsun yine rahat durmamış. Şenol Güneş bu adamı iyice bir dövse, sonra biraz dinlenip tekrar dövmeye devam etse yeridir. Bir baba'nın neden evladını dövdüğünün sebebidir bu yaşanan..

Engin akıllanır mı bilmem, ama Trabzonspor'da olası bir kötü gidişatta faturanın kesileceği ilk futbolcu olur, ve Trabzonspor'dan ayrılması halinde Anadolu takımı gezgini olur.. Milli takım ve şampiyonlar liginde oynamak, Trabzonspor'da şampiyonluk yaşamakla, Anadolu gezgini olmak arasında tercihini bakalım nerden yana kullanacak Engin ?

Bursaspor

Bursaspor ligin sonuna kadar yarışın içinde olacaktır. Şampiyonlar Ligi maçlarının temposundan ve üç günde bir maç yapmanın fiziksel yorgunluğundan 2-3 maç puan kaybetmesi gayet normaldi. Bunu genel bir düşüş olarak yorumlamak çok saçmaydı. Geçen yılki çizgilerinde devam ediyorlar, ve bu sırada tecrübede kazanıyorlar. Önümüzdeki yıl tekrar şampiyonlar liginde olurlarsa daha  iyi sonuçlar alacaklardır. Şampiyonlar Liginde tecrübesiz takımlar için sıfır çekmekten daha olağan birşey olamaz, bakınız Galatasaray, Fenerbahçe..

Ertuğrul Sağlam'ın kafasında tam olarak ne geçiyor bilemeyiz tabi ama şampiyonluktan daha önemli olarak hep bu seviyede kalmanın asıl hedef olduğunu seziyorum. Ertuğrul Sağlam'ın kafasında uzun süreli planlama ve hep zirveye oynayan bir takım var, yönetim de bu şekilde düşünüyor gibi, o yüzden tüm motivasyonu Şampiyonlar Ligine verip Ligi boşlamadılar. Kadroyu geniş tuttular ve zirve yarışının içinde olmaya özen gösterdiler. Şampiyonlar Ligi maçları bittikten sonra da iyice lige odaklanacaklar.

Çok da doğru yapıyorlar ligi önemseyerek. Nasıl olsa bir kere şampiyon olduk, salla gitsin demiyorlar. Tekrar şampiyon olmak en azından seneye tekrar Şampiyonlar Liginde oynamak istiyorlar. Tek başarıyla büyük olunmayacağının, sürekli başarıyla büyük olunacağının bilincindeler. Sürdürülemeyen başarı tesadüftür demişti bir keresinde Aziz Yıldırım sanırım, çok doğru söylemiş.

Bursaspor'un geçen yılki en büyük avantajı rakiplerinin kötü olmasıydı, bu yıl Trabzonspor ve Fenerbahçe bu işin peşini kolay bırakmayacak gibiler. Ama yine de ilk iki için sonuna kadar savaşacaktır Bursaspor, eğer Şampiyonlar Ligine tekrar katılabilirse bu sefer sıfır da çekmeyecektir.
Kayserispor

Kayserispor'un son haftalardaki maçlarını pek izleyemedim, o yüzden sadece skora ve puan durumuna bakarak yorum yapmak istemiyorum.. Ama geçen yıllarda Tolunay Kafkas'ın bir araya getirdiği genç ve yetenekli oyuncuların, Şota'nın modern futbol mentalitesiyle birleştiğini görebiliyoruz. Bu yıl nereye gider bu iş bende çok merak ediyorum ama önümüzdeki 3 yıl içinde bir şampiyonluk çıkartmaları hiç de sürpriz olmaz.. Makukula bu anlamda büyük kayıp, umarım Cangele formda dönüş yapabilir ve devre arasında alacakları forvet verimli çıkar. Zirve yarışından çok uzaklaşacaklarını sanmıyorum, lig boyunca ilk dördün içinde kalacaklar gibi.

İstanbul B.B.

Geçenlerde TV'de söylediler, Ferguson 1986'da Manchester'ın başına geçmiş ve ilk şampiyonluğunu 1992'de kazanmış. Gordon Milne'de benzer şekilde ilk yıllarda şampiyon olamamış sonra peşpeşe şampiyonluklar gelmişti.. Rijkaard'ın Barcelona macerasıda benzerdi. Örnekler çoğaltılabilir.

Abdullah Avcı'da bu örneklerden biri işte. İşini düzenli ve modern bir şekilde yapmak isteyen bir teknik direktöre, yönetimde yeterli desteği gösterirse, transfer politikaları bilinçli bir şekilde belirlenirse, genç oyunculara yönelip takım içi uyumu yakalanırsa işte sonuç... İBB ilk dörtte yerini alır.. Burda kendisine büyük diyen takımların izledikleri politikaları sorgulamaları gerekiyor.. Skibbe bugün hala Galatasaray'da olsaydı, Lucescu bugun hala Beşiktaş'ta olsaydı, Zico bugün hala Fenerbahçe'nin başında olmuş olsaydı, Ersun Yanal bugün hala Trabzonspor'un başında olmuş olsaydı acaba bugünkü oldukları yerlerden daha mı kötü durumda olurlardı..

Fenerbahçe

Sezon öncesi yazımızda, ki o zaman Niang transferi henüz sonuçlanmamıştı, eğer Niang gelirse yarışın içine girer, Gyan gelirse Guiza vakası olur demiştik. Kısmen yine bilmişiz ve Niang'ın oynadığı maçlardaki Fenerbahçe'nin performansı ile oynamadığı maçlardaki puan kayıpları bizi haklı çıkardı. Eğer Niang lig başlamadan iki hafta önce gelseydi ve sakatlık yaşamasaydı, Fenerbahçe bugün ligin zirvesinde bile olabilirdi. Aslında yarışın en favorisi olan Trabzonspor'la Avki Aker'de değil Saraçoğlu'nda oynamış olsaydı ve maçı kazanmış olsaydı Trabzonspor'la ligdeki yerleri değişmiş olacaklardı. O kadar hassas dengeler yani.

Niang gibi oyuncular varken, Guiza'larla Kezman'larla resmen yıllarını boşa harcayan Fenerbahçe sonunda doğru yolu bulmuş gibi. Niang, Emre ve Alex önderliğinde Fenerbahçe, şampiyonluk yarışında Bursaspor ve Trabzonspor'u yalnız bırakmayacaktır. Üstelik devre arası için yine doğru isimler üzerinde çalışıyorlar. Sissoko gibi isimler, özellikle ortasahada Emre'ye hem alternatif hem yardımcı olacak oyuncular Fenerbahçe'yi yine yarışta ön plana çıkaracaktır.

Fenerbahçe şimdi Bucaspor maçından sonra sırasıyla İBB, Karabükspor, Ankaragücü ve Sivasspor maçlarını oynayacak. Fenerbahçe bu maçları rahat kazanabilecek kapasitede, eğer ciddiyetle oynarlarsa bu beş maçtan çıkacak 15 puan onları ilk yarı sonunda zirveye bile taşıyabilir. Bu özgüvenle de yarışı sonuna kadar götürebilir.

Beşiktaş

Bundan iki önceki postta Beşiktaş için aynen şu kelimeleri kullanmışım;

"Taraftar şimdilik homurdanmıyor belki ama Beşiktaş'ın Kasımpaşa maçından sonra çok ciddi maçları var. Önce dirençli ve puana aç Gençlerbirliği ve Konyaspor maçları, sonrasında Galatasaray ve Bursaspor maçları.. Bu dört maçtan 1 galibiyet 1 beraberlik ve 2 mağlubiyet görüyorum ben Beşiktaş için. Biraz felaket tellallığı gibi olacak, Beşiktaş'lı arkadaşlar kızmasın lütfen ama yakın gelecekte Beşiktaş için iyi günler görmüyorum ben.."

Kasımpaşa'ya karşı kaybedilen puan, Gençlerbirliği maçında normalde pek verilmeyen standartlarda bir penaltı ile alınan galibiyet ve bu hafta da Konyaspor maçındaki puan kayıbı. Beşiktaş'ın gidişat düşündüğümden de kötü malesef. Şimdi de sırada Galatasaray ve Bursaspor maçları var. Beşiktaş'ın kazanmak zorunda olduğu, kazanamazsa yarıştan kopacağı ve Shuster'in iyice sorgulanmaya başlayacağı maçlar.

Shuster'in puan kaybettiği maçlardaki açıklamalarını psikolojik olarak irdelemek lazım. Derin anlamlar ve tespitler çıkabilir bu irdelemeden. Rakiplerine laf atması sadece basit bir eleştiri değil bence, bunun ötesinde rakiplerinin sadece mücadeleyle ve teknik olmayan oyuncularla puan almasına anlam verememe, kendi modern sisteminin yetersizliğini kabul edememe var. Nasıl bu küçük takımları yenemem sorusunun cevabını bulamıyor malesef ve bu da onu agresif demeçlere itiyor gibi. Bilemem, dediğim gibi irdelemek gerekir.

Ama önümüzdeki iki hafta Galatasaray ve Bursaspor maçında olası mağlubiyetlerde bu tip demeçlere çok farklı tepkiler alacaktır. Real Madrid'deyken, Barca'nın üstünlüğünü kabul etmesi işine mal olmuştu, burda da benzer bir hata yapar mı bilmiyorum.. Ama genel olarak çalıştırdığı takımların büyüklüğünü anlamakta biraz sıkıntı var gibi.

Herşeye rağmen, Shuster'in demeçlerinde doğruluk payı da hep var. Ama sorun şu ki, herşey heryerde söylenmez.. Ya da herşeyi söylemeye gerek yok. Diyelim karşınızdaki insan kel, bunu herkes görüyor zaten, bunu söylemek karşı tarafı kırmaktan başka birşeye yaramaz. O zaman söylemeye ne gerek var.. Konyaspor'un defans yaptığını görmemiz için bunu Shuster'in söylemesine gerek yok, ya da Trabzonspor'un Avrupa Kupalarından erken elendiğini anlamak için Shuster'in tespitini beklemeye gerek yoktu.. Barcelona'nın o dönem Real Madrid'den iyi olduğunu da herkes biliyordu ama bunu söylemenin sana işini kaybettirmekten başka bir faydası da olmazdı..

Beşiktaş'ı yarışın uzağında görüyorum, ligi 4. veya 5. bitirecek gibi. Quaresma'nın ve Guti'nin sakatlık durumları da özellikle belirleyici olacaktır.

Galatasaray

Sezon başındaki yazılarımdan birinde tarihin en kötü sezonlarından biri gelebilir demiştim Galatasaray için. Buna benzer yorumlarda bolca çıkmıştı basında zaten, özellikle Mehmet Demirkol buna benzer çok şey söylemişti. Gidişatta o yönde gözüküyor. Hagi hamlesi de kısa vadede etki yapması zor bir hamleydi zaten, o da bu şekilde devam edecek gibi.

Galatasaray'da çok temel problemler var gelinen nokta son on yılda, UEFA kupasından sonra izlenen yanlış politikaların ve stadın gecikmesinin sonucu olarak değerlendirilebilir. Bunu sadece Adnan Polat yönetimine veya hocalara bulmak yanlış olur. Genel bir plansızlığın sonucudur bu durum.

UEFA kupasının kazanılmasından sonra, sürekli hazırdan yiyen Galatasaray kendini bitirdi, ve bu durumdan kurtuluşun tek yolu yeniden yapılanma. Bunu Feldkamp'la, Skibbe ile ve hatta Rijkaard'la denedi ama hep ya yarım kaldı ya da planlamaya uyulamadı, günü kurtarmanın peşinden gidildi. Hep söylediğim şey. Yukarda da yazdım. Skibbe gitmemiş olsaydı daha kötü bir durum olur muydu ? Gerets bugün takımın başındaki 7. yılında olsaydı bu durum olur muydu ? Rijkaard'ın istediği oyuncular alınıp, 3-4 yıl destek verilseydi bukadar ümitsiz olmazdı taraftar.

Sonuçta bu yıl geçti artık. Bunu bir fırsat olarak bilip, yeniden yapılanmanın adımları atılmalı artık. Yeni stad da bir avantaj bu anlamda. Önümüzdeki yılın transferleri şimdiden araştırılmaya başlanmalı. Elano, Misimoviç, Quaresma gibi kariyerinde sadece 2-3 yıl zirve yapmış nazik oyuncular değil, belli bir seviyeyi tutturmuş Niang gibi, Ernst gibi tecrübeli ve dayanıklı yabancılara veya Jaja gibi Dos Santos gibi geleceği parlak oyunculara yönelmeleri lazım. Yerli oyuncular içinde Ali Turan gibi belli bir yaşa gelmiş çıkış sağlayamamış adamlar yerine daha genç ve potansiyeli olan oyunculara yönelmeli. Bu yıl Emre Çolak gibi Ufuk gibi genç isimlerde ısrar edip bu oyuncuları kazanmaya çalışmalı.

Yapacak çok şey var ve buna bir yerden başlamalı Galatasaray'ı yöneten insanlar. Yine günü kurtarma derdine düşerse Galatasaray aynen devam eder bu durum, seneye daha da kötü bile olabilir.


Ankaragücü

Sezon başında ilk kovulacak hocalardan biri olarak tahmin etmiştim Ümit Özat'ı ama enteresan işler yapıyor. İstikrarsız sonuçlar, belli bir sistem yakalamaya çalışan takımlarda sıkça görülen bir durumdur, bu anlamda biraz zaman tanımak ve destek olmak gerekir. Sistemi oturdukça daha istikrarlı sonuçlar almaya başlayacak gibi duruyor Ümit Özat. Ama anladığım kadarıyla yönetimle ciddi problemleri var, bakalım nereye varacak bu iş, yine de Ümit Özat'ta ısrar diyorum ben.

Konyaspor


Ziya Doğan enteresan bir adam. Gariban gibi. Yokluklardan takımlar yapıyor, bir sürü problemlerle uğraşıyor, zenginle güçlüyle savaşıyor. Tabi doğal olarak puan kazanabilmek için bol defans yapıp sert futbol oynatıyor, bir nevi ekmeğini taştan çıkartıyor. Biz de adama kızıyoruz neden pasta yemiyor diye.

Nasıl söyliyim, antifutbol oynatıyor diye Ziya Doğan'ı eleştirmek, neden modern futbol oynatmıyorsun demek (Shuster) hadım olmuş adama "çoluk çocuktan naber" demek gibi birşey. Adam elindekilerle birşeyler ortaya koymaya çalışıyor, Konyaspor ligde kalacak gibi, ve 2-3 yıl içinde ilk 10 sıra içinde yer alan bir Konyaspor oluşturacaktır Ziya Doğan. Ama bu yılı atlatmaları gerekiyor öncelikle.

Sivasspor

Sezon öncesi yazımızda küme düşecek takımlar tahminimizde Manisaspor, Bucaspor, Karabükspor ve Sivasspor’dan üçü diye yazmıştık. Karabükspor bizi mahçup etti, iyi de etti. Manisaspor ise Hakan Kutlu hatasından erken döndü. Öte yandan Kasımpaşaspor'da hayal kırıklığına uğrattı bizi ona ayrıca geleceğiz. Ama Sivasspor ve Bucaspor hiç şaşırtmadı bizi.

2 yıl önce şampiyonluğa oynayan Sivasspor'un iskelet kadrosunun bu hale gelmesi çok ilginç. Baktığınız zaman Bilica, İbrahim Dağaşan ve Tum gibi önemli kadro kayıpları yaşandı ve yerleri dolmadı ama sebep sadece bu değil tabiki. Sebep şu ki, Sivasspor hiçbirzaman iyi futbol oynamadı. Geçen yıl Bursaspor'un oynadığı pozitif futbolun yanına bile yaklaşamadı. O yüzden hırsla, fizik mücadeleyle ve Bülent Uygun gazıyla gelen o başarıyı bilinçli bir şekilde idare edememenin sonucu olarak da bugünkü tablo ortaya çıkmış oldu. Çözüm nedir derseniz, Rıza Çalımbay'la zor derim..


Bucaspor

Sene başında da benzer şeyler yazmıştık. Yıllarca süren bir plan ve programın sonucunda bir başarı yakalıyorsun, sonra tüm takımı dağıtmak süretiyle kümede kalma adına bu planlamanın içine ediyorsun. Sonuç ortada. Oysa takımı dağıtmak yerine güçlendirmeyi tercih etselerdi, Bülent Uygun'a uyup yılların planlamasını heba etmeselerdi bugün yine kümeye oynuyor olabilirlerdi ama gelecek yıllar için daha çok ümit vaadederlerdi. Ama hatanın büyüğünü Bülent Uygun'la yaptılar.

Bucaspor'un herşeye rağmen, Samet Aybaba aksini söylesede, toplama da olsa, iyi bir kadroları var, kümede kalmak için sonuna kadar savaşcaklardır. Ama sorun kümede kalmak değil. Kümede kalmak sadece kaçınılmaz sonu ertelemek olacaktır. Yani bu yıl kalsalar seneye düşerler, ve düşüş o düşüş olur..

Bir dönem Akçaabat Sebatspor kümede kaldı diye sevinenleri hatırlıyorum Trabzon'da.. Günü kurtarmak adına herşeyi yapmışlar, günü de kurtarmışlardı. Sonra ne oldu ? Önemli olan günü kurtarmak değil, uzun vadeli plan yapıp süreklilik sağlamak. Gerekirse düşeceksin, ama daha da güçlenip çıkacaksın. Bursaspor gibi. Şu anda Denizlispor'un yaptığı gibi. Bucaspor bu şekilde düşerse tekrar geri gelebilir mi ? Hiç sanmıyorum.. Bucaspor bu yıl kümede kalırsa seneye tekrar kümede kalabilir mi ? Hiç sanmıyorum.. Yani son kaçınılmaz..

Kasımpaşaspor

Yıllardır Türk futbolunda ve dünya futbolunun büyük kısmında kötü gidişatın sorumlusu olarak hoca gösterilir ve çözüm olarak da hoca değiştirilir. Bu çoğu zaman da işe yarar. Umarım Kasımpaşa yönetimi hatayı başka yerde arar ve Yılmaz Hoca'ya destek verir. Küme düşse bile Yılmaz Hoca'nın arkasında dursalar bunun karşılığını alacaklar gibi geliyor bana.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Trabzonspor Ligi domine etmeye devam ediyor

Bursaspor 0 Trabzonspor 2

Bundan 10-15 yıl önce defans yapmak demek Çanakkale geçilmezi oynamak demekti. Tüm takım ceza sahası içinde içinde etten duvar örer var gücüyle gol yememeye çalışırdı. Bir defans anlayışı, pozisyon bilgisi, alan daraltma, defansı ilerde kurma vesaire hak getire.. Tabi rakiplerde doldur-boşalta geçiyordu doğal olarak. Yıllarca bunu futbol diye izledik bizde..



Bir dönem Anadolu takımlarının İstanbul takımlarıyla ve Trabzon’la yaptığı deplasman maçları böyle geçerdi. Anadolu takımları var gücüyle defans yaparlardı, toplar çizgiden çıkardı, kaleciler kalesinde devleşirdi. Bu şekilde bir puan alındı mı da şampiyon olunmuşcasına kutlanırdı bu puan. Çok değil 15 yıl öncesine kadar böyleydi düzen, ve bugün çok farklı bir noktaya gelindi.

Türk Futbol profilindeki bu değişime gelmeden önce defans anlayışındaki değişime değinmek istiyorum. Geçen yıllar içinde, 11 kişiyle defans yapıp sayısız pozisyonu etten duvar yaparak önleme anlayışı da modern bir hal aldı. Artık körü körü savunma yapmanın yerini bilinçli savunma yapma anlayışı aldı. Bunun en uc örneğini geçen yıl Barcelona karşısında Inter (Mourinho) vermişti. Ondan bir önceki yıl da Hiddink, Chelsea ile bu defansın bir başka uc örneğini vermişti.

Geçen yılki Barcelona – Inter maçını hatırlarsak, 11 kişi yapılan defansa rağmen (Eto’o solbek) Barcelona son on dakikaya kadar pozisyon dahi bulamamıştı. Nasıl oluyorda 11 kişi defans yapıp rakibe pozisyon bile vermiyorsunuz ? İşte teknik direktör faktörü burada devreye giriyor. Takıma bilinçli hücum yaptırmak kadar bilinçli savunma yaptırmakta bir teknik direktör becerisi. Türkiye'deki takımlarımız henüz Inter gibi defans yapamıyorlar ama 15 yıl öncesine göre çok yol aldıkları da bir gerçek.

İşin teknik kısmına çok girmek istemiyorum. Takım halinde hareket edip, rakibin ataklarına göre takım olarak refleks gösterip saha içindeki yerleşimi bir harmoni içinde değiştirmek, rakibe oynayacak alan bırakmamak, rakibin silahlarına göre tedbir almak gibi çok şey sayabiliriz. Ama mesele bunları saymak değil; mesele bunları takıma öğretebilmek ve sahada uygulatabilmek. Şenol Hoca Trabzonspor’a savunma yapmayı öğretmiş, bunu gördük..

Bursaspor-Trabzonspor maçında da bu güzel modern savunma anlayışının bir örneğini gösterdi Trabzonspor. İlk 15 dakikada iki gol attıktan sonra nerdeyse tek bir pozisyon dahi vermeden maçı bitirmesi Trabzonspor’un şampiyonluğa ne kadar hazır olduğun gösteriyor. Bursaspor gol atamak için elinden geleni yaptı, ama gayet bilinçli ve soğukkanlı bir şekilde defans yapan Trabzonspor rakibine pozisyon dahi vermedi.

Eğer gol gelmeseydi oyun farklı gelişecekti ama Trabzonspor öyle veya böyle, bir şekilde maçı yine alacaktı. Geçen haftaki Galatasaray gibi diyebiliriz, orda gol gecikti ama Trabzonspor yine kazanmasını bilmişti.

Trabzonspor’un nerdeyse tüm maçlarını dikkatle izlemeye çalışıyorum. Gole ihtiyacı olduğu zaman gerektiğinde kabus gibi rakibin üzerine çökebildiğini görüyoruz, defans yapması gerektiği zaman da aynı şekilde rakibe pozisyon vermediğini görüyoruz. Oyunun temposunu istediği gibi yöneten, oyunu istediği gibi yavaşlatan veya forse eden bir takım görüyoruz. Bu takım belki son 5-6 yıldır şampiyon olan takımlar içinde şampiyonluğu en hak eden takım görüntüsünde.

Trabzonspor’un şampiyonluğunu bu saatten sonra ancak yine kendisi engelleyebilir. Olağan kongre’den çıkabilecek bir huzursuzluk, 1-2 yıldız futbolcunun (Umut, Burak, Jaja, Colman) devre arasında transfer olması veya peş peşe gelecek talihsiz sakatlıklar olmazsa bu takım 27 yıllık özleme son verecektir. Diğer takımlar hiç boşuna heveslenmesin. O kadar da iddaalı konuşuyorum.

Tabii ki, lig uzun maraton, üst üste alınabilecek 1-2 kötü sonuç veya takımın gevşemesi de bir anda her şeyi tersine çevirebilir, ama her şeye rağmen 32 yaşında biri olarak, Trabzonspor’u 96 senesinden beri hiç bu kadar şampiyonluğa giderken görmemiştim.



Gelelim puan durumuna.. Trabzonspor başta olmak üzere Anadolu takımlarının ligi domine ettiğini görüyoruz. Ben yıllardır böyle bir tablo görmek istiyordum, bence STSL’e çok da yakıştı bu tablo. Yazının başında bahsettiğim Anadolu takımlarıyla büyük takımlar arasındaki uçurum, önce Kayserispor’un ve Sivasspor’un zorlamasıyla ardından da Bursaspor şampiyonluğuyla tarihe gömülmüş oldu.

Bu üç takımın ligin zirvesine yakıştı, bunu da ayrıca söylemek gerekir. İstanbul takımlarının zirve mücadelelerini izlerken, yöneticilerin yaptığı hoş olmayan açıklamalar, futbolcuların sahada yaptığı kavgalar gibi şeyleri görmekten bıkmıştık, umarım Anadolu takımlarımız bu konuya da yeni bir bakış getirmeyi başarırlar. Bu açıdan Engin'în üçlüsü hiç hoş olmadı, bunu da belirtmek lazım..

Yine de tabi İstanbul takımları yarışın dışında kaldı demek zor. Üst üste alınacak 5 galibiyet hepsini tekrar zirve yarışının içine sokar. Özellikle Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın tekrar yarışa yaklaşacağını düşünmekle beraber ilk iki sırayı iki Anadolu takımının bitirme olasılığı bana oldukça yüksek gözüküyor.

Galatasaray ise önceki yazılarımdan birinde de söylediğim gibi tarihin en kötü sezonlarından birini geçiriyor ve geçirmeye de devam edecek gibi. UEFA kupasından sonra çok hatalar yaptı Galatasaray’ı yönetenler. Lucescu, Gerets, Skibbe ve son olarak da Rijkaard’dan biriyle 4-5 yıllık bir program yapabilselerdi çok farklı yerde olabilirlerdi. Stadın gecikmesi ve yanlış transfer politikaları da çok önemli tabi bu duruma gelmelerinde. Galatasaray için ayrı bir yazı da yazarız bir ara…


Ligi zevkle izlemeye devam edelim şimdilik.. Herkese iyi bayramlar dilerim..

8 Kasım 2010 Pazartesi

Beşiktaş-Kasımpaşa maçı öncesi ve Yıldız Oyuncu Sorunsalı

Beşiktaş bugünkü Kasımpaşa maçını rahat alır hatta fark olur diye düşünüyorum. 4-0 beklentim. Yılmaz Vural'ın elinden çıkan bir takımı bu hallerde görmek hayret verici bir durum.. İlk yarı bitmeden Yılmaz Vural'ın istifası gelirse de şaşırmam, hatta 3-4 haftalık bir süreçte gelebilir bu istifa, o zaman da kendi kendine düşünür neden büyük takımlar beni istemiyor diye. Sen hiçbir takımda istikrar yakalama, tek bir takımı bile Avrupa Kupalarına taşıma sonra napsın seni Fenerbahçe, Milli Takım.. Oysa bilgisi ve tecrübesi üst düzey, tek eksiği süreklilik..



Asıl Beşiktaş'tan bahsetmek istiyorum.. Guti ve Quaresma gibi önemli iki oyuncunun yanına ortalama yetenekte adamlar yerleştirerek dengesiz bir takım ortaya çıkarttıklarını sezon başında yazmıştık. Guti ve Quaresma performanslarıyla puanlar da kazandırdılar ama takım oyunu oynamadan sadece yıldız oyuncuyla başarı çok geride kaldı artık, en son 1990'ların başında oluyordu böyle şeyler.. Üstüne bir de Guti ve Quaresma sakatlanınca ve alternatiflerinin de olmayışı liderle puan farkının açılmasına neden oldu..

Taraftar şimdilik homurdanmıyor belki ama Beşiktaş'ın Kasımpaşa maçından sonra çok ciddi maçları var. Önce dirençli ve puana aç Gençlerbirliği ve Konyaspor maçları, sonrasında Galatasaray ve Bursaspor maçları.. Bu dört maçtan 1 galibiyet 1 beraberlik ve 2 mağlubiyet görüyorum ben Beşiktaş için. Biraz felaket tellallığı gibi olacak, Beşiktaş'lı arkadaşlar kızmasın lütfen ama yakın gelecekte Beşiktaş için iyi günler görmüyorum ben.. Tarihe notumuzu düşelim böylece, ben demiştim demek için değil, Türkiye Liginin 2 tane yıldız oyuncuyla götürülecek kadar basit bir lig olmadığını anlatmak için düşüyorum bu notu.. Takım oyunu oynayamazsanız şampiyon olamazsınız Türkiye'de.. öyle olsa Bursaspor yıldız oyuncusu olamdan nasıl şampiyon olabilirdi ?

Çok falcı vari bir yazı oldu sanırım, şöyle olcak böyle olcak.. Bakalım tutcak mı dediklerim ?

Hasret bitiyor mu ? Trabzonspor 2 Galatasaray 0


Maçın son 15 dakikasına yetişebildim, eve girip televizyonu açtığımda Umut Engin'den pası almış tam gol vuruşunu yapmak üzereydi.. Uğurlu gelmiş oldum yani. Geçen hafta da Konyaspor maçını izleyememiştim, bu aralar yoğunluk yüzünden Trabzonspor'un şampiyonluk yürüyüşünden iki maç kaçırmış oldum, ama bundan sonraki maçlarda tekrar düzenli takibe geçebilmeyi ümid ediyorum..

Şampiyonluk yürüyüşü diyorum çünkü, hatırlamak istemediğim 96'dan beri ilk defa şampiyon olabileceğine bu kadar emin olduğum bir takım ve oyun var ortada. Teofilo kaçmasaydı çok gol atar ve kral olurdu bu takımda.. Bir forvetin böyle bir takımdan ayrılmak istemesi için çok ciddi mental problemleri olması gerekiyor. Sene başında Semih için çok iyi olur demiştik, böyle bir takımda forvet oynayacak Semih çok rahat 30 golü geçerdi, çok büyük kariyer hatası yaptı Semih gelmeyerek..

Umut ise öte yandan üzerindeki baskı azalınca gol vuruşlarında rahatlama oldu. Eskiden gözünü kapatıp kalecinin üzerine vurduğu (ve abandığı) topları artık soğuk kanlı bir şekilde gol yapabiliyor. Jaja ve Burak gibi oyuncuların da gol atması (ve kaçmadan önce Teo) Umut'taki beklentileri azaltmıştı ve bu da Umut'a güven getirmiş.

Teo Trabzonspor için kayıp olmakla beraber, mevcut Umut'un formu, Burak ve Jaja'nın alternatif olabilmeleri forvet konusunda şimdilik rahat gösteriyor Trabzonspor'u ama bu yinede bir forvet transferi devre arası için şart. Hele de Umut'un yurt dışı transfer durumu varki, Trabzonspor'un bu yıl şampiyonluğunu engelleyebilecek tek şey yine kendi iç sorunları gibi görünüyor.. Umut'un transferi, Teo'nun kaçması gibi..

Bu yıl belki forvet transferi olmadan da idare edilebilir ama seneye şampiyonlar ligi için bir forvet lazım ve bu forveti şimdiden devre arasında almak, seneye şampiyonlar ligi maçlarında uyum problemiyle uğraşmamak anlamına gelecektir..

Trabzonspor takımı kritik virajlardan galibiyetlerle çıkmayı başarıyor, ama şimdi asıl virajlar yönetim için geliyor. Takımdaki forvet eksikliği, Umut'un elde tutulması, Selçuk, Ceyhun, Egemen kontratları, Colman'ın sözleşme iyileştirilmesi gibi konularda Sadri Başkan başarıyla sıyrılabilecek mi bakalım..

Maçı izlemedim, o yüzden maçla ilgili birşey yazamıyorum. Pozisyonlardan ve yorumlardan anladığım kadarıyla Trabzonspor iyi oynamış. Benim bakış açım, Trabzonspor bu yıl oturmuş oyununu, seneye oynayacağı şampiyonlar ligi maçlarını düşürerek, her maç daha da mükemmelleştirmeye çalışmalı. Bu hem rehaveti engelleyecektir, hem de seneye Şampiyonlar Ligine daha hazır bir Trabzonspor yaratacaktır. Trabzonspor için hedef şampiyonlar ligine katılmanın ötesinde orda başarılı sonuçlar almak olmalı..

Bursaspor'un dezavantajı buydu biraz, Şampiyonlar Ligine hazırlıksız yakalandılar, şu anda tecrübe kazanıyorlar ve mental olarak bu seviyeye daha hazır bir hale geliyorlar. Maçta taktikten uzaklaşıp tek başına Manchester'i Valencia'yı yenmeye çalışan Volkan'ın Sercan'ın yerine seneye daha bilinçli Volkan Sercan görebiliriz.. Seneye Şampiyonlar Liginde başarılı sonuçlar alan iki Anadolu takımı görmek kimseyi şaşırtmasın diyerek tarihe notumuzu da düşüyoruz...

Haftaya Bursaspor-Trabzonspor derbisi var.. Ligin düğümünü çözecek bir maç, ve İstanbul takımları bu maçta oynamıyor.. Ne güzel.. Yıllardır geç kalınmış bir tablo ..

2 Kasım 2010 Salı

İzin


Sevgili az sayıdaki takipçilerim.. İş seyehatim nedeniyle (Moskova'dan birşey isteyen var mı ?) bu hafta maç yazısı yazamıyorum.. Muhtemelen önümüzdeki hafta Galatasaray maçı için de yazı yazamayacağız..

Konyaspor maçının özet görüntülerini izledim sadece, tek yorumum eğer Teofilo oynasaydı hat-trick bile yapabilirdi.. Adam hem kendine hem de Trabzonspor'a yazık etti.. Neyseki kadro geniş..

Söyleyeceğim şu ki, Trabzonspor son dört haftada kazanması gereken 4 maçı kazandı, şimdi ise şampiyonluk yolunda belirleyici 4 maç yapacak, ilk ikisi de Galatasaray ve Bursaspor.. Ben Trabzonspor'un bu iki maçı da alabileceğini düşünüyorum, ama özellikle Jaja'nın bu maçlara damgasını vurabileceğine inanıyorum.. Notumuzu da bu şekilde düşmüş olalım..

Bursaspor'un ve Kayserispor'un da gidişatlarını ayakta alkışlıyorum, özellikle de Ertuğrul Sağlam'ı ve Şota'yı...