27 Eylül 2010 Pazartesi

4 maçta 7. puan kaybı, Kayserispor-Trabzonspor 0-0

Bu maç eski dostların buluşmasını görmek açısından çok güzeldi. Şota’nın Trabzonspor taraftarlarının gönlündeki yeri ayrıdır hep. Tribünde Arçil yanında Ogün, Trabzonspor kulübesinde Ünal ve Şenol Güneş. Bu ekip akşam bir araya gelip bir yemek yemedilerse çok yanlış yaparlar, yok yemişlersede eminim çok güzel geçmiştir (o muhabbeti dinlemek için neler verilmezdi) eski anılar yadedilmiştir. Trabzonspor’u 96’da şampiyonluğa taşımış ekip demeyi çok isterdik ama malesef olmamıştı, Futbol’un nankörlüğü diyelim o konuya fazla girmeyelim.



Maça gelirsek.. Şenol Güneş geldiğinden beri nadir izlediğimiz “sıkıcı” maçlardan biri oldu. İki takımda iyi defans yaptılar diyebiliriz. Mücadele üst düzeydeydi, bu da çok faule ve düşen tempoya neden oldu. Tempo düşünce, üstüne bir de takımlar defans ciddiyetlerini bozmayınca nerdeyse pozisyonsuz maç geçti diyebiliriz. Maç 0-0 biteceği belli gibiydi, kazara gol atan olsa 1-0 biterdi ama yine de maç açılmazdı. Aslında Kayserispor 1-0 kazanmış olabilirdi, golleri gayet nizamiydi. Trabzonspor için şanslı gün.

Şenol Güneş, Antalyaspor maçından itibaren aynı sistemle oynatıyor takımı. Ortada sadece Colman-Selçuk, yanlarda Yattara-Umut (dün Burak ve Engin vardı), ilerde Teo arkasında Jaja (dün Alanzinho vardı). Hatta geçen haftaki yazımızda zorluk derecesi yüksek maçlarda Ceyhun’u oynatacaktır diğer maçlarda bu sistemi bozmayacaktır demiştik, o yüzden Kayserispor maçında Colman-Selçuk ikilisinin yanında Ceyhun’u bekliyorduk ama Şenol Güneş bizi şaşırtmaya devam etti ve cesur sisteminden ödün vermedi. Sonuçta maç beraber bitmiş de olsa bu hücum gücü yüksek kadronun pozisyon vermediğini görüyoruz, bu iyi bir işaret Trabzonspor için.

Dünkü kadronun Şenol Güneş açısından mesajı şu idi; “Trabzonspor hücum ağırlıklı oynamayı öğrenecek, oyuna hükmedecek. Ayrıca takım rotasyona da alışacak, her oyuncu oynamaya hazır olacak. Bunları öğrenirken de biraz puan kaynı olacak mecburen”

Puan kaybı konusu önemli çünkü bu sistemi oynatmaya başladığı Antalyaspor maçından beri 4 maçta sadece bir galibiyet alabildi (6-1’lik Sivasspor maçı) ve toplam 4 maçta 7 puan kaybetti. Bu yedi puan kayıp, bu sistemin oturmasının bedeli. Bu bedel ödenmeden bu sistem oturmaz bunu anlamak lazım.

Burda sistemin oturma süreci önemli tabi. Puan kayıpları devam ederse takım içi motivasyon çok bozulur, bu sefer işler sarpa sarar. Ama alınacak galibiyetler tekrar bir hava oluşturur ve takım açıldıkça açılır. Dün Kayserispor’un golünün verilmemesi, Trabzonspor için 1 puandan çok daha önemliydi bu açıdan. Eğer dün kaybetseydi Trabzonspor sistem daha fazla sorgulanacaktı.


Ben bu puan kayıplarını, fırtına öncesi sessizliğe benzetiyorum daha çok. Geçen yılın başında Bayern Munich’in puan kayıpları gibi. Van Gaal sistemini oturtana kadar ciddi kayıplar yaşanmış, istifası konuşulmaya başlanmıştı. (benzer durum Az Akmaar’ın başındayken de olmuştu) Sonra sisteminde ısrar edince ve yönetimde arkasında durunca, sistem zamanla oturdu ve seri galibiyetler başladı. Sonuç, lig şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi finali. (Az Akmaar’da 30 yıl aradan sonra gelen şampiyonluk)

Bu anlamda önümüzdeki Beşiktaş maçı çok önemli Trabzonspor için. Eğer aynı kadroyla çıkarsa ve galibiyet gelirse Trabzonspor çok iyi bir çıkışa geçebilir. Yok kadrodan taviz verilirse veya puan kaybı gelirse Trabzonspor çok yar alır ve yarıştan uzaklaşır. Trabzonspor ligin seyri ve hedefleri açısından çok kritik bir maç oynayacak haftaya.

Kayserispor’da ise Şota çok iyi işler yapacak belli. Muhtemelen 2-3 yıl takımın başında kalacak (Kayserispor yönetiminin Ertuğrul Sağlam ve Tolunay Kafkas'ın arkasında durmuş olması Şota'ya bu güveni veriyordur) ve ses getirecek başarılar alacaktır, bunu hep beraber izeleyeceğiz. O koltukta sırf zamanında iyi topçu olduğu için oturmuyor (Rıza Çalımbay, Tolunay Kafkas, Bülent Korkmaz, Hakan Kutlu), bu işi bildiği için oturuyor. Geçen yılki Kayserispor'la bu yılki Kayserispor arasındaki fark ortada. Zaleyeta yerine Makukula olması Kayserispor'u bir üst sınıfa sokabilirdi, Makukula'yı al(a)mayan Trabzonspor ve Kayserispor çok hayıflanacak gibi bu yıl.

Şota’nın başarılı olmasından da bir Trabzonspor’lu olarak da her zaman gurur duyarım, bunu da söyliyim.

Bir de şu notu da düşelim. Kayserispor’un stadı çok güzel. Milyarlarca doların döndüğü bu sektöre Trabzonspor’un, Bursaspor’un, Karabükspor’un, Bucaspor’un stadları gibi stadlar yakışmıyor. Küçük de olsa, modern stadlar yapılması şart, böyle bir politika başlayıp önümüzdeki on yılda stadların yenilenmesi projesi başlayabilir. (Alın siyasi partilere seçim propagandası.) Kayserispor’un stadını kıskandım ne yalan söyliyim, ve Türkiye’deki tüm stadlar bu standartta olmalı.. O zaman hem daha çok seyirci maça gider, hem ligin değeri artar. Tüm stadlar böyle olsa Avrupa’da bile televizyonlarda gösterilir maçlarımız. Eurosport’tan, Karabük’ün o şantiye halindeki stadını göstermesini bekleyecek halimiz yok herhalde. Bu stad işi lige sınıf atlatacaktır.

24 Eylül 2010 Cuma

Selçuk, Colman, Gökdeniz ve transfer...


Nerdeyse her maç yazısında ayrı bir paragraf açıyorum bu ikisine.. Selçuk ve Colman. Eğer bugün Trabzonspor oynadığı futbolla diğer kulüplerden bir adım öndeyse bunun nedeni ortasahadaki bu ikilidir.

Bugün Trabzonspor'da kimi gönderirseniz gönderin yeri bir şekilde dolar, ama Selçuk-Colman (bir de Onur) yeri dolmaz.

Bugün Selçuk'u gönderin, yerine 5 milyon Euro'ya aynı katkıyı yapacak birini bulamazsınız. Aynı şey Colman için de geçerlidir. Benzer kalitedeki futbolcuları bulsanız bile hem çok pahalıdırlar hem de aynı katkıyı yapamazlar. Sonuçta 3 yıldır beraber oynayan, ve belli bir uyumu yakalamış bir ikiliden bahsediyoruz. Bugün Trabzonspor'un sahadaki oyununa yön veren ikiliden bahsediyoruz. Oyunun her iki yönünü de aynı ustalıkta oynayabilen bir ikili.. Diğer rakip takımlarda bunlardan bir tanesi bile yokken Trabzonspor'da ikisi birden var. Üstüne bir de ikisinin de yaşı genç.

Ve Trabzonspor bu yıl şampiyon olacaksa eğer, bu ikili sayesinde olacak.

Ama ikisinin de kafası karışık. Selçuk'un sözleşmesi bitiyor ve sözleşme uzatmadı henüz. Özellikle Galatasaray'ın (son yıllardaki beleşe futbolcu kapatma politikaları gereği) yakın ilgisi var. Etik metik dinlemiyorlar, sonra da çıkıp "Liseli" aristokrasisinden bahsediyorlar. Colman aldığı paradan (haklı olarak) memnun değil, onun da kafası o yüzden karışık. En son antremanda Yattara ile kavga etmiş. Colman'ın kafasında "Yattara'nın benim yarım katkısı yok, ama iki katım para alıyor" düşüncesi olmaması için bir neden yok.

Burda yönetime düşen şey, bu iki futbolcunun da sözleşmesini yenilemek, gerekirse takıma en çok katkı yapan iki oyuncu olarak aldıkları parayı tavan rakam yapmaktır. Trabzonspor'un yapacağı en büyük transfer bu olur. Alanzinho'ya, Jaja'ya, Teo'ya verilen bonservisler düşünülünce, bu ikisinin kontratında yapılacak iyileştirmenin takıma bir zararı olmaz. Gerekirse tavan fiyat olsun, ama bu iki adamın kafası rahat olsun.

Bu iki adamın sözleşmesinde yapılacak olan iyileştirme, 2003 yılında Celaleddin, Hüseyin, Hasan için yapılan iyileştirmeler gibi olmaz, onlarla bir tutmamak lazım bu durumu. Selçuk-Colman özel adamlar. Bu adamların kafası karışırsa Trabzonspor yarışın dışında kalır, bu kadar net.

Bir de Gökdeniz mevzuu var. İyidir, kötüdür, sevilir, sevilmez ayrı konular. Ama sonuçta Gökdeniz bu camianın çocuğudur ve gidip alınmalıdır. 2011 Mart ayında sözleşmesi bitiyormuş, ve Galatasaray (beleşçilik gereği) ilgileniyormuş. Fatih konusunun camiaya verdiği zarar da düşünülerek, hem yönetim fedakarlık yapmalı, hem de Gökdeniz Trabzonspor'luluğunu göstermeli.

Umarız Gökdeniz'i de bir İstanbul takımı formasıyla görmez bu gözler...

23 Eylül 2010 Perşembe

Trabzon'a yeni stad ışığı göründü...



Dün Trabzon’un yeni stadı (ve spor kompleksleri) yapılması için düşünülen Akyazı bölgesindeki denizin doldurulma işi için ihale yapılmış. Bildiğiniz gibi işi yapan TOKİ, aşağıda da ihale sonuçları mevcut.

Hem Trabzonspor’la ilgili olması açısından, hemde mesleğimizden dolayı inşaat sektörünün içinde olmamız açısından birkaç ahkam da biz keselim dedik.

Öncelikle Limak gibi Cengiz-Makyol gibi şirketlerin 80 miyon ve 124 milyon teklif verilen bir işe 36 miyon TL’lik teklifler çok gerçekçi durmuyor. Eğer ihaleyi kazanırlarsa hiçkimse işin bu rakama bitmesini beklemesin.

Tabi işin teknik detayını bilmiyoruz, ama bu kadar farkın olması da garip. Bu tip ihalelerde, işi almak için fiyatı kırıp, daha sonra işi aldıktan sonra değişik numaralarla hem süreyi uzatmak hem de fiyatı arttırmak inşaat firmalarının çokça yaptığı birşey. Böyle olmasa bile, ve en düşük teklif olan 36milyon TL’e ihale sonuçlansa bile bu rakamın yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu rakama baştan yeni bir stad bile yapılabilir.



Projenin toplam bedeli, diğer spor kompleksleriyle birlikte belki 300milyon TL’yi bulacak, ve projenin tamamlanması ise belki 10 yılı bulabilir. Bu süre boyunca siyasi iktidarın değişmesi, yaşanacak finansal krizleri ve de diğer faktörleri de düşününce 10 yılda bile bu işin bitmesi çok iyi bir ihtimal. Şimdi yukardaki resim her Trabzon'luyu heyecanlandırır. Ama işte fazla ütopik ve 10 yılda bitmesi bile zor.

Oysa Trabzon’un ve Trabzonspor’un 10 yıl beklemek lüksü yok (aslında 10 yıl önce bitmiş olması gerekirdi, zaten geç bile kalındı). Bu kadar büyük paralar harcamaya da gerek yok. Sadece şu dolgu için düşünülen paranın biraz fazlasına Trabzon’a, mevcut stadın yerine çok konforlu ve güzel bir stad yapılabilirdi pekala.

Hani işin teknik detayına girmem zor şu anda ama kabaca 70-80milyon TL’ye mevcut stadın yerine gayet modern bir 40bin kişilik stad, hemde 1.5-2 yılda yapılabilirdi. Ve de çok güzel olurdu.

Bu aslında Trabzon’un ihtiyacı olan birşey. Öncelikle stadın şehrin içinde olması Trabzon için çok önemli. Belki İstanbul gibi şehirlerde problem olabilir bu ama Trabzon için şehir merkezinde stadın hiç bir sakıncası yok ve de şehrin maçı yaşaması açısından da bu çok önemlidir. Bir çok insan için H.Avni Aker’in yeri yürüme mesafesindedir.

Bugün 25bini dolduran taraftar, konforlu bir stad olması halinde (tartan pistte olmayacak) çok rahat 40 bin kişilik stadı doldurabilir. Ama stadın konforlu olması önemli, tekrar altını çiziyorum. Giriş-çıkış, koltuklar, kafeteryalar, localar, basın yerleri, çatısı, ısıtması herşeyiyle modern bir stad olması önemli. Bugün insanlar sadece Trabzonspor’u izlemek için çile çekiyorlar, oysa hoşça zaman geçirebilecekleri ve keyif alabilecekleri bir yer olması lazım stadın. O zaman 40bin kişiye oynar her maç Trabzon.

Burda yanlış ve biraz da popülist bir karar alındı, bence yanlış bir karar. Yine de hayırlı olsun diyelim, uzuuuun bir film başladı. Bol bol siyasete alet edilinir ve seçimlerde kullanılır, bol bol da muhabbet malzemesi olur. Tarihe notumu da düşüyorum, 2022 yılındaki yeni stadımızın açılışında görüşmek üzere. (Karadeniz sahil yolunun ve Trabzon Tanjant yolunun kaç yılda bittiğini bilenler anlamıştır ne demek istediğimi)



1 - Öztaş-Sistem İnşaat Ortaklığı: 36 milyon 950 bin TL

2 - Mapa İnşaat: 36 milyon 988 bin 540 TL

3 - Sağlamlar İnşaat: 39 milyon 702 bin 230 TL

4 - Yapıtek-Şahinler İnşaat Ortaklığı: 42 milyon 361 bin TL

5 - Bülbüloğlu İnşaat: 46 milyon 100 bin TL

6 - İrfan İnşaat: 49 milyon 783 bin 783 TL

7 - Orna İnşaat: 51 milyon 500 bin 450 TL

8 - Polatyol-Yapı İnşaat Ortaklığı: 69 milyon 575 bin TL

9 - Nas- Şengök Keleşoğlu İnşaat Ortaklığı: 80 milyon 400 bin TL

10 - Cengiz-Makyol İnşaat İnşaat Ortaklığı: 82 milyon 150 bin TL

11 - Genç İnşaat: 103 milyon 737 bin 373 TL

12- Limak İnşaat: 124 milyon 125 bin 750 TL

20 Eylül 2010 Pazartesi

Beşiktaş’a Kocaman Hediye 1 puan, Fenerbahçe-Beşiktaş 1-1

Derbi maçı dediğiniz şey geniş bir tanım içerebilir. Ezeli rekabet, belli kültürlerin sporda karşı karşıya gelmesi (genelde yurt dışındaki derbilerin çıkış noktası budur) ve güçlü takımların karşılaşması akla ilk gelenler.. Derbi maçların bir diğer anlamı ise kuvvetlerin denk olması. Ligdeki durumlar ne olursa olsun, iki takımın da gücü belli bir seviyededi ve o gün her türlü sonuç çıkabilir sahadan.



Derbilere bahis oynamam ama bu maçta Fenerbahçe’nin bir şekilde kazanacağını düşünüyordum. O şekilde de bahisimi Fenerbahçe'ye oynadım. Çünkü maç, Fenerbahçe’ye bakıyordu. Seyirci avantajı ve iyileşen sakatlar Fenerbahçe’nin büyük avantajlarıydı ama en önemlisi kötü gidişe dur diyecek bir çıkış arıyorlardı. Yıllardır bilirsiniz Fenerbahçe maç seçer.. İşte bu maç, hem çıkış için gerekli olması hem de derbi olması açısından Fenerbahçe’li futbolcular açısından seçilecek maçtı ve seçtilerde.. Fenerbahçe kazanacak oyunu oynamaya başladı maçın başlamasıyla..

Fenerbaçe’nin golü geliyorum diyordu zaten gelmeden önce.. Sağlı sollu gelen Fenerbahçe ataklarında Toraman ve Zapotocny bireysel olarak dur demeye çalıştılar ama Hakan’ın da katkısıyla ve biraz da şanssızlıkla gole engel olamadılar.. Bundan sonra ise 1-0, belki sonlara doğru gelecek bir golle 2-0, bitecek bir maçı Aykut Kocaman seyrederek Beşiktaş’a gel berabere bitsin bu iş dedi resmen..

Aykut Kocaman’ın hatası neydi ? İkinci yarının ortalarına doğru, 60. Dakikalar gibi Beşiktaş oyunu rakip tarafa yıkmaya başlamıştı. Aynı Fenerbahçe’nin golünde olduğu gibi Beşiktaş’ın da golü geliyorum diyordu. Önce buna uzunca bir süre seyirci kalarak ilk hatasını yaptı Kocaman. Oysa sahada 10 kişi oynayan bir Fenerbahçe vardı. Alex yerine sahada Hıncal Uluç oynasa birşey değişmezdi o dakikaya kadar. O kadar etkisizdi Alex ve değişiklik için o kadar beklemesinin anlamı neydi çözemedim.



70. dakikalara yaklaştığımızda ise maçı beraber izlediğim arkadaşlara Alex-Stoch değişikliği olur Fenerbahçe maçı koparır demiştim. Çünkü Beşiktaş’ın saldırıları şuursuzlaşmış ve geride dengesiz yakalanmaya başlamıştı. Bu dakikalarda oyuna girecek Stoch hem topu tutarak (o dakikalarda topu ayağında tutabilecek bir Fenerbahçe’li oyuncu kalmamıştı sahada) Beşiktaş baskısını kıracak hem de direnci düşen Beşiktaş defansına son darbeyi vurabilecekti. Tam ben bunları düşünürken o dakikalarda bir pozisyonda dönen Beşiktaş kornerinde top Alex’e geldi. Ama Alex ne topla dönebildi, ne de rakibini geçip topu Niang’a atabildi, oysa o top Alex’e değil Stoch’a gelseydi oyunun seyri değişebilirdi.

Maç yazılarında genelde teknik direktörlerin oyuncu değişikliklerine çok değinmem çünkü oyuncunun değişmesinden çok sahadaki dizilişin değişmesinin oyuna daha çok etkili olduğuna inanırım. Ama dünkü maçta Stoch dururken Baroni’yi almış olması Aykut'un ikinci hatası ve Fenerbahçe’yi bitiren hareket olmuş oldu. Beşiktaş baskısını ayağında top tutarak kırmak varken Selçuk’un yanına ikinci bir pres yapan ama top tutamayan oyuncu alarak yapmaya çalıştı. Ama Baroni'yi oyuna alarak aslında Beşiktaş’a “siz güldür güldür gelin ben defans yapmaya çalışcam” demiş oldu.. Ve de kaçınılmaz son da gelmiş oldu.. Maç 1-0 da bitebilirdi, Beşiktaş 2-1 kazanabilirdi de. Ama oyunun gidişatı, Aykut Kocaman’ın okuyamaması nedeniyle kontrolü Beşiktaş’a vermesiydi. Gol gelmeyebilirdi ama dün futbolun adaleti vardı ve gol geldi.

Aykut Kocaman’la ilgili birkaç küçük şey daha söylemek lazım. Fenerbahçe gibi bir takımın başına Aykut Kocaman’ı getiriyorsanız ilk yıl alınacak kötü sonuçları kabullenip, camia baskılarını karşınıza alıp Hoca’ya destek olmayı planlamanız lazım. Başarıyı ilk yıl değil takip eden yılları beklemek lazım. Eğer bu şekilde yaklaşmazsanız, Aykut Kocaman’la çalışmanızın hiç bir anlamı yok. Aykut Kocaman’ın potansiyeli vardır (Ertuğrul Sağlam gibi) ama zaman tanınması gerekir. Şu anda o da tecrübe kazanıyor. İlk defa böyle bir takımı çalıştırıyor, ve tüm cesaretiyle bir sistem değişikliği yapmaya çalışıyor. Bunu anlamak gerekir. Bu yıl başarılı olma şansı yok. Seneye belki ama seneye başarılı olabilmesi için hala takımın başında kalmayı başarması gerekiyor öncelikle. Bu da Aziz Yıldırım’ın olduğu yerde zor gibi, muhtemelen arayışlara başlamış bile olabilir. Pellegrini ve Lucescu isimleri şimdiden dillendirilmeye başlandı.

Saçma bir eleştiri olacak hatta eleştiri bile sayılmaz belki ama, Aykut Kocaman’ın dün t-shirt’ının yaka düğmelerini son düğmesine kadar iliklemesi de neydi öyle. Tamam saçına jöle sürüp kenarda karizmatik hareketler yapsın demiyoruz ama öyle ilkokul öğrencisi gibi durmanın da bir anlamı yok. Polo yaka denen o yakalar dizayn edilirken bile o son bir düğmenin açık olması düşünülür. Görüntü bulamadım ama maçta çok komik duruyordu kenarda, aşağıdaki görüntüyü bulabildim sadece..



Aziz Yıldırım’a geri dönersek, dün akşam tribünden salladığı küfür çok bariz bir şekilde ekranlara yansıdı. Maçtan bir günde önce, Ankara’da IF çıkışı kokoreçlerimizi yerken tanıştığımız ve futbol sohbeti yaptığımız genç bir arkadaş “neden kimse Fenerbahçe’yi sevmiyor” gibisinden birşeyler sormuştu.. İşte cevabı Aziz Yıldırım’ın o hareketinde saklı. O hareket Aziz Yıldırım’a has bir hareket değil sadece, aslında biraz da Fenerbahçe taraftar profilinde de olan, rakip takıma saygı duymamanın bir sonucu. Fenerbahçe'li arkadaşlar kızmasınlar lütfen ama Fenerbahçe taraftar profilinde bu var ve bu de antipatik yapıyor takımı...

Yazıyı bitirmeden birkaç not daha düşmek istiyorum. Önce İbrahim Üzülmez. Daha önce de bir yazımda yazmıştım, adam gün geçtikçe fenomen haline gelmeye başladı. Bir insan futbolunu bu kadar ilerletebilir mi ? Adam yıllanmış şarap gibi. Dün resmen sağ açık oynadı bir ara. Defansta soğukkanlı bir stoper gibi top çıkardı son adam olarak. Pas aldı verdi, orta yaptı, bindirme yaptı ve ileri geri koştu maç boyunca. 25 yaşında delikanlı gibiydi. Genç Türk futbolcusunun şunu görmesi gerekiyor, İbrahim Üzülmez bugün 37 yaşında bu oyunu oynayabiliyorsa bunun nedeni 25 yaşındayken kendisine düzenli bakmasıdır. Genç Türk futbolcusunun örnek alacağı futbolcu tipi İbrahim Üzülmez’dir.. Ne Arda ne Emre ne de başkası..

Emre demişken ona da bir parantez şart. Emre Belözoğlu, 18 yaşındayken bir Hagi potansiyeline sahipti. Inter onu 20 yaşındayken transfer ederken bu potansiyeli için transfer etmişti. Ve yıllarca bekledi adam olsun diye. Ama Emre, yeteneğinin üzerine gidip futbola odaklanması gerekirken o çirkefliğin ve kavgacılığın üzerine gitti. Maç içinde çirkef hareketler rakibe sert girmeler, rakiple hakemle kavga etmeler. Bir milli maç sırasında basın tribününe yaptığı hareket de var biliyorsunuz. Eric Cantona’da böyle agresiflikler yapardı ama sahada sanatını sergilemeyi ihmal etmezdi. Ama Emre’nin sahadaki oyunu da bu çirkefliğin etkisinde kalmış. 18 yaşındayken golçü bir kimliği olan Emre bugün oyunu 30m2’de oynayan, sadece rakiple sert ikili mücadele yapan bir defansif ortasaha oyuncusu haline geldi. Oysa bir Davids bir Seedorf ve hatta bir Hagi dahi olabilirdi.. Yazık etti kendine..

Bir parantezde Nihat'a... Bu yıl patlama bekiyordum kendisinden ama anlaşılamaz ve enterasan bir şekilde müthiş bir düşüşün içinde.. Her gün daha kötüye gidiyor, sebebi vardır illaki ama acaba ne ?
Daldan dala atlamaya devam ederek yazıyı bitirelim. Son not da Rıdvan Dilmen’e.. NTV’de maç görüntüleri olmadan yorum yapmaya çalışan Rıdvan saçmalamaya ve kendini tekrar etmeye başladı. Karizmayı çiziyor. Bu iyi bir santrafor oyuncusunun sağbek oynaması gibi birşey. Rıdvan’ın iyi olduğu şey görüntüler üzerine yaptığı yorumlardı, çünkü futbolu biliyor. Ama şimdi görüntü yok, garibim ekrana dizilişleri vererek onlar üzerinden zaman doldurmaya çalışıyor. Para için değmez, Rıdvan’ın “kusura bakmayın, ben görüntü olmadan yorum yapamam” diyebilmesi gerekiyor.. Rıdvan Hoca hani bazen diyor ya “futbolcu kendini bilecek” diye, işte onun gibi, yorumcu da kendini bilecek..

14 Eylül 2010 Salı

Trabzonspor gole doymuyor, Trabzonspor-Sivasspor 6-1


Arsenal’in en son EPL’de şampiyon olduğu, Henry’li kadrosunda böyle gole doymayan bir futbol izlemiştim. Attıkça atmak isteyen bir takımdı onlarda. Bir taraftan Henry, diğer taraftan Bergkamp, Overmars, Junberg felan güldür güldür geliyorlardı. Aynı ayarda futbol oynamıyor Trabzonspor henüz belki ama mücadele, sürekli gol atma isteği ve hücum oyuncularının renkliliği aynı seviyede diyebiliriz. Takım oynamaktan ve gol atmaktan zevk alıyor bunu görüyoruz. Maç bitmesin oynamaya devam edelim diyorlar adeta.

Bu haftaki 6-1’lik skoru anlamak için 2 hafta önce alınan Antalyaspor beraberliğinde gitmek lazım, o maçta uygulanan sistem bu farkı getirdi. 0-0’lık Antalyaspor maçınının yazısında, önliberosuz ve 4 hücum oyuncusuyla (Antalyaspor maçında Jaja, Alanzinho, Yattara ve Umut vardı) sahaya çıkmasından dolayı Şenol Güneş’i ayakta alkışladığımızı söyleyip, bunda ısrar ederse sonuçlarını da alacaktır demiştik, ve dediğimizde çıktı. Bugün bu farklı galibiyetin olması için 2 hafta önce o puan kaybının yaşanması gerekiyordu da diyebiliriz.

Muhtemelen, bu kadro dizilişini ligin çoğu maçında göreceğiz. Ligimizde takımı korkmadan oynatan tek teknik adam Şenol Güneş şu anda. Öyle tahmin ediyorum zorlu maçlarda maça Ceyhun’la başlayabilir ama genelde Sivasspor maçındaki dizilişle oynayacak gibi Trabzonspor ve bu dizilişte bize bu tip skorları bolca gösterecek gibi. Trabzonspor’un böyle futboluna ve farklı skorlarına şimdiden alışmakta fayda var, ve iddaada bol bol üst oynanabilir.

İlerdeki dörtlü hücum dizilişine gelirsek, şu anda ligdeki en tehlikeli ve potansiyelli hücum hattı diyebiliriz. Rakip teknik direktörler için çare bulması zor. Hangi birine tedbir alsın adamlar, top ayağına geldiğinde herşeyi yapabilecek yeteneğe sahip Yattara yı mı düşünsünler, ceza sahasında topla buluştuğunda Tanju gibi bitiriciliğe sahip Teo’ya mı tedbir alsınlar. Yoksa her an patlama yapmak üzere olan Jaja (1-2 hafta içinde patlayacak sanırım, bakalım kime patlayacak) ya da ligin kalburüstü forvetlerinden Umut’u mu durdursunlar.. Kenardan oyuna girebilecek Burak, Engin ve Alanzinho’dan bahsetmiyorum bile, ki bu oyuncular da bu dizilişin başka bir avantajı. Geniş rotasyon ve hücum alternatifi de takımın bireysel oyunculara ve performanslarına bağımlı kalmasını engelliyor. Ayrıca sakatlıklara, form durumlarına veya rakibe göre farklı varyasyonlar denenmesinide de mümkün kılıyor tabiki.

Oynan fubtol ise tam seyir zevklik.. Taraftarı mest eden cinsten.. Oyunun sonlarındaki bireysel şovlar değil, oyunun genelindeki futbol anlayışı futbol izleyicisini mest edecek cinsten. Futbol izlemeyi gerçekten seven insanlara Trabzonspor maçlarını izlemeyi tavsiye edebiliriz. Ama bu takıma bu futbolu oynatan da Selçuk-Colman ikilisidir. Takımdaki herkesin alternatifi varda bu ikisinin yok gibi, yönetimin her iki futbolcunun da sözleşmelerini acilen iyileştirmesi ve yenilemesi gerekiyor, zira bu yıl Trabzonspor’un şampiyonluğunu engelleyebilecek tek şey bu iki oyuncunun kafasının karışması olabilir...



Şenol Güneş’i ve ekibini bu futboldan dolayı kutlamak gerekir. Eldeki malzeme ancak bu kadar uyumlu ve verimli kullanılabilir. Bu aralar Trabzonspor taraftarı olmak çok zevkli...

fotolar resmi siteden..

12 Eylül 2010 Pazar

İlk fire : Hakan Kutlu

Ligimizin teknik direktör sirkülasyonu da Hakan Kutlu ile başlamış oldu, hayırlı uğurlu olsun artık.. Şurda yazmıştık zaten lig başlamadan, ilk gönderilecek olan hoca olarak Hakan Kutlu, Ümit Özat ve Bülent Uygun'u göstermiştik, tahminimiz tuttu sayılır. Yandaki ankette Rijkaard ve Kocaman daha öndeydi ama Hakan Kutlu sırayı kaptırmadı.



Rijkaard ve Kocaman'ın ise ikinci devrenin ortalarına kadar gideceğini tahmin ediyorum ama ligin sonunu göremeleri zor gibi. Aslında Aykut Kocaman'ın aldığı puan kayıplarını, geçen sezonun başında Luis Van Gaal ile Bayern'in aldığı kayıplara benzetiyorum, geçiş dönemimdeki olağan kayıplar olarak bakıyorum bunlara... Bayern'in Van Gaal'e gösterdiği sabır ve verdiği destek müthiş bir sezon olarak geri döndü, ama aynı destek ve sabırı Kocaman görebilir mi bilmiyorum.. Baskı ve stres bu kayıpların galibiyet serisine dönüşmesini engelleyecek gibi duruyor.. Çok kritik aylar var Kocaman'ın önünde, eğer dik bir duruş sergileyip taraftar ve yönetimin desteğini almayı başarabilirse bu süreçten karlı çıkar, yoksa ikinci yarının ortaları gibi yollar ayrılır, Lucescu gelir.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Yorucu Ağustos Virajı biterken, Antalyaspor-Trabzonspor 0-0


Öncelikle maç yazısı neden geçikti onu söyliyim. Pazartesi bir işim olduğu için maçı izlemedim, ayıptır söylemesi Digiturk Plus'ımızla maçı kaydettik, akşam izleriz dedik (canlıymış gibi). Sonra akşam eve biraz geç gelince, biraz da hasta olunca maçı izleme işi ertesi güne kaldı. Salı günü maçın skorunu öğrenmemek için (maçı canlıymışız gibi izlicez ya) atmadığım takla kalmadı. Ne TV'e bakıyorum ne gazetelere bakıyorum. İnternete bile girerken temkinli yaklaşıyorum. Arkadaş muhabbetlerinde konu futbola gelince hemen lafı basket maçlarına çeviriyorum felan..

Neyseki akşama kadar skoru öğrenmeden gelmeyi başardık. Açtık maçımızı canlı canlı izliyor gibi heyecanlanarak izlemeye başladık.. Haydaaa.. Stadda elektrikler gitmiş.. Maç yarım saat durunca bizim 2 saatlik kayıt maçın son on dakikasına yetmedi doğal olarak. Maçı 80. dakikaya kadar izledik, kayıt bitince de mecbur interneti açıp skoru öğrendik.

Böyle bir enteresanlık oldu yani, zaten nerde tuhaf bir olay olur, gelir beni bulur. Neyse, maçın son 10 dakikasını izlemedik ama ilk 80 dakikadan çok farklı şeyler olmadığını düşünerek kısa kısa maç yorumumuzu yapalım.

Trabzonspor evet kötü oynadı ama bu durumu büyütmemek lazım. Trabzonspor çok zorlu bir Ağustos ayı geçirdi ve bu da takımı fiziken çok yordu. Dün akşam kazanılamayan maçın en yalın özeti budur aslında. Muhtemelen bu sezon içinde bu denli yogun bir trafiğimiz (hem maç sayısı hem maç temposu olarak) olmayacağı düşünülürse bu durumun bu yıl bir daha yaşanacağını sanmıyorum.

Zaten bu Ağustos ayı düşünülerek takım hazırlanmış ve o yüzden de lige en iyi giriş yapan takım gibi görünmüştü. Diğer takımlar da form tutmaya başlayınca aradaki fark kapanacaktır.

Maça gelince, kadro seçiminden dolayı Şenol Güneş'i ayakta alkışlamak lazım. Herkesin çift önliberolu ve tek forvetli oynadığı ligimizde Jaja forvetinin arkasında Umut-Alanzinho-Yattara üçlüsüyle çıktı, hemde bir deplasman maçında. Bu dizilişi sahaya sürebilecek cesaret ve birikimde bir başka hoca yok şu anda STSL'de. Tebrik etmek lazım. Yattara ve Alanzinho'yu aynı anda ilk 11'de görmeyi hep çok istemişimdir ama bu hiç nasip olmamıştı ve Şenol Güneş'in de buna cesaret edebileceğini sanmıyordum beni yanılttı.. Eğer bunda ısrar ederse ki edecek gibi sonuçlarını alacaktır.

Amaa.. Yattara ve Alanzinho'nun etkisizliği de anlaşılır gibi değil. Tamam çok pres yapsınlar demiyoruz ama ayaklarına gelen topları da bu kadar kötü kaybetmeleri takımın tüm oyun düzenini bozuyor. İstatistik yok elimde ama eğer tutulsa iddaa ediyorum Trabzonspor'un kaybettiği topların %60'ını belki sadece Yattara ve Alanzinho kaybetmiştir. Ve altını çiziyorum, bu top kayıpları çok basit ve sinir bozucu kayıplar, yani rakibin presinden kaynaklanan kayıplar değil. Özellikle Alanzinho'nun kaçırdığı gole bakarsanız, sanki bir motivasyon eksikliği varmış gibi geliyor.

Oysa takım herzamanki makine düzeninde alan genişleterek bol paslı organize ataklar yapmaya çalıştı hep, ne zaman top Alanzinho ve Yattara'ya geldi, toplar karşı atak olarak geri döndüler ve Trabzonspor'un tüm saha içi dengesi bozuldu. Bu çok ciddi bir problem, takımın işleyişini bozan bir problem. Şenol Güneş'in de kızdığı konu buydu sanırım.

Bireysel performanslara fazla girmek istemiyorum ama Jaja ve Cale'den bahsetmek gerekir sanırım. Jaja'nın kalitesi ortada, takıma çok fayda sağlayacak bariz. Teofilo'nun arkasında Umut-Yattara-Jaja üçlüsü, çok iş yapacak gibi geliyor. Alanzinho ve Engin'de bunların alternatifleri.. Ama anlamadığım konu, Jaja'nın hiç yüzünün gülmeyişi. İmza atarken gülüyordu, ondan sonra hiç gülerken göremedik kendisini, acaba bir problem mi var diye merak ediyor insan.. Cale'ye gelince, her maç biraz daha göze batmaya başladı. Sol kanat ciddi alarm sinyalleri vermeye başladı, eskiden de hücuma çıkmıyordu ama defansif görevlerini yapıyor diye idare ediyordu, ama artık defansif zaafiyetlerde göstermeye başladı. Oysa Gabriç bu bölgede bir alternatif olabilirdi..

Antalyaspor için de birkaç şey söylemek lazım. Fenerbahçe maçından sonra ürkmüştüm açıkcası ama takım form tutmaya başlamış. Defansta Deniz ve Radeljic uyum sağlamışlar, zaten Deniz'in asıl yeri hep bu stoper bölgesiydi. İlerde geçen yılki üçlü Necati-Djheuma-Tita yine aynı üretkenliğe ulaşacaklarmış gibi ve orta saha daha dirençli bir hal almış. Kazandıkları toplarla çok hızlı atağa kalkabiliyorlar ama her zaman karşılarında kolay top kaybeden rakip bulamayabilirler. Organize atak sıkıntıları var, çünkü orta sahada o organizasyonu yapacak oyuncuları yok (Şifo Mehmet'in kendisi çok güzel oynar orda). Kalecilerini ben beğendim, yaşı gençmiş ve çok da atletik bir görüntü sergiledi. Nerden buldular bilmiyorum ama sanki on numara bir transfer gibi geldi bana. Karar vermek için erken tabi..

Şimdi lig araya girdi, son transferlerle takımlar ligdeki son hallerini almış oldular. Asıl lig bundan sonra başlıyor diyebiliriz.