27 Kasım 2012 Salı

Günlerin getirdiği hezimet ve net skor TS 0 ES 3


 Galibiyet Yemini !

Çok zor bir yazı olacak, nasıl başlasak acaba..

Servet'in golünden başlayalım.. Lig TV yapıyor ya hani 1 yıldız 10 gol. İleride Servet için yaparlarsa eğer bir numaralı gol için çok düşünmelerine gerek kalmadı. Servetin halı sahada atar gibi attığı Eskişehirspor'un üçüncü golü, kendisi için ileride torunlara anlatılacak bir anı, Trabzonspor seyircisi için ise hazmedilmesi zor bir an oldu.. O yüzden seyirciye kızmamak gerekir. Ben evde tek başıma izliyordum maçı, kafamı minderin altına sokup bir süre çıkmadığımı hatırlıyorum, ondan sonrası çok net değil zaten, flu..

Bilen bilir, genelde Şenol Güneş ve Sadri Şener'in Trabzonspor için en doğru 2 isim olduğunu, takımdaki kötü gidişatın yönetimsel değil, 3 Temmuz sürecininin mağduru olmakla alakalı olduğunu savunurum hep. Ama yanlışları da hataları da gördüğümde yazmaya çalışırım...

Sanırım 2008-2009 sezonuydu, ilk dört hedefiyle sezona başlayan yeni kurulmuş Trabzonspor, Sivasspor deplasmanında 3-0 yenilince "gidin hocaya sorun" diyerek Ersun Yanal'a faturayı kesmişti Sadri Şener. Şimdi başkanın düşünmesi gerekir, aslında taraftarların da sorgulaması gerekir.. Yanlış olan o zaman Ersun Yanal'ın gönderilmesi miydi ? Yoksa bugün Şenol Güneş'in devam etmesi mi ? Ya da Sadri Şener akşam kendisine yapılan tepkileri, biraz da o gün Ersun Yanal'a keserek kurtulduğu tepkilerin geri ödemesi olarak görmüş müdür ?

Zamanında Sivasspor karşısında aldığı 3-0 mağlubiyetle işinden olan Ersun Yanal, çifte standarda cevabını sahada verdi sanırım.. 

O gün Ersun Yanal'ı kovan tabi ki sadece Sadri Şener değildi, aslında taraftardı.. Taraftar hiçbirzaman sevmedi Ersun Yanal'ı, onlar Şenol Güneş'i sevdiler. Çünkü Ersun Yanal Manisa'lıydı, ama Şenol bizim oranın uşağıydı. O zaman bu çifte standart biraz da taraftarın suçu değil mi ?

Dün akşam sahadaki futbolcusunu yuhalayan Trabzonspor taraftarı, acaba ne kadar kendini sorguluyor düşünmek lazım, ama 3 temmuz'dan sonra neyi düşünüp tartışabilirsiniz ki.. Herşeyin temeli çürük bir defa..

Buradan maça gelelim... Şenol Güneş, maçtan önce futboldan çok galibiyete ihtiyacımız var diyerek, tek amaçlarının 3 puan olduğunu gösterdi.. Ama karşısında futbol oynayan bir Eskişehirspor olunca da bu sonuç kaçınılmaz oldu tabi.

Sahanın her yerindeydi Eskişehirspor. Top rakip ceza sahasında, Eskişehirspor daha kalabalık, top kendi ceza sahalarında Eskişehirspor daha kalabalık, top orta sahada yine Eskişehirspor daha kalabalık. Sanki 2 kişi fazla Eskişehirspor. Diego'nun oyun kurucu gibi getirip attırdığı gol, Servet'in golü Trabzonspor için sadece bir utanç oldu..

İlk 15 dakika kontrollü başlayan Trabzonpor birden kontrolü rakibe verdi.. Kalan 70 dakika Eskişehirspor'u izledi Trabzon'lu oyuncular.. O 20. dakikada ne oldu da oyun böyle değişti peki.. Oyuncu değişikliği olmadığı sürece genelde oyunda bir değişiklik olduğunu görmez bizim izleyicilerimiz.. Oysa Ersun Yanal, en büyük eksikliği olan taktisyenliğini ne kadar geliştirdiğini daha 20. dakikada ortasahayı kalabalıklaştırıp Trabzonspor'un pas trafiğine odaklanarak gösterdi. Trabzonspor'un pas trafiği artık Eskişehirspor'un kontra atakları için bir fırsat haline geldi..

İyi oynayan bir Eskişehirspor yetmezmiş gibi inanılmaz kötü bireysel performanslar da Trabzonspor için bir diğer çöküş nedeni oldu.. Halil, Janko, Adrian, Emerson, Serkan tam anlamıyla felakettiler.. Yine lig tv'nin quiz isimli hoş bir programı var (lig tv reklamı gibi oldu bu post'ta, ama sadece quiz, 1 yıldız 10 gol bir de taraftarların hikayelerinin olduğu bir programları var ismini hatırlayamadım şimdi, onlar güzel, gerisi yaramaz) orada ileride bu arkadaşlar katılırlarsa, oynadıkları en kötü maç için çok düşünmelerina gerek olmayacak sanırım.

Colman, Bamba ve Onur ayakta kalan isimler oldu biraz, diğerleri ise sahaya yansımış şike gibiydiler.. Ağır konuştum eve ama şike yapsanız bu kadar olur..

Adrian'ın kaptırdığı toplar neden ilk 9 hafta oynamadığını gösterdi herkese..
Halil'in anlamsız top ezmeleri ise Almanya'da yetişmiş bir futbolcudan beklenmeyecek amatörlükte..
Topu rakip ceza sahasına taşıyamazsanız Janko gibi isimler sahada gezinmekten başka birşey yapamazlar.
Emerson inanılır gibi değil, geçen yılki Cech bu Emerson'dan çok daha faydalı olur hem ofansif hem defansif olarak..

Bir Trabzonspor'lu beş Eskişehirspor'luya karşı.. Ve Halil'in anlamsız top ezmeleri.. Maçın özeti bu fotoğrafta saklı aslında...

Oysa rakip orta sahada Alper diye bir isim var, hafta içi gönlünün Trabzonspor'da olduğuna dair haberlerin çıktığı.. İzlemesi keyif veren bir oyuncu ve daha 21 yaşında. İnsan düşünmeden edemiyor, bundan 3 yıl sonra kendilerini geliştirmiş bir Soner-Alper ikilisi yanlarında tecrübeli bir Colman ile neler yapar acaba diye.. Tabi bunları yetiştirecek ortam ve hoca önemli.. O yüzden diyorum Şenol Güneş kalmalı, yoksa hoca değişimleri sadece Soner gibi isimlerin gelişmesine engel olur..

Ve tabi asıl olan, Selçuk İnan, Burak Yılmaz olaylarının tekrar yaşanmaması... Ders çıkarabilmek, ona göre davranmak...

Bir Trabzonspor taraftarı için izlemesi zaten yeterince zor olan maçı, bir de yazmaya çalıştık.. Sanırım kendime işkence yapmayı burada noktalasam fena olmaz.. Umarım bu mağlubiyet Trabzonspor'u daha kötü günlere götürmez diyerek, haftaya Ankara'da Gençlerbirliği karşısında canlı izlemek üzere işimizin başına dönelim...

12 Kasım 2012 Pazartesi

Güzel adam Adrian: TS 3 Akhisar 1

Futbolcunun güzeli golü taraftarıyla kutlayandır.. O yüzden güzel adam Adrian Mierzejewski...



2 maçta 3 şık gol.. Oynanan güzel oyun, kazanılan özgüven.. İlerisi için umut verici Adrian ve Trabzonspor için. Tabi burada hemen Şenol Güneş eleştirilebilir neden 9 haftadır hiç oynamadı diye, ama ne kadar haklıyız bu eleştiri de o da tartışılır. Geçen sezon gösterdiği kötü performans, diğerlerine verilmesi gereken şans veya hazır olmayışı gibi sebepler sayılabilir. Belki de 9 hafta yedek kalması gerekiyordu bu performans için, aksini ıspatlayabilir miyiz ?

Sonuçta, Trabzonspor ortasahası Adrian'ın performansı ve Collman'ın katılımıyla ideal halini almış gibi. Bu ideal ortasaha bakalım Trabzonspor'u nereye taşıyacak ?

Collman, Sapara, Zokora.. Bunlara son iki haftadaki formuyla Adrian, ve genç Soner'i de eklersek Türkiye'deki en üst düzey ortasaha rotasyonu desek abartmış olmayız. Aslında benim idealim Collman-Sapara-Soner üçlüsü.. Ama yinede Akhisar karşısında izlediğimiz Collman-Sapara-Zokora üçlüsü bir Trabzonspor taraftarı için özel bir zevk ve ritimlerini yakalamaları halinde takımı üst seviyeye çok rahat taşıyabilirler.

Hep söylediğimiz şey, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın Avrupa trafiği bu yılki şampiyonluk puan limitini 70 puan seviyesine kadar çekebilir. Zaten o kadar puan kaybına rağmen Trabzonspor'un liderle arasında sadece 6 puan olmuş olması bunun bir göstergesi. Son beş dakikada giden Antalya maçı, Olcan'ın biraz soğukkanlılığıyla kazanılabilecek Fenerbahçe maçı ve ligin ilk haftasında Karabük'te bırakılan anlamsız puanlar ve Bursa maçının son dakikasında sayılmayan gol düşünüldüğünde bugun Trabzonspor'un ligin zirvesinde olması çok da uzak bir ihtimal değilmiş. Evet hala-amca denklemi var biliyorum, ama sonuçta bu yıl   kırılma anları nedense hep Trabzonspor aleyhine çalıştı, tam tersi de olabilirdi.. Önemli olan bundan sonrası..

Şenol Güneş'in söylediği birşey var, ilk yarı zirveden çok uzaklaşılmazsa, ikinci yarı hedeflere ulaşılabilir.

Nedir hedef, ilk 2 yani şampiyonlar ligi.

Neden olmasın.. Olmaması için bir neden yok çünkü herşeyden önce takım çıkışta.. İdeal ilk 11 arayışları sonuç vermek üzere, 1-2 isim kaldı soru işareti olan..

Bunun dışında genele bakarsak:

Trabzonspor'un kadrosu lig ortalamasının oldukça üzerinde ve Galatasaray-Fenerbahçe kadrolarından da çok kötü değil.. Sakatlıklar, deneme yanılmalar ve diğer sorunlardan sonra ideal ortasaha olan Sapara-Zokora-Collman yakalandı gibi, ligin sonuna kadar artacak uyumları ikinci yarı için ümit verici.

Adrian'ın bu formu 10 numara arayışlarına son verecek gibi.

Kalede Onur güven veriyor.

Oynamayan veya formsuz olan Olcan, Volkan, Soner, Alanzinho, Emre gibi oyuncuların ilerleyen haftalarda takıma katkı yapma ihtimalleri oldukça yüksek.

Buradaki önemli olan nokta, unutulmaması gereken şey takımın yeni kurulmuş olduğu. Bu gerçek görülmezse, takım neden iyi oynamıyor sorusunun cevabını bulamayız ve çözüm hoca istifa yönetim istifa gibi 20 yıl öncesinin ilkel taraftar söylemlerinde aranılır..

O yüzden takımın kötü oyununa çok takılmamak lazım. Oyuncuların birbirini tanıması, oynanmak istenen sistemin zamanla mükemmeleşmesi, takımın ritim yakalaması.. bunlar hep biraz zamanla olacak şeyler..

Takımın yeni kuruluyor oluşunun altını tekrar çiziyorum.. Sapara, Zokora, Emerson, Olcan, Volkan, Janko, Halil, Yasin, Soner gibi ilk 11'in önemli oyuncuları takıma katılalı daha iki yıl olmadı, bazıları bir yıl bile olmadı.. Trabzonspor'dan yıldız olarak giden Selçuk, Burak, Umut, Egemen vs. gibi isimlerin yıldızlaşması ve şampiyonluğun gelmesi 3 yıl sürmüştü, bunu görmek önemli.

Trabzonspor için karamsarlığa düşmemek de önemli. En son lige böyle kötü bir başlangıç yapıldığında sanırım Ziya Doğan dönemiydi ve takım ilerisi için ışık vermiyordu. Orta sahada Hasan Üçüncü-Ferhat-Ayman üçlüsü oynuyordu, oysa şimdi bakınız Collman-Sapara-Zokora. Anlatmak istediğim şu anda takımın ihtiyacı olan revizyon veya istifa değil, uyum sürecini beklenmesi.

Biraz sabır, bakalım ligin ilk yarısı biterken oynanan oyun ne seviyede olacak, bireysel performanslar nasıl olacak.. Trabzonspor için mesele budur..



6 Kasım 2012 Salı

Antalya'da kalan puanlar: TS:1 AS:2


Antalyaspor deplasmanından önce Trabzonspor'un 9 maçta aldığı 13 puanı iyi analiz etmek gerekir, yoksa bu maçta olup bitenlerden yanlış sonuçlar çıkarırsınız..



Şöyleki, Trabzonspor 82 puan topladığı sezon oynadığı "Küçük Barcelona" vari futbolunu bir anda iskeletinin dağılmasıyla değiştirmek zorunda kaldı. (detay için bkz. şike süreci)

Ne oldu sonra, sistem bir anda değişti, gol yükü artık Burak ve onun önüne atılan uzun toplara kaldı. Adapte olması kolay sayılabilir sistemdi, ve olduda. Yoğun maç trafiğine rağmen oldukça iyi sonuçlar alında.

Ondan sonra, bu sezon tekrar sil baştan.. Bu sefer Vittek ve Janko gibi merkez santraforlar üzerine kurulu bir sistem.. Oyun anlayışı tamamen değişiyor ve kanatlardan orta yaparak, ve oyunu rakip sahaya yıkarak gol atmaya çalışmak gibi, geçen sezona tamamen zıt bir futbol anlayışı..

E tabi bu futbol dediğimiz şey de bir yaz-boz tahtası değil ki, Burak'ı gönder, Janko'yu al herşey aynen
devam etsin..

Sistem dediğiniz şeyin değişmesi 1 yıl, oturması 1 yıl daha, en az 2 yıl yani. Biz ama 3 ayda herşey tamam olur zannediyoruz. Bir sistemin oturmasının 2 yıl süreceğini anlamadığımız zaman da neden Trabzonspor yenildi diye anlamaya çalışıyoruz. Anlayamayız tabiki, boşuna kafa yoruyoruz.

Ya sisteminize uygun oyuncu alırsınız, ya da sistemi oyuncularınıza göre revize edebilirsiniz. Burak yerine N'Doye alınabilmiş olsaydı geçen sezonki sistemle devam edebilirdiniz, ama elinizde Janko varsa, ona göre çözüm üretmeniz gerekiyor..

Çözüm dediysek, matematik problemi değil ki bu, 4-4-2 veya 3-5-2 gibi rakamlar çözüm getirsin.. Zaman lazım.

Formülün bilinmezi sabır, istikrar, uyum ve hepsinin aslında buluştuğu ortak nokta zaman.

Evet kadro iyi ama hani derler ya un var, şeker var, su var ama helva yok diye.. Buradaki un-su-şeker bileşenlerinin futboldaki karşılığı kaliteli futbolcu-kaliteli hoca-zaman şeklindedir..

Mesele Trabzonspor'un son 5 dakikada yediği goller değil. O goller ilk 5 dakikada da gelebilirdi, maçın ortasında da. Goller hiç gelmeyebilir ve Trabzonspor galip te gelebilirdi. O zaman farklı şeyler mi konuşacaktık ?

Mesele, maçın kaç-kaç bittiği değil, ya da kimin oynadığı da değil. Hatta takımın iyi oynayıp oynamadığı da değil. Mesele şu ki, Trabzonspor'un nasıl bir niyetle oynamaya çalıştığı. Bunu görmek önemli. Çünkü niyet doğruysa, bugün alamadığınız neticeyi yarın almaya başlarsınız. Ama niyet yanlışsa, bugün kazansanız bile uzun vadede hedeflerinize uzak kalırsınız.

Peki neydi Trabzonspor'un yapmak isteyip de yapamadığı.. Ama gelecekte yapacağı..

1- Adrian'ı kazanmak. Evet bir yıldır istenileni veremedi, belki veremeyecekte, ama bu ilk 11 şansını hakediyor tıpki diğer oyuncular gibi. Nasıl Zeki, Alanzinho, Soner, Yasin, Volkan ve diğerleri (Emre Güral da o şansı alacak, zamanla ve sırayla) bu şansı buluyorsa, Adrian'da bu şansı hakediyor. Kimi futbolcu bu şansı kullanacak kimi kullanamayacak. Ama buradaki herkese şans verme niyetiniz, önümüzdeki haftalarda daha adil, ve daha az soru işaretli kadrolar olarak size geri dönecek. Yani niyet doğru, henüz sonuç vermedi ama verecek.

Bakalım attığı gol özgüven ve düzenli ilk 11 olarak kendisine geri dönecek mi ?

2- Janko üzerine kurulu oyun sistemi. Elinizde Burak yoksa, onun yerine Janko ve Vittek varsa sisteminizi böyle kurmak durumundasınız. yanındaki oyuncular Janko'yu, Janko da takımı tanıyor. Yani niyet doğru, henüz sonuç vermedi ama verecek.

3- Maç boyunca Yasin'in yol geçen hanına çevirdiği eski takım arkadaşı Ergün Teber'in kanadının pimini, Volkan Şen ile çekmek maçı koparmak adına yapılacak en doğru taktik müdahaleydi. Ama tutmadı. Burada suç oyuncusuna güvenen Şenol Hoca'da değil, güvenin karşılığını boşa çıkaran Volkan'da.. Ama yine niyet doğru diyebiliriz, tutmayan bir taktik deneme.

4- Oyun anlayışı olarak bol bas ve bol pres. Evet, Trabzonspor'un yaptığı pas ve pres çok zayıftı ama burada dikkat edilmesi gereken şey bunu yapmaya çalışmasıydı. Yani niyet paslı ve presli oynamak, bunu yapmaya çalıştılar ama olmadı.

Diyebilirsiniz, her takım presli ve paslı oynamaya çalışıyor.. Şöyle bir örnekle açıklıyım. Defans aldığı topları ileri dan-dun vurmadı, pasla çıkmaya çalıştı, ve kaptırdığı toplarda kalesinde tehlike yaşadı. İşte bu niyetinizi gösterir..

Bazen pas yaparak çıkarken top kaptırmak, topları ileri şişirmekten daha iyidir. Bugün gol yersiniz, ama bu alışkanlık uzun vadede pozitif futbol anlayışı olarak size geri döner. Trabzonspor'un da durumu bu. Bol paslı ve presli oynamaya çalışıyor, bunu henüz başaramıyor ama niyet iyi. Zamanla, tempo arttıkça, iskelet ilk 11 oturdukça, oyuncular birbirini tanıdıkça bu olacak.

İdeal ilk 11 demişken, orta sahada Soner-Colman-Sapara üçlüsü kulağa çok hoş geliyor, çok başarılı olabilirler, acaba bu sezon içerisinde böyle birşey görebilir miyiz ?

Bu yukarıdaki maddeler uzatılabilir.. Buradaki mesele şu.. Eğer Trabzonspor'un yaşadığı süreç anlaşılmazsa, herkes son beş dakikada gelen gollere takılır kalır. Oysa o gollerin hiç bir önemi yok. Şampiyonluğa oynamadığınız ligin sonunda 62 puan almışsınız veya 65 puan almışsınız çok bir farkı yok, ama sisteminizin oturması bir sonraki sezon için çok şey ifade eder..

Antalyaspor için de birşeyler yazmak lazım. 21 puanda oldukları için, Trabzonspor'u yendikleri için değil.. Geçen yıl Futbol'un F'sini oynamayan, çok zorlama bir takımken, bu yıl tempolu ve pozitif oynayan, kontralarla değil de rakibi domine ederek sonuca gitmeye çalışan bir takım oldukları için. M.Özdilek bu sezona kadar hep günü kurtarmaya çalıştı, sanırım artık kafasındakileri uygulatmaya başlıyor. Ben bu sezon ilk kez Antalyaspor maçı izledim, hiç de öyle tesadüfi bir çıkış gibi gelmedi bana aldıkları puanlar, ilerleyen haftalar gösterecek gerçekleri..

5 Kasım 2012 Pazartesi

Ankara'da bir maç günü: Gençler-Elazığ


Ankara'ya sıkıcı derler hep kendini bilmez İstanbul'lular, oysa maça gitmek yapılabilecek yüzlerce sosyal aktiviteden sadece biri.. 

Tamam kabul ediyorum, belki tam olarak yapacak yüzlerce aktivitemiz yok, veya Gölbaşı'nda çay içmek boğazda oturmak gibi de değil. Ve evet, belki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin heyecanı da olmuyor bir Gençlerbirliği maçında, ama kavga-gürültü değil de futbol'un kirlenmemiş yüzüyse yaşamak istediğiniz.. Güne stad önünde satılan tükrük köfteden başlayabilirsiniz..

 Trabzon'da çok daha iyi yapıyorlar bunu.. Bugün meşhur olan Fevzi Hoca bile ilk köftelerini Avni Aker'in önünde satıyordu..

Herve Tum: İlhan Cavcav Baba'nın satmaktan pişman olduğu ender futbolculardan.. Oynadığı takıma değer katan bir adam, Bursa, Sivas, Belediye, Gençler ve şimdi de Elazığ.. Ama hiçbirinde de hakettiği saygının karşılığını alamadı.. Yine bir başka eski takımına karşı bir maç daha.. 

Bizim Anadolu takımlarımızın bence en büyük sıkıntısı olan "kalabalık ortasahaların kör döğüşü" bu maçta da kendisine fazlasıyla yer buldu.

Futbol evrimi bu sorunu nasıl çözecek bilemiyorum, ama 1-2 ön liberolu çok koşan ama tekniği ve futbol zekası zayıf orta saha oyuncularının oluşturduğu ortasahalar olduğu sürece biz böyle kör döğüşü çok izleriz gibi.

Futbolda böyle sıkıntıların aşılması için, bir takımın farklı birşey uygulayıp başarılı olması gerekiyor. Bu uygulanacak farklı şey de ortasaha oyuncularında fizik kondisyon ve pres gücü değil, teknik, pas gücü ve oyun zekası aranması olacak. Selçuk İnan, Soner Aydoğdu, Alper Potuk gibi bu konuda parlak isimlerin sayısı artarsa belki o zaman düzelir biraz bu işler. Ama Fenerbahçe gibi ligin büyük bir takımı bile Selçuk-Baroni-M.Topal ortasahasından medet umuyorsa, biz daha çok bekleriz gibi..


İlk yarıda peşpeşe gelen Gençler ve Elazığ golleri maçın heyecanını bir anda arttırdı.. Eğer Gençler attığı golden sonra biraz skoru koruyabilseydi, maçın seyiri çok farklı olabilirdi.. Yılmaz Vural'ın gol sevinçleri ise her zamanki gibi görülmeye değer.

Çizgiden çıkan Gençler topu ise objektiflerimizden kaçmıyor. 

Ve maçın en duygusal, en güzel enstantanesi bence :
Dövmeli Kellerin buluşması 

 Sevgi Pıtırcıkları: Hurşut & Bilica.. 


Maça dönecek olursak, daha çok beğendiğim Gençlerbirliği galibiyete daha yakın taraftı diyebilirim, taa ki kırmızı karta kadar...

Maçı TV'de izlemekle stadyumda izlemek arasında ciddi fark vardır. Bazı şeyleri TV'de daha rahat görürsünüz, bazı şeyleri de stadyumda.

Kırmızı kart pozisyonu da bunlardan bir tanesi. TV'de bariz kırmızı kart gibi gözükürken, stadyumda bizler Aydın'ın topu ne kadar fazla ve çarpraza açtığını çok net gördük, faul doğru karar ama kırmızı ağır. Sarı olmalıydı karar, çünkü bariz gol şansıyla alakası yoktu poziyonun. Aydın'ın ordan gol vuruşu yapması mümkün değild..

Yılmaz Vural isyan ederdi maç sonunda belki ama yazık oldu Gençlere.. Maç da bu noktadan sonra kırıldı zaten..


 Gerilim ... 22 kişi 1 kavga.  

Ama maçı hiç bırakmadı Gençler, ve hiç de eksikmiş gibi oynamadılar.. Hücum etmeye devam ettiler, üstün oynadılar ama atamadıkları bir pozisyonun dönüşünde gelişen bir kontraya boyun eğdiler.. Sinan Kaloğlu ise, ligin veteran forveti olarak takımına 3 puanı getiren vuruşun sahibi oldu. Bir zamanların yıldız adayı Sinan Kaloğlu.

 Bu da maçın sanatsal fotosu.. Benim objektifimden tabiki, diğer fotolarda olduğu gibi...

Maçın son bölümlerindeki "guru gürültü" Gençler atakları ise sonucu değiştirmedi. Ama Gençler doğru yolda. İlhan Cavcav 35 yılın sonunda doğru yolu bulmuş gibi. Acaba Fuat Çapa'ya daha önce neredeydin diyor mudur ? Yok diyorsa, "burdaydım ama sen beni kovdun ya" cevabını alıyor mudur ?

Fatih Terim, Şenol Güneş, Hector Cuper, Yılmaz Vural, Fuat Çapa ve Ersun Yanal gibi hoclar ligin değerini arttıran hocalar.. Hep kalsınlar takımlarının başlarında, uzun yıllar.. İyice soğuduğumuz futbolu tekrar seveceksek, biraz da bu hocalarımız sayesinde olacak bu.

Ankaragücü'nün düşmesi, Gençlerin ligde üçüncü sırada oluşu.. Ve sonuç, dolu tribünler.. Kim derdi ki taraftarı olmayan Gençler, birgün dolu tribünlere oynayacak.. İlhan Cavcav'ın gözleri dolmuştur sanırım...