24 Eylül 2012 Pazartesi

Aykut'u kurtaran beraberlik... FB 0 TS 0

Fenerbahçe'nin Marsiyla maçını arkadaşlarla beraber izlemiştik, ve Fenerbahçe güldür güldür oynarken bir anda Aykut Kocaman el frenini çekip Alex'i dışarı alınca Marsilya acaba maçı çevirir mi diye birbirimize bakmaya başladık.. Ben şahsen 2-3 Marsilya alır maçı dediğimde, çok fazla itirazla da karşılaşmadım. 5 dakika daha olsa maçı da çevirebilirdi Marsilya.

Bazen düşünüyorum da, basit bir inşaat mühendisi olarak ben bunu görebiliyorum da Aykut Kocaman bunu nasıl göremiyor.. Veya ligin ilk maçında Karabükspor maçında Trabzonspor'un yaptığı Vittek-Barış değişikliği. Bir teknik direktör bazı hamlelerin maçı verdiğini nasıl göremez anlamak çok zor...

Aykut Kocaman'ın bu formsuzluğu Trabzonspor için belki de tek ümit kaynağıydı. 15 yıldır Kadıköy'de galibiyet alamamış bir Trabzonspor için, stres altında bir Aykut Kocaman bulunmaz bir fırsattı. Sadece kadın seyirciler olması ve kupa maçının da Fenerbahçe'de yarattığı moralsizlik ve yorgunluk da Trabzonspor için kör istedi bir göz Allah verdi iki göz... Ama işte fırsatları değerlendiremedikten sonra bir işe yaramıyor..



Olcan sadece fırsatları kaçırarak Trabzonspor'u 3 puandan etmedi. Ayrıca kendisini de bir üst sınıfa çıkartıp büyük futbolcu olma şansını kaçırdı, ya da erteledi... Olcan'ın kaçırdığı gollerin yetenekle veya kondisyonla alakası yok, tamamen mental.. Olcan o topları kafasında kaçırdı, daha top ayağına gelirken kaçıracağı belliydi...

Burak'ı düşünün mesela, top ayağına gelirken daha o topun gol olacağı belli, oysa ilk yıllarında o güven yoktu.. Ne zaman mental olarak o güvene ulaştı, goller gelmeye başladı. Olcan'ın da yaşadığı biraz böyle. Dün akşam rakip Elazığspor olsa misal, Olcan 2 golle maçın adamıydı. Ama rakip Fenerbahçe olunca, psikolojik olarak Olcan o topa vuramadı. Durum budur.

Olan Trabzonspor'a oldu tabi, bir daha Fenerbahçe'yi Kadıköy'de böyle güçsüz artık bir 15 yıl sonra yakalar.. Neyseki son dakikada Alex serbest vuruştan durumu tersine çeviremedi, en azından daha kötüsü de olabilirdi Trabzonspor için..

Maçla ilgili olarak Sapara'nın performansının altını çizmeden olmaz. Trabzonspor için Colman-Soner-Sapara-Zokora-Alanzinho müthiş bir ortasaha rotasyonu olabilir gibi duruyorlar, uyum yakalarlarsa çok verimli olabilirler..

Maçtan önce kadrolara bakarken sitelerden birinde Trabzonspor ortasahası için Zokora-Barış-Sapara yazıyordu, o an maçı izlememeye karar vermiştim hatta. Meireles-Mehmet Topal gibi üretkenlikle alakası olmayan bir rakip orta sahaya karşı bu kadar defansif bir ortasahayı anlayamamıştım ama Şenol Güneş bu hatayı yapmadı ve cesur bir kadroyla sahaya çıktı. Barış yerine Alanzinho'yu sahada görünce mutlu olduk. Ama işte Olcan sağolsun, cesaretin karşılığını göremedik..

Bunun dışında, Trabzonsopr için ilk 5 haftada yenilen sadece 2 gol olumlu bir sinyal.. Bunlara Videoton maçlarını da eklersek, 7 maçta yenilen 2 gol gayet dikkat çekici bir istatistik.. Burak'ın gidişinden sonra, madem gol atamayacağız, bari gol yemeyelim diye defansı iyice kuvvetlendirmiş Şenol Hoca.. Gol yemenin de ötesinde çok zor pozisyon veren bir takım oluşmuş...

Gol demişken, insan N'Doye transferinin olmamasının Trabzonspor için nasıl bir kayıp olduğunu bir kez daha sorgulamıyor değil. Dün akşam forvet hattında olacak süratli ve gol tekniği olan bir N'Doye skoru çok farklı yapabilirdi. Janko da çok iyi, ama dün akşamki maçın adamı N'Doye, veya Burak olabilirdi..

Derlerya, iyi futbol iyi futbolcularla oynanır diye... Tam da öyle işte.

Geçen sezon yoğun maç trafiğinin Trabzonspor'u nasıl etkilediğini okuduk bol bol, Trabzonspor'lu yöneticiler de bunu söylediler ama kimse ciddiye almadı.. Haftada 3 maç yapmak öyle kolay birşey değil, Avrupa'da herkes yapıyor diye geçiştirmemek lazım. Bugün Fenerbahçe bunun fiziki ve mental yorgunluğunu yaşamaya başladı, birkaç hafta sonrada Galatasaray yaşayacak bunu. Beşiktaş ve Trabzonspor'un ilk 2 için bir umutları varsa bu sayede bir şansları olabilir sadece..

Son olarak da Kasımpaşa'nın Metin Diyadin'i kovmalarıyla ilgili birkaç şey söylemek gerekiyor. Birincisi, Kasımpaşa tüm sempatikliğini kaybetti, ve artık antipatik bir hal aldı. Madem kovacaktınız neden ligin başında yapmadınız ? Kasımpaşa için şu anda puan durumunda ikinci olmak başarısızlık mı ? Yoksa ilk beş haftada Barcelona gibi bir takım mı bekliyordunuz.. Metin Diyadin'in belki aristokrat bir duruşu yok, ya da Türkçe'si bizim oraların Türkçesi ama siz ne sanıyorsunuzi Alex Ferguson'un ağzı çok düzgün bir Sit gibi mi konuşuyor sanıyorsunuz ? Alex Ferguson ilk şampiyonluğunu 7. yılında kazandığını bilmiyor musunuz ? Kasımpaşa Metin Diyadin yerine kimi getirecek merakla bekliyoruz.. Eğer bizi şaşırtacak bir isim getireceklerse bir derece tamam deriz, ama yok Mustafa Denizli, Daum gibi bildiğimiz isimlerden biriyse yazık oldu deriz en fazla.. 

19 Eylül 2012 Çarşamba

Futbola tekrar doymak: RM 3 - MC 2


 o artık mutlu

Futbolun zevkli birşey olduğunu unutmaya başlamışız da farkında değiliz sanırım... Real Madrid ve Manchester City hatırlattı bize futbolun hala güzel olduğunu, ve yıldızların hala bu oyununun baş aktörleri olduğunu..

Oysa futboldan zevk almayalı çok zaman olmaya başlamış gibiydi. Avrupa Şampiyonası bile bu heyecanı çok fazla kıpırdatamamıştı yaz aylarında.. Ondan öncesi zaten sahaya yansımayan şike ve bunun sonucunda yeniden şekillenen Türk Futbol yapısı felan...

special one

Ama Real Madrid - Manchester City bize film gibi bir maç izleterek yüzümüzü güldürdü.. İngiltere ve İspanya şampiyonlarını aynı grupta görmemiz pek mümkün değil normalde ama Manchester City'nin geçen yıla kadar Avrupa kupalarında Trabzonspor kadar bile puanının olmayışı aynı grupta buluşturdu bu iki takımı ve bizlerde  gruplarda böyle bir maç izledik.

Sürekli artan bir tempoda ve süratte oynanan maç, artık sonlara da doğru o kadar süratlendiki biri maçı durdursun takip edemiyorum artık diyecek noktaya geldik. 60ncı dakikalara gelindiğinde 0-0 'lık maç ama kesinlikle 3-3 'lük bir maç heyecanı var diye içimden geçiriyordum. Her gollü maç heyecanlı olmadığı gibi, her golsüz maç da sıkıcı değildir esasında, sadece maç hakettiği golleri bulamamıştır .. Zaten son yarım saat o goller de geldi, ve hele de son on dakika neydi öyle..

Dedim ya film gibi maç.. Filmin başı var, karakterlerin tanıtıldığı Ronaldo, Marcelo, Joe Harte, Toure, Tevez, Dzeko gibi iyi ve kötü adamlar, yardımcı roller... Gelişen konu ve hızlanan tempoyla beraber gelen müthiş bir final... Oturup film izlesem bu kadar keyif alır mıydım bilemiyorum. Ercan Taner bile sonunda Oscar verdi maça.

Kaka, Mesut, Ramos, Dzeko gibi isimlerin kulübede, Rafael Nadal'ın tribünde oturduğu maçta saha keyif veren adamlarla doluydu...

Hızla atılan bir top tam auta çıktı hayatta yetişemezler derken gelen insanüstü deparlar ve oyunda tutulan toplar, Toure'nin onca darbeye rağmen yıkılmadan yaptığı driplingler, Marcelo'nun solbek nasıl 10 numara oyun kurucu oynar dersi, yine Marcelo'nun çıkarttığı Roberto Carlos'u hatırlatan füzeler ki üçüncüsü gol de oldu, Ronaldo'nun ısrarla denemesi, Tevez'in savaşçı ruhu, oyuna girdikten sonra oyunu iyice coşturan Modriç, Mesut ve Dzeko, kenarda satranç hamlelerini üst üste oynayan Mancini ve Mourinho..

Inter'in iki eski hocası.. nereden nereye...

Maç kaybedilse iki takım için de problem olmazdı, fazlasıyla telafi ederlerdi durumu ama burada mesele işte büyük olmak.. Real büyüklüğünü bir kez daha gösterdi, ama Mancini'nin de dediği gibi, MC bir gün CL şampiyonu olacak, eninde sonunda, er ya da geç.. Bakınız Chelsea.

Öte yandan, keşke Arap ve Rus sermayelerine futbolu feda etmek yerine, kulüplere belli bir mali yaptırım (NBA misali) uygulanabilse de daha fair ve daha rekabetçi bir futbol izleyebilseydik..

Şampiyonlar ligini açmış olduk böylece, bugün için Galatasaray'a başarılar diliyoruz ama rakibin Manchester United olduğunu da unutmadan fazla ümit beslemiyoruz tabi ki.. 

14 Eylül 2012 Cuma

Reservoir Dogs


Hakkatten, fotoğraf çekimi olsa bu kadar olur.. Çağlar dahil 4 tanesi eski Trabzonspor'lu bu arada, o da ilginç...