31 Ocak 2011 Pazartesi

Transfer

Transfer budur ;



Almeida (Beşiktaş)
Fernandes (Beşiktaş)
Simao (Beşiktaş)
Pawel Brozek (Trabzonspor)
Altidore (Bursaspor)
Miller (Bursaspor)
Ziani (Kayserispor)
Ambrabat (Kayserispor)
Kujovic (Kayserispor)
Wagner (Gaziantepspor)

Demek işini bilen devre arasında bile nokta atışı yapabiliyormuş.. İçlerinden tutmayanlar olacaktır elbet ama Brezilya'dan "ya tutarsa" diye gelen adamlar değil, tutması yüksek ihtimal çizgileri belli adamlar..

İkinci yarı çokca ses getirecek oyuncular bunlar, hepsine dikkat..

Futbol Değil Kavga, Fenerbahçe 2 Trabzonspor 0




Avrupa liglerinden de önemli derbiler izliyoruz. El Classico başta olmak üzere tüm büyük liglerdeki derbi maçlarında heyecanın yanı sıra futbola da fazlasıyla doyuyoruz. Taktik, tempo, süratli ataklar, şık hareketler ve güzel goller.. Belki de o yüzden bu derbiler tüm dünya tarafından izleniyor ve o ligler bu kadar değerli...

Gelelim bizim belki bu yılın şampiyonluk düğümünü çözme yolundaki en önemli maçına, ama maç demeye de bin şahit lazım.. Maçtan çok kavga.. Bildiğiniz "fight club".. Doğal olarak kartlar havada uçuştu tabi, hakem bir ara bana bile kart göstercek sandım televizyon başında.. Hakeme de kimse suç bulmasın, kartların belki hepsini futbolcular haketti.. Hakemin tek hatası ikinci golde avantaj kuralını yanlış kullanmasıydı belki o kadar, onun dışında çığrından zaten çıkmış bir maça daha fazla hakim olması beklenemezdi...

Bu durum sadece bu maç için geçerli bir hadise değil tabiki.. Geçmiş yıllarda da diğer derbi maçlarında (özellikle Fenerbahçe-Galatasaray derbileri) bol bol gördüğümüz bir durum.. Yani şunu kabul etmemiz lazımki, bizim derbilerimiz hala futboldan uzak birer kör dövüşü..

Dünkü kör dövüşünü kazanan da Fenerbahçe oldu, ilk 20 dakikada kurduğu baskıyla sonuca gitti.. İlk 20 dakikada golleri bulamasa daha sonrasında yine bulurdu sanırım, çünkü maçı isteyen, sakin olan ve daha çok mücadele eden taraf Fenerbahçe'ydi. Seyirci desteğininin de altını ayrıca çizmek gerekir tabi. İkinci yarının ilk iki haftasına, ilk yarıda olmayan bir hırsla başlayan Fenerbahçe şampiyonluğu ne kadar istediklerini göstermiş oldular.

Trabzonspor'a bakınca ise 5 Mayıs 1996'da olduğu gibi Şenol Güneş yine beraberliğin güzel sonuç olabileceği bir maça ofansif bir oyun ve kadroyla çıkarak mağlubiyet aldı. Tabi Şenol Güneş'i ofansif oynuyor diye eleştiremeyiz, zira bugün Trabzonspor liderliğini bu ofansif futbola borçlu..

Ama Trabzonspor'da anlayamadığımız şey oyun yapısı.. Ligin ilk yarısının başlarında ve Liverpool maçlarında gördüğümüz o küçük Barcelona, bol paslı ve tempolu takım gitmiş, yerine sanki Ziya Doğan'ın bir takımı gelmiş.. Topları ileri doğru şişir, ilerdeki adamlar şuursuzca dripling yapsınlar belki gol olur.. Oyun mantalitesi olarak Trabzonspor'da bunu görmek düşündürücü, ve ligin kalan kısmı adına iç açıcı bir durum değil..

Yattara'ya bakıyorsunuz alıyor gidiyor, bazen ortalıyor bazen ortalayamıyor.. Jaja deseniz öyle, Umut deseniz öyle.. Burak'ın ne yaptığı belli değil...
Defanstan Umut'a şişirilen toplar ayrı komedi, Giray Umut'a topu şişirirken ne düşünüyordu acaba ? Umut Lugano ve Yobo'nun arasından topu indirecek, sonra dönüp voleyle golü atacak mı sanıyordu ? Yoksa Umut'u bir an için Drogba olarak mı gördü ? Giray'ın belki maç boyu tek bir topu bile düzgün oyuna sokamaması Giray'ın üzerinde düşünmesi gereken bir durum..
Orta sahada pas trafiğine hiçbir katkı yapamayan Colman'ın yerine o trafiği yönetsin diye ortasahaya kaydırılan Engin'e ne demeli, bilinçsiz çalımlar, anlamsız paslar..
Cale'yi zaten Fenerbahçe bilerek boş bıraktı hep, Trabzonspor topu Cale'ye atsın da atak ezilsin diye..
Bir takım oyuncusu olan Selçuk ise belki sahada Hoca'sının verdiği görevleri yapmaya çalışan tek oyuncuydu... Ama takım oyunu oynamayan bir takımda ne kadar verimsiz olabileceği görüldü..
Burak'a birşey söylemiyorum.. Adama yazık, Trabzon'da yuhalanıyor, Kadıköy'de (doğal olarak) yuhalanıyor, Antalya'da yuhalanıyor.. Zor bir durum olsa gerek..

Şimdi Şenol Güneş maçtan sonra oynayamadık, istediklerimizi yapamadık dedi.. Tam olarak ne kastetti bilmiyorum, umarım bol paslı ayağa tempolu oyunun oynanmadığını, onun yerine 3-4 yıl öncesinde bıraktığımız "ileriye şişir topu" oyununu oynadığımızın farkındadır.. Bu oyunun geliş sinyalleri aslında ilk yarının son maçlarında başlamıştı, yani Fenerbahçe maçına özgü bir durum değil bu kötü futbol, Fenerbahçe karşısında sadece iyice kel göründü.. Bu şekide ligi ilk 4 içinde bile bitirmek başarı olur, eğer Trabzonspor tekrar tempolu ve paslı oyununa geri dönemezse çok zor günler geliyor demektir...

Son not, bu tip maçlardaki kırılma anlarının önemine örnek olarak Egemen'in sakatlığını gösterebiliriz, Egemen sakatlanmasaydı oyun şöyle de gelişebilirdi;

İlk oyuncu değişikliği hakkı boşuna heba olmayacaktı..
Lugano'yu muhtemelen Egemen tutacaktı ve o golü o kadar rahat attırmayacaktı..
İkinci golde oyuna daha yeni ısınan Glowacki'nin yerine daha doğru pası Egemen yapacaktı, top kaptırılmayacaktı..
Glowacki oyuna girmeyeceği için kırmızı görmeyecekti..
Glowacki kırmızı görmeyceği için bir oyuncu değişikliği hakkı daha boşuna gitmeyecekti..
Tayfun oyuna girmeyecek ve bir kırmızı da o görmeyecekti..

29 Ocak 2011 Cumartesi

Satranç Beraberliği, Karabükspor 0 Kayserispor 0




Satranç oynayanlar bilir bazen çok sıkıcı beraberlikler olabiliyor satrançta. Hele oynayanlar birbirleriyle aynı seviyede oldukları zaman oyun kendi kendine beraberliğe gider.. Bir taraf hücum yapar diğeri hemen tedbirini alır, sonra oyun sıkışır karşılıklı taşlar değiştirilir.. Önce atlar verilir karşılıklı olarak sonra da filler, kaleler, vezirler diye devam eder. İki takımın da hamleleri birer birer tükenir ve bir bakmışsınız iki tarafında birer şah ve bir at veya fili kalmıştır.. Mat şansı kalmamıştır ve oyun berabere biter.. Bir tarafın iyi oynayıp diğerinin iyi savunma yaptığı beraberlik değil anlattığım, iki tarafın da denk bir şekilde hücum edip savunma yaptığı beraberlik bahsettiğim.. Genelde güzel oyun olur bu tip beraberlikler, ben severim..
Futbolda da bazen satranç gibi maçlar olur.. Ve bazen de bu satranç beraberlikleri gibi beraberlikler olur.. Karabükspor Kayserispor beraberliği de böyle bir maçtı diyebiliriz.. İki taraf için de üstün oynadı diyemeyiz.. İki tarafta biraz hücum yapmaya çalıştı, biraz defans..

Kayserispor önce bol paslı oyunlarıyla ileri gitmeye çalıştı, Karabük sert ve presli savunmasıyla bunu engelledi.. Daha sonra, özellikle ikinci yarı uzun toplarla Kujovic’e ulaşmaya çalıştılar, o da Karabük defansında eridi.. Ambrabat ve M.Eren ile kanatlardan gitmeye çalıştılar, kanat değiştirdiler ama Karabük hücumcuları beklerine yaklaşarak ve yine sert savunmayla tedbirini aldı..

Öte yandan, Karabükspor da Emenike’nin yokluğunda Angelov’a atılan uzun toplarla ve hızlı adamlarıyla Kayseri kalesine gitmeye çalıştı.. Bunun karşısında da sert Kayseri ortasahası ve defansı ile karşılaştılar… Uzaktan şutlar denediler kaleci Volkan’a takıldılar..

Sonuçta kısır bir satranç maçı gibi bir maç oldu ve 0-0 bitti.. Çok ciddi gol pozisyonlarından bahsedemeyiz, ya da bir takım için çok daha baskın oynadı da diyemeyiz.. Kısır, bir birlerinin hamlelerine cevap vererek geçen bir maç olarak değerlendirebiliriz.. Her iki takım da kendi artılarını ortaya koymaya çalıştılar ama birbirlerini iyi çalıştıkları için etkili olamadılar..

Kayserispor’un bol paslı oyununa karşı Karabükspor’un süratli oyunu berabere kaldı da diyebiliriz.. Oyun yapıları itibariyle Kayseri’nin daha çok adamla geldiğini, Karabük’ün ise daha hızlı ve uzun toplarla geldiğini söyleyebiliriz en fazla..

Son olarak Kayserispor’a biraz değinmek istiyorum.. Ben biraz Trabzonspor’un üç yıl önceki haline benzettim.. Ersun Yanal’ın ilk geldiği zamanlarda bol pas yaparak oynamaya çalışan Trabzonspor gibi.. Bugün makine gibi işleyen Colman-Selçuk ikilisinin temelleri 3 yıl öncesine dayanır.. Aynı şekilde tempolu ve yardımlaşmalı oyunun da temelleri o zaman atılmıştı.. Kayserispor bugün henüz istedikleri gibi oynayamıyor belki ama tıpkı 3 yıl öncesinin Trabzonspor’unun yaptığı gibi bu oyunu oynamaya çalışıyorlar.. Bu oyun zamanla daha oturacak ve belki seneye ya da ondan sonraki yıl şampiyonluğu ciddi anlamda zorlayacaklardır..

Süleyman Hurma’da benzer şeyler söylemişti geçenlerde, 1-2 yıl içinde şampiyonluk gelebilir diye, bu laf boşa söylenmiş bir laf değil.. Kayserispor şampiyonluk getirecek bir oyun oynamaya çalışıyor.. Oynuyorlar demiyorum, o yolda gidiyorlar diyorum ve seneye bu sistem iyice oturmuş olacaktır..

Kayserispor kadrosuna da değinmeden olmaz.. Kadro kaliteleri son 5-6 yıldır şampiyon olan kadrolardan aşağı kalır değil, hatta geçen yıl şampiyon olan Bursaspor kadrosundan bile iyi diyebilirim.. Ambrabat ve Ziani bugün bile nasıl Kayseri’ye geldiğini anlamadığım oyuncular, getirenlere (Süleyman Hurma) helal olsun diyorum.. Ziani bu maçta biraz tutuktu ama zamanla açılacaktır, Ambrabat ise daha ilk maçlardan çok ses getireceğini gösterdi.. Kujoviç de Ziani gibi biraz tutuk gözüktü ama Makukula’dan sonra pivot santrafor açığını kapatacak forvet olduğunu belli. Selim Teber'in, Türkiye’de büyük takımlarda onun mevkisinde oynayan Ayhan Akman, Mustafa Sarp, Selçuk Şahin, M.Aurelio, H.Cimşir gibi oyunculardan 3-4 gömlek yukarda olduğu bariz gözüküyor.. Serdar Kesimal’ı parayla alabileceğini bilse Beşiktaş eminim çok para verir Ersan'în yokluğunda ama Kayseri’nin onu parayla satma niyeti yok gibi.. Hasan Ali Kaldırım, Ömer Şişmanoğlu, Furkan, M. Eren, Amasihvili ve bugün oynamayan Cangele, Troisi, Eren, Zalayeta gibi oyuncuları da düşününce önümüzdeki yıl için bile şampiyonluk neden olmasın diye düşünmüyor değil insan.. Şota’yı da küçük Van Gaal olarak bir kenara yazmakta fayda var… Bu Kayseri’yi takipe devam…

27 Ocak 2011 Perşembe

Kupada Erken Final, Beşiktaş 2 Trabzonspor 1



Maçtan önce Trabzonspor'da rotasyon olabileceğini tahmin etmek zor değildi tabi, sonuçta asıl önemli olan Pazar günü oynanacak olan Fenerbahçe maçı, bunu herkes biliyor. Ayrıca zaten kupa maçlarına genelde yedek kadroyla çıkıyor Trabzonspor. Yedek oyuncularla oynamak çok garip bir durum olmasada, Beşiktaş deplasmanında takımın nerdeyse tamamının yedek oyunculardan kurulması da sanırım herkesi biraz şaşırttı. Hadi birkaç as oyuncu dinlendirilebilir ama Egemen, Serkan, Cale, Burak, Umut, Selçuk, Engin, Colman ve Jaja gibi as takımın iskeletinin sahada olmaması biraz garip oluyor. Türkiye'nin çok alışık olmadığı bir rotasyon, zira iddanızın olmadığı bir maç değil oynadığınız, önemli bir maç.

Öte yandan, her ne kadar yedek olsalarda, sahaya çıkan futbolcuların hepsi ilk 11'de sırıtmadan oynayabilecek kapasitede oyuncular, bu açıdan da yapılan çok da çılgınlık değil aslında. Bir de bunların üzerine, Manisa'da Atep'in kazanamaması halinde hala Trabzonspor'un turu geçecek olması bu kararı biraz daha makul gösteriyor..

Şenol Güneş'in sahaya çıkardığı kadro zaten "benim için önemli olan lig, bu maç için as kadromu yoramam" diyordu; sanırım Trabzon'da maç öncesi anket yapılsa çoğu taraftar da bu şekilde oy verebilirdi. Diğer maçlarda sürekli ayakta duran Şenol Güneş'in bu maçta daha çok oturması da biraz bu bakış açısını gösteriyordu.. Tabi bunu "elenmek istiyoruz" şeklinde düşünmemek lazım. "Elenmek istemek" başka şeydir, "elensek de çok önemli değil" demek başka şeydir, sonuçta sahaya çıkan kadro ve oynanan oyun turu geçmeyi istiyordu..

Gel gör ki, işler herzaman planlandığı gibi gitmiyor.. Her ne kadar as oyunculardan çok bir farkları olmasalarda birkaç ismin sırıttığını görebiliyoruz. Sırıtan isimlerin en başında da Tayfun Cora geliyor. İlk golde özellikle yanından topla geçen Simao'ya yetişememesi vahim ötesi bir durum. Maçın ilerleyen bölümlerinde o kanattan başka gol gelmemesi ise tamamen şans. Özellikle ikinci yarıda, o kanattan ciddi bindirmeler yaptı Beşiktaş, hatta bir pozisyonda önce Simao indi oraya Gutiye geri çıkarttı, arkadan Quaresma döndü oraya Guti'den aldığı topla ve topu yine Guti'ye geri verdi ondan sonra Guti yine aynı yere inen sanırım Fernandes'e topu verdi.. 3 defa yuvarlak çizdi top Tayfun'un etrafında.. Biraz çabuk olabilse, biraz zeki olabilse, biraz daha doğru pozisyon alabilse, biraz daha takım arkadaşlarından yardım gelse bu kadar aciz duruma düşmeyecekti ama çaresizce çırpındı sadece.

Tayfun'un kötü performansı kadar olmasa da, Colman-Selçuk ikilisini izlemeye alışmış taraftarlar açısından Ceyhun-Sezer performansı de pek tatmin edici olmadı..Belki bir kaç maç daha oynasalar daha verimli olacaklar ama Beşiktaş karşısında orta sahada pas yapma açısından sınıfta kaldılar diyebiliriz. Pres güçleriyle daha çok faydalı olduklarını gördük. Giray, Mustafa, Brozek kardeşler ve Alanzinho ise ilk 11 için daha zorlayıcı gözüktüler.

Brozek kardeşlere ayrı bir paragraf açmak lazım tabi. Maçın ben ilk yarısının ortalarına kadar hangisi forvetti hangisinin kaşları alınmıştı, ikisi de oynuyor mu gibi sorularla uğraşırken birbirlerine attıkları şık paslarla kendilerini belli etmeye başladılar. Özellikle Pawel için biraz daha sivrildi diyebiliriz. Teofilo'nun biraz daha güçlüsü ve süratlisi gibi geldi, ama gol vuruşlarını henüz göremedik tabi. Sürati, top saklaması, driplingi, şut özelliği ve güçlü oluşu gibi artıları bizim ligimizde onu faydalı bir oyuncu haline getirecektir. Kardeşinin de benzer özelliklerini ve kardeş uyumlarını düşünürsek şimdilik olumlu transfer notu verebiliriz sanırım.

Beşiktaş'ın oyuncularına baktığımız zaman, ilk göze çarpan isimler tabiki bugün stadın dolmasını da sağlayan Guti, Quaresma, Simao, Almeida ve Fernandes. Lig kalitesinin ne kadar üzerinde olduklarını her hareketleriyle ve paslarıyla gösteriyorlar. Bu yıl içerisinde Trabzonspor defansının bu kadar zorlandığı bir başka maç ben hatırlamıyorum.

Guti'nin pasları her zamanki gibi futbol izleyicisini mest edecek cinstendi, Simao'nun takımın sürükleyici hücum gücü olması, Almeida'nın forvetteki dominasyonu ve Quaresma'nın bunların üzerinde bir krema misali oyunu sanırım Beşiktaş taraftarlarına zevk vermiştir. Quaresma'nın golünde gerçekten Onur'un yapabileceği hiç bir şey yoktu. Fernandes'in ve Simao'nun şutlarında ise Onur fark olmasını önleyen isim olarak göze çarptı ve Trabzonspor kalesinde artık iyice kalıcı olduğunu gösterdi. İnsan Onur'a baktıkça maşallah demekten kendini alamıyor, nazar değmez inşallah.. Milli takımda da eldivenleri her an Volkan'dan alabilir..

Maça gelirsek ilk yarı seyirci avantajı ve rakibin as oyuncularının olmamasının da etkisiyle Beşiktaş taraftarlarının izlemek istediği bir Beşiktaş vardı maçta.. Karşılarında Ferhat ve Tayfun'u bulan Simao ve Quaresma, Guti önderliğinde sağlı sollu gelmeye başladılar. Kanat değiştirmeler, hareketli hücum varyasyonları, şık paslar driplingler derken maç bir anda 2-0 oldu. Gollerin ikisi için de çok şıktı diyebiliriz, ustalık işi..

İkinci yarının başı ise çok ilginçti. Nerdeyse, ilk yarıyı 2-0 önde tamamlayan Beşiktaş, ikinci yarıya 2-2 berabere başlayacaktı, eğer Pawel'in kafa vuruşu direkten dönmeseydi, maç çok farklı seyrederdi o zaman.. 2-1 olduktan sonra maç daha ortada geçti diyebiliriz. Trabzonspor beraberliği yakalayabilecek pozisyonu özellikle Alanzinho ile harcarken, Alanzinho tek başına maç çevirebilecek oyuncu olma fırsatını da kaçırmış oldu. Öte yandan Onur ise maçın kopmasını engelleyen oyuncu olarak Beşiktaş'ın şutlarına geçit vermedi.

Maçın genelindeki futbola baktığımız zaman ise Türkiye Ligi standartlarının üzerinde bir futbol görüyoruz. Herşeyden önce tempolu bir maç oldu. Bol paslar, süratli oyuncular, şık hareketler, taktik mücadele, sürekli hücumu düşünen takımlar ve skor itibariyle de heyecan gelince izlemek istediğimiz bir maç oldu. Gollerdekı ustalık işi gerektiren şık hareketler ise maçın doruk anlarıydı. Simao'nun driplingi, Almeida'nın usta dokunuşu, Quaresma'nın şutu, Pawel'in pası, Alanzinho'nun bitiriciliği her maçta görebileceğimiz hareketler değildi..

Shuster artık Türkiye'de oynanan her maçta 1960 model futbol oynanmadığını görmüştür, zira La Liga'da oynanan her maçtada Total Futbol oynanmıyor.. Ayrıca, Trabzonspor'un rotasyonunu, her iki kupada da iddaası olmadığı için anlayamamış olabilir..

Sonuçta bence erken final olan bu maçta Beşiktaş yoluna devam eden takım oldu. Geriye kalan takımlar içinde iddaalı olarak adlandırabileceğimiz bir tek Beşiktaş ve Galatasaray kaldı diyebiliriz.. Her iki takımda kupaya asılacaktır, diğer takımlar pek sürpriz yapabilecek kalibrede gözükmüyorlar ama her şey olabilir tabiki..

Trabzonspor ise asıl hedefi olan ligdeki belirleyici maçlarından birini oynayacak Pazar günü Kadıköy'de.. Galibiyet çok şey demek Trabzonspor için, puan kaybı ise bundan sonrası için daha fazla ciddiyet anlamına gelecek...

23 Ocak 2011 Pazar

Trabzonspor 1 Ankaragücü 1


Çok fazla birşey yazmıycam, Trabzonspor için tek kelimeyle "gereksiz" bir puan kaybı oldu diyebiliriz. Ama ilk yarıdaki iyi gidiş bozuldu, veya takım şampiyonluk havasına girdi gevşedi demekte skor yorumculuğu olur. Trabzonspor yine ilk yarıdaki maçlarda olduğu gibi istekli ve baskılı oynadı, yine birçok pozisyona girdi.. Ama işte, Fatih Tekke'nin gidişinden beri zaman zaman ortaya çıkan "son vuruş yetersizliği" yine puanlara mal oldu.. Biraz ilk yarıdaki Trabzonspor-Eskişehirspor maçına benzedi bu açıdan..

Ama şunu da not olarak düşmek gerekir.. Her ne kadar oyunu domine etmiş ve birçok pozisyon bulmuş olsada Trabzonspor, sezon başındaki o total futbolundan da uzaklaşmaya devam ettiğini gördük. Bu ilk yarının son 1 ayında başlamıştı, ikinci yarıda da devam ettiğini görüyoruz.. Sezon başında Liverpool maçlarında ve ligin ilk 10 haftasındaki maçlarındaki bol paslı, tempolu ve daha çok ısıran oyun tarzı, küçük Barcelona oyunları artık yok, bu da ligin genel gidişatı açısından dikkat edilmesi gereken bir durum..

Haftaya büyük maç, Fenerbahçe Trabzonspor.. Bakalım neler olacak.. Merakla ve de heyecanla bekliyoruz..

17 Ocak 2011 Pazartesi

Trabzonspor Dergi

Bu ay blogumuz Trabzonspor dergisinde kendisine minik de olsa bir yer bulmuş :)


Derginin sanalalem sayfasını hazırlayan Tanju'ya da burdan ayrıca teşekkür ederiz..

16 Ocak 2011 Pazar

Protesto, Öyargı, Saygısızlık ve Haksızlık

Türkiye-Rusya basketbol maçında da benzer bir tepki olmuştu Başbakan'a karşı, şurda yazmıştık zaten..



Bu tip protestoları anlamlandırmakta zorlanıyorum.. Misal bir nükleer santral açılışında yuhalanma olsa dersinizki nükleer'e karşı bir tepki var.. Ne biliyim Karadeniz sahil yolunun açılışı protesto edilse deriz ki herhalde Karadeniz sahilleri gitti bu eleştiriliyor.. Ya da özelleştirmeyle ilgili birşeyi protesto olsa ona göre düşünürüz..

Ama Galatasaray stadının açılışında Başbakan protesto ediliyorsa nedir anlatmak istenilen ? Galatasaray stadını mı protesto ediyorsunuz ? Neden Ali Sami Yen yıkılıyor diye mi ? Yoksa neden Trabzon'a stad yapılmıyor, bu mu protesto ediliyor ? Orda bir açılış var, adam stad açıyor, siz adamı yuhalıyorsunuz.. Sebep ? Adamın yaptıkları değil, adamın kendisi..

Şimdi, Başbakan'ın icraatlerini değil kendisini protesto ediyosanız bunun adı önyargıdır.. İnsanlar değil yaptıkları eleştirilmelidir.. Ama yok ben direk insanı eleştiriyorum sana ne diye de ısrar ediyorsanız, son seçimde oyların yarısını almış (muhtemelen bu seçimde de alacak) birisini protesto ederek aslında Türk Halk'ının demokratik iradesini protesto ediyorsunuz demektir..

Başlıktaki haksızlık mı ? O da Trabzon'a yapılan haksızlık.. Ama işte herşeyin bir karşılığı var, görüyorsunuz dünya ne kadar adil... Trabzon'u Avrupa 2016 Futbol Şampiyonasına aday göstermezseniz, hakettiği stadı yapmamak için oyalarsanız Trabzon'a haksızlık yapmış olursunuz.. Karşılığını da açılışını yapmak için gittiğiniz stadda size haksızlık yapılarak görmüş olursunuz..

Not : Stad çok güzel olmuş.. Bir Trabzonspor taraftarı olarak, Şükrü Saraçoğlu'ndan ve Kayseri Kadir Has'dan sonra Türkiye'de kıskandığım üç staddan biri oldu diyebilirim..

11 Ocak 2011 Salı

Zorlu Kupa Virajı sonucu : Yedekler yetersiz..

Konya Torku Şekerspor 1 Trabzonspor 3



İlk yarı boyunca keyifle izlediğimiz Trabzonspor’dan çok farklı bir Trabzonspor izledik bugün Konya Torku Şekerspor karşısında.. Neydi alışık olduğumuz ve keyifle izlediğimiz Trabzonspor.. Bol paslı, tempolu ve prese dayalı bir şekilde, ayağa oynayarak oyunu domine eden bir Trabzonspor’du.. Bu oyunun sahadaki liderleri Colman-Selçuk olmayınca ise karşımıza uzun paslar yapan ve kanatlardan bindirmeye çalışan bir Trabzonspor çıktı..


Muhtemelen ilk yarıdaki 17 maçta yapılan uzun pasların toplamından daha fazla uzun pası bu maçta gördük. Bu noktada Tolga’ya ayrı bir parantez açmak istiyorum, bir kalecinin görevi sadece top kurtarmak değil aynı zamanda kurtardığı topu düzgün bir şekilde oyuna sokmak olduğunu Tolga’ya birinin anlatması lazım. Degaj adı altında, eline geçen topları taaa rakip kalenin oraya bilinçsizce göndermek, en yalın haliyle gereksiz top kaybı yapmaktır..

Takımın çehresinin bir anda bu kadar değişmesi, Colman-Selçuk ikilisinin takım için önemini bir kez daha göstermiş oldu.. Bunun da ötesinde, Ceyhun, Sezer ve Barış’ın Colman ve Selçuk’a alternatif olamayacaklarını da gördük.. Ne Sezer’in, ne Barış’ın ne de Ceyhun’un takımın pas trafiğine şekil verebildiğini gördük ki, şu anda Trabzonspor için en büyük handikap bu durum.. Yani Colman ve Selçuk’un alternatifinin olmayışları..

Tabi burda Konya Torku Şekerspor’un da hakkını yememek lazım.. Çok iyi futbol oynadılar, Beşiktaş karşısında da iyi oynamışlardı.. Bugün, oyunun birçok bölümünde Trabzonspor’dan daha iyiydiler diyebiliriz.. Bugün STSL’de dahi birçok takım böyle oynayamıyor, adamlar bildiğiniz modern futbol oynuyorlar.. Hızlı ve ayağa bol paslı bir oyun oynamaya çalışıyorlar.. Hücum yaparken geniş alan kullanırken, defans yaparken de alan daraltmaya çalıştıklarını görüyoruz.. Defansı önde kurmak, presi ilerde başlatmak ve oyunun yönünü aniden değiştirmek gibi (Shuster’i de etkileyen) organizasyonlar gördük.. Bunları bu derece bilinçli bir şekilde yapan bir takımın 2. ligde olması şaşırtıcı, seneye Bank Asya’da görebiliriz Konya Torku Şekerspor’u.. Cafercan ise Süper Lig standartlarında bir oyuncu olduğunu gösterdi ayrıca..

Trabzonspor’un bireysel performanslarına gelirsek, maçın en iyisi Burak’tan başlamak istiyorum.. Muhtemelen Yattara’ya atmadığı paslardan dolayı takımda en çok kulağı çınlayan oyuncusu olmuştur, ama bir gol, bir asist, bir direkten dönen topla ve birçok pozisyonun içinde olması açısından maçı en çok yaşayan oyuncuydu benim gözümde.. Yattara’ya atılmayan pasların üzerinde çok durulmaması lazım, bugün bu maç Trabzon’da oynanmış olsaydı muhtemelen Burak'ı demoralize etmekten başka bir işe yaramayacak ciddi protestolar alacaktı Burak.. Ama taraftarın da Burak’ın oyun stilinin bu olduğunu anlaması gerekir.. Bugün işler iyi giderken ve Burak bu kadar iyi oynarken bu tepkiler geliyorsa, yarın işler kötü giderken vay Burak’ın haline.. Bugün bence maçın adamıydı..

Yattara’ya gelirsek, her ne kadar çok eleştirilsede ben her zaman oynamak istediğine ve samimiyetine inanmışımdır Yattara’nın.. Yattara için istikrarsız denir ama yaşadığı sakatlıklar hep ya darbe sakatlığı ya da kötü zemin sakatlıklarıydı, yani yapabileceği birşey yoktu.. Sağlıklı olduğu zaman ise ne kadar istekli olduğunu gördük bugün.. Bu maçta bile, üst seviyede konsantrasyonla defansa da yardımcı olarak ve sürekli oyunun içinde olarak ne kadar oynamak istediğini ve oynarsa faydalı olabileceğini göstermiş oldu.. Attığı gol ise kalitesine yakışan cinstendi.. Yattara için, M.Çakır ve Brozek kardeşlerden sonra takımın bir diğer yeni transferi diyebiliriz..

M.Çakır demişken.. sanırım topa bir kez dokundu ve Trabzonspor’a şampiyonluk yarışında ne kadar faydalı olabileceğini gösterdi.. Tek dokunuşla.. İşte doğru transfer..

Yeni transfer demişken.. Glowacki’yi de bir başka yeni transfer olarak değerlendirmekte fayda var.. Bugün takımın tek yabancısı olan Glowacki, ikinci yarı defansın önemli bir oyuncusu olacak sakatlık yaşamazsa..

Engin, Umut ve Giray standartlarını koruyan isimlerdi.. Özellikle Engin ilk golde verdiği pasta, forvet arkası pozisyon için alternatif olabileceğini gösterdi.. Tolga, Ferhat, Sezer, Barış, Tayfun ve Ceyhun ise verilen şansı iyi kullanamayan oyunculardı.. Özellikle Sezer ve Ferhat sanırım bu seviyeyi kaldıramayacak ve seneye kadroda göremeyebiliriz..

Son söz olarak, bu maçta olmayan Brozek kardeşler, Jaja, Colman, Alanzinho, Selçuk ve Egemen gibi as oyuncuları düşününce, Şenol Hoca'ya kadro kurmak konusunda kolay gelsin diyorum..

Yeni transferlerle ikinci yarı başlarken..

TRABZONSPOR

Kağıt üzerinde yeni transferler Brozek kardeşler ve M.Çakır ama pratikte Glowacki, Yattara ve hatta Tayfun'u da yeni transfer olarak görebiliriz. Hatta bir de orta sahaya takviye düşünülüyor, o da gelirse ilk yarıda 42 puan kadroya 7 kaliteli takviye yapıldı diye bakabiliriz bu duruma...



Bunun adı geçmişten ders almaktır, çok yaklaşılan şampiyonluğu riske atmamaktır, önümüzdeki yılın geniş kadrosunu kurmaktır.. Alanzinho, Jaja ve Yattara gibi oyuncuların keyfi performanslarına bağlı kalmamaktır.. Şampiyonluk yarışında rakiplerinden önde olan Trabzpnspor yaptığı transferlerle de şampiyonluğu rakiplerinden daha fazla istediğini göstermiş oldu..

Kadro biraz şişti gibi gözüksede aslıdna öyle değil.. Trabzonspor'un dar kadrosu ilk yarıda çok fazla sakatlık ve ceza problemi yaşanmadığı için sırıtmamıştı, ama ikinci yarıda bunun böyle olmayacağının garanitisi yok sonuçta.. Şampiyonluk yarışı için ideal bir kadro yapısına kavuşulmuş oldu bu son transferlerle..

Transferlere gelirsek, M.Çakır kimin aklına geldiyse helal olsun demek istiyorum.. Ankaraspor, Ankaragücü, Gökçek'ler tantanası içinde adam resmen unutulmuştu, futbol hayatı araya kaynayacaktı.. Yaş olarak da çok olgun bir çağında olan M.Çakır, formda bir takımın içimde çok faydalı olacaktır. Kanattan ikinci forvet gibi oynama özelliği onu Burak ve Engin ile rotasyona sokacaktır..

Brozek kardeşleri ise herkes gibi bizde merakla bekliyoruz.. Uyum sorunu fazla yaşamayacaklarını tahmin ettiğimiz kardeşler bakalım Arçil-Şota gibi iz bırakabilecekler mi ? ya da Szymek, Cyzio ve Glowacki gibi önceki Polonyalı oyuncuların çizgisinden devam edebilecekler mi ?

Trabzonspor'un transfer çalışmaları hakkında son bir not olarak ben Gökdeniz'i eklemek istiyorum.. Gökdeniz konusunda bir çalışma var mı bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla Mayıs gibi sözleşmesi bitiyor ve boşa çıkıyor. Bugünlerde 30 yaşında olan Gökdeniz, neden seneye şampiyonlar liginde Trabzonspor'la oynamasın, acaba yönetimin bu konu hakkında bir düşüncesi var mı çok merak ediyorum...


BURSASPOR

Futbolda transfer kadar takım olmak da çok önemlidir, zaten Bursaspor'un geçen yılki şampiyonluğunu kadro yapısıyla açıklamak mümkün değil.. Geçen yıl devre arasında transfer yapmak yerine önceliği oyuncuların ödemelerine vermişlerdi, ve takım uyumunu arttırarak hedefe ulaşmışlardı.. Bu yıl da, her ne kadar sezon başı transferlerinden çok verim alamamış olsalarda, geçen yıldan gelen uyum ve takım oyunları sayesinde yarışın içindeler, hatta geçen yıldan daha başarılılar puan olarak..

Anladığım kadarıyla devra arasında takviye yapmak istediler ama sezon başı hatalarının da etkisiyle yoğurdu üfleyerek yiyorlar ve sonuçta şu ana kadar bir ses çıkmadı. Bursaspor'un transfer yapamamasını ben bir dezavantaj olarak görmüyorum açıkcası, ilk yarıda oynadıkları oyunu devam ettirirlerse yine şampiyonluk yarışını sonuna kadar kovalayacaklardır..


FENERBAHÇE

Gerçekten de anlamakta zorlandığım bir yönetim yapısına sahipler. Açıkcası Galatasaray'dan bile kötü yönetiliyor (sportif olarak), en azından Galatasary yalan yanlış da olsa birşeyler yapmaya çalışıyor, Fenerbahçe onu da yapmıyor.. Bazen bir Trabzonspor taraftarı olarak düşünüyorumda, iyiki Feberbahçe'nin başında Aziz Yıldırım var. Ya futboldan anlayan biri olsaydı, bu kadar maddi imkanla Fenerbahçe'yi uçururdu diye korkmuyor değilim.. Fenerbahçe'li arkadaşlar lütfen kızmasınlar ama durum bu, eğer bu kadar maddi imkan başkasının elinde olsa fenerbahçe çok farklı hedeflere koşuyor olabilirdi bugün..

Takım şampiyonluk yarışı veriyor, liderin 9 puan gerisindeler, eksik yerler belli, takviye lazıma ama takviye yapmak bir yana, eldekileri gönderiyorlar. Bu duruma anlam veremiyorum, üstelik takımın yarısı da sakat..

Forvet konusuna bakalım mesela, tamam Gökhan Ünal ve Kazım oynamıyorlardı belki ama bu ikisi gittikten sonra elde forvet olarak sadece Niang ve Semih'in kaldığının kimse farkında değil mi? Hadi kimse farkında değil, idmanlarda çift kale maçlarda da mı farkedilmiyor ? As takımda Niang diğerinde Semih, biri sakatlanınca ne oluyor ? Yedekler forvetsiz mi oynuyor ? Ha pardon, Guiza var di mi.. unutmuşum..

Ben açıkcası hala bir transfer bekliyorum Fenerbahçe'den, özellikle de forvet transferi, bu kadar da plansız olacaklarını tahmin etmiyorum.. Ama transfer bugün bile gelse, artık geç kalındı..

Fenerbahçe bu yıl ligi 3. veya 4. sırada bitirecek gibi.. Burda Fenerbahçe için önemli olan soru, bu sonucun faturası Aykut Kocaman'a mı kesilecek yoksa ezber mi bozulacak..? Eğer Aziz Yıldırım'ın büyük hedefleri varsa ve cesareti de varsa ligi 4. bitiren Aykut Kocaman'ın arkasında durur.. Önemli olan zaten bu durumda hocaya destek olmak, yoksa şampiyon olunurken herkes destek olur..


BEŞİKTAŞ
Beşiktaş son bir yıldır, önceki yıllardaki transfer hatalarının günahını çıkartmak istercesine çok doğru transferler yapıyor. Sadece Beşiktaş için değil Türkiye'de de yıllardır pek görülmeyen kalitede transferler. Beşiktaş'ı Katar'a çevirdi eleştirilerine de katılmıyorum, zira gelen futbolcular Katar'a giden oyuncuların profilinden şimdilik çok uzak oyuncular, kariyerlerinde zirvede olan oyuncular. Simao geçen yıl takımını UEFA şampiyonluğuna sürükleyen Aguero ve Forlan ile birlikte üç oyuncudan biriyken Almeida'nın ismi bugün Real Madrid ile anılabiliyor.. Fernandes ise hala kariyer patlaması beklenentisi olan bir oyuncu..


Ayrıca Beşiktaş'ın Portekiz'li transferlerini sadece "yıldız oyuncu transferi" olarak değerlendirmek de yanlış olur, yıldız olmanın ötesinde bir "planlama" kapsamında yapılmış olmaları da bu transferleri ayrı bir yere koyuyor... Nedir bu planlama derseniz, önümüzdeki yılın planlaması diyebiliriz..

Bu açıdan tüm bu transferleri biraz da önümüzdeki yılın transferi olarak değerlendirmek lazım. Nasıl geçen yıl bu zamanlarda Burak'ı ısrarla isteyen Şenol Güneş, bu yılı planladıysa, Beşiktaş'ta bu transferlerle önümüzdeki seneyi planlıyor. Şampiyonluk yarışının gerisinde kalmakla beraber, Avrupa Kupalarından uzak kalmamaları çok önemli tabiki, ama hedef bu yıl şampiyonluk değil, beklentilerin buna göre ayarlanması çok önemli.

Eğer Shuster'e ve kadroya yeterli sabır gösterilirse, 2-3 yıl gibi, çok başarılı sonuçlar gelebilir.. Ama bugün için kimse başarı beklemesin açıkcası.. UEFA kupası fazlasıyla hayal.. Rakiplere bağlı olarak belki çeyrek final zorlanabilir, ama takım belli bir uyumu yakalamadın UEFA'da çeyrek final seviyesini geçmek çok zor..

Eğer uyum süreci başarılı olursa, önümüzdeki sezon yarışta oldukça iddaalı bir Beşiktaş olacak karşımızda.. Ama yok uyum süreci sıkıntılı geçerse veya uzarsa, Shuster'e ve takıma yeterli sabır gösterilmezse, alınacak 3-4 başarısız sonuçta yönetimin faturayı hocaya veya oyuncualra kesmesi, bir çuval inciri berbad eder...

Beşiktaş olarak son bir not da yerli oyuncular için düşmek lazım. Yabancı oyuncuların kalitesinin yanında yerli oyuncular çok sırıtıyor, bu da bir gerçek. Eğer yerli oyuncu kalitesini arttıramazsa Beşiktaş, yine bir çuval incir berbad olabilir.. Bu açıdan Sezer Öztürk gibi oyuncuların transferlerine daha çok önem vermeliler.. Yoksa önümüzdeki yıl, Quaresma'nın arkasına 38 yaşındaki İbrahim Üzülmez'i veya genç İsmail'i koyarak bir yere varılamaz..


GALATASARAY

Sonuçta büyük ve güzide bir kulübümüze ligdeki konumundan dolayı değinmeden geçmek ayıp olur.. Kısa kısa notlar olarak geçmek istiyorum..

Galatasaray tarihinin en kötü sezonunu yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek.. Üzgünüm..

Galatasaray yönetiminin günü kurtarmak yerine artık uzun vadeli planlar yapması ve Hagi-Tugay ikilisinin arkasında durması gerekiyor. Başarısızlıklarda dahi (ki ikinci yarı çok başarısız sonuçlar gelecek gibi) destek olunmalı.. ve hatta, Hagi-Tugay ayrılmak isteseler dahi izin vermemeli.. Radikal olunmadığı sürece Galatasaray'ın işi zor..

Tamamen önümüzdeki senelerin kadrosu oluşturulmaya çalışılmalı. Arda-Baros-Kewel-Servet-Neil-Cana-Pino-Kazım gibi oyuncuların etrafına iskelet kurulmalı..

Yeni stadın vereceği maddi-manevi hava iyi değerlendirilmeli..

Kazım ne olursa olsun iyi bir transfer, ve Galatasaray taraftarını (Kazım'ı sevmeyenleri) çok mahçup edecek.. Doğru motivasyonla çok şeyler yapabilecek bir oyuncu..

Galatasaray'ın önümüzdeki 2-3 yılda şampiyonluk görmesi çok zor, o yüzden bu süreçteki camia tepkileri ve refleksleri Galatasaray'ın yönünü çizecek.. Trabzonspor camiasının yanlış tercihleri ve arayışları, 26 yıldır gelmeyen şampiyonlukla sonuçlandı, bunu unutmamak lazım..