29 Nisan 2010 Perşembe

Bu nasıl bir maytap geçmedir..



Ne diyor acaba.. ?

JM - Genç Naber ?
JG - Yaw bi git işine Jose..
JM - Boşuna debelenme Pep.. Hiç şansın yok..
Ibra - Tamam hocam kaleyi gördüm mü vuruyom..

Barca 1 Inter 0, Hiddink'in yapamadığını Murinho yaptı...



Hayatımda sanırım ilk kez Trabzonspor ve Milli Takımımız dışında bir takım gol attı diye sevindım, dün 85. Dakikada Pique golu attığı zaman. Gol diye yerimden fırladım. Daha doğrusu fırladık arkadaşlarla beraber. Bojan ikinci golu attığında da fırladık ama sevincimiz kursağımızda kaldı.. (Şimdi hatırladım, geçen yılki Chelsea maçının sonunda Iniesta’nın golüne de sevinmiştim)


Sonra kendimi kötü hissettim ama... Trabzonspor dışında bir takım için sevinmiştim... İnsanın sevgilisini aldatması gibi birşey bu.. Trabzonspor’dan özür dileyip kendimi affettirmek isteği oluştu içimde.. En kısa zamanda Trabzon’a gittiğimde kendime 2 forma alıp affettirmeye çalışacam artık, ne yapıyım. Umarim affeder.. Aşk herşeyi affeder mi ? Sonuçta anlık birşeydi Pique’nin golüne sevinmem..

Maça gelirsek o kadar çok şey varki maçı güzel kılan.. Hangisinden başlasak.. Maçtan keyif alma tatmini yaşadım resmen.. Evet, Barcelona beklediğimiz gibi oynamadı belki çok pozisyonlu ve gollü bir maçta olmadı ama ben maçın her saniyesinden keyif aldım diyebilirim.. Hatta maç bittikten sonra bile keyif almaya devam ettim.. Güzel bir yemeğin ağızda bıraktığı tad gibi...



Herşeyden önce 100bin kişinin Nou Camp’ta oluşturduğu ambians nefis.. Televizyonun sesini de açınca ayrı bir havaya giriyorsunuz.. Sahada Inter’li oyuncuların soğukkanlılıkları.. Barcelona’lı oyuncuların motivasyonları.. Kenarda Murinho ve Guardiola gibi CL Kupası sahibi iki karizmatik hocanın gayet karizmatik duruşları .. İkisinin de giyimlerine önem vermeleri ve kendi tarzlarının olması ise ayrı bir güzel nokta..

Barcelona her zamanki bildiğimiz bol paslı ve oyunu domine eden futbolunu oynarken, Inter geçen sene Chelsea’nın yapmaya çalışıtığını yaparak, alan daraltıp 0-0’a yatmaya çalıştı.. Beklenen de buydu aslında ama bir anda Motta kırmızı kart görünce dengeler iyice Barca’nın tarafına kaydı.. Ama o sırada Murinho kendinden emin bir şekilde dalga geçer gibi gülüyordu.. Bu adam “special one” değil de başka ne ? Finalde eski hocası Van Gaal’ı de alt etmeyi başarmak şu anda onun tek motivasyonu olsa gerek.. Yoksa biliyorsunuz CL Kupasını aldı zaten daha önce, çok umrunda olduğunu sanmıyorum.. Ama Luis Van Gaal tabi o kadar kolay lokma olmayacak finalde.. Heleki Ribery’nin cezası kalkarsa, Ribery-Robben ikilisini bakalım nasıl durduracak Murinho...

Neyse, maça dönelim.. Kırmızı kartı da gördükten sonra, Inter iyice Çanakkale geçilmez’e döndü... Barca karşısında bunu yapmak kolay birşey değil. Geçen sene bunu Chelsea başarmıştı, ondan sonra bunu başaran pek çıkmamıştıki, bunu 10 kişi denemeye başladı Inter, başla çaresi de yoktu zaten.. Ve başardılar da bunu.. Son 10 dakikaya kadar resmen doğru dürüst pozisyon vermediler..

Barcelona top ayağında, bir o kanata, bir bu kanata, bir ortaya döndü durdu, ama içeri giremedi... Lucio, Chivu ve Samuel içeriyi kapattı.. Önde Snejder, Motta ve kenarlarda Maicon Eto’o Barca’lılara izin vermedi..



Benim ilgincime giden ise Inter defansının iyice geriye yaslanması ve maçı 30m’e kadar sıkıştırmasıdır.. Hani Türkiye’de olurya, büyük takımla küçük takım oynar, maç berabere devam eder, küçük takım oyuncuları da ister istemez geri yaslanır, küçük takımın hocası da (genelde Yılmaz Vural’dır bu) defans oyuncularına geri yaslanmayın ileri çıkın der, ve o sırada uzun bir top şişer ver karambolde gol olur, ve küçük takım hocası oyuncularına isyan eder. Maç sonunda da Yılmaz Vural oyuncularına kızar çok geri yaslandılar diye.. Büyük balık küçük balığı yemiştir her zamanki gibi..

Ben de bu işin doğrusunu böyle sanıyordum.. Gol yemek istemiyorsan geri yaslanmıycaksın, defansını önde kuracaksın.. Şimdi bu işin doğrusu geri yaslanmamaksa akşam Inter neden geri yaslandı peki ? Hemde kalenini içine kadar girdi ve maçı 30m’e indirdi.. Ama buna rağmen pozisyon da vermedi son 10 dakikaya kadar.. Teknik direktörlerin üzerinde düşünmesi ve yeni çıkarımlar yapması gereken bir maç oldu kesinlikle..



Neden Barca oyunu 30m’de Inter kalesinde oynamasına rağmen, ve topa sürekli sahip olmasına rağmen pozisyon bile üretemedi ?
Nasıl Inter geriye bu kadar yaslanmasına rağmen pozisyon bile vermedi ?

Tabi oyun ilerledikçe Guardiola’nın B planı icat etme çabaları başladı.. Zlatan’ın çıkması hata gibi gözükebilir ama Zlatan’ı hava toplarıyla besleyemediğiniz zaman, daha doğrusu Samuel ve Lucio buna fırsat vermediği zaman Bojan’ı denemek isteyebilirsiniz, nitekim iki net pozisyona girdi Bojan.. Birincisini çok şanssız bir şekilde kaçırdı, ikincisini gol yaptı ama hakem vermedi.. Maçın sonlarına doğru artık Pique forvet pozisyonuna geçti C Planı olarak..



Sonra gol geldi tabi maçın 86. dakikasında... Hem de ne gol.. Bir stoper düşününki, böyle kritik bir maçta, böyle bir dakikada hem soğukkanlı olacak hem de teknik olacakki, kaleciyle karşı karşıya kalmasına rağmen topu çekecek dönecek vesaire.. Utanmasa Zidan dönüşü yapacak orda... Ve bunu yapan bir stoper.. Sonra bir anda Umut Bulut geliyor aklıma (acaba izlemiş midir maçı ?), bırakın Umut’un böyle bir hareket yapması, aklından bile geçirmesi mümkün mü ? Sadece Umut mu ? Türkiye’deki çoğu forvet gözünü kapatıp abanır kalecinin üzerine.. Bildiğiniz abanır...

Bizim stoperler 3 metreye pas atamıyor, elalemin stoperi rakip ceza sahası içinde neler yapıyor.. Tamam Pique’yi bizim oyuncularla karşılaştırmak biraz haksızlık ama bizim futbolcuların da kendilerini sorgulaması lazım biraz.. Akşamki maçı defalarca izleyip, hem takım oyunları olarak, hemde bireysel oyunlar olarak anlamaya çalışmaları lazım kesinlikle...

Ve son düdük.. İnsan inanamıyor.. Barcelona elendi.. Finalde yoklar.. Oysa onbinlerce Katalan Madrid meydanında kutlamak için can atıyorlardı Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğunu.. Barcelona finalde Madrid’in soyunma odasını istiyordu.. Madrid’liler için kabus yaklaşıyordu.. Ama olmadı.. Madrid’liler derin bir “Oh” çekmiştir herhalde ... Futbolda son 10 yılın iki rüya takımından biri (diğeri de Rijkaard’ın Barca’sıydı) elendi..

Ve maçın kahramanı.. Special One... J.Murinho.. Maçın sonundaki yüz ifadesi çok şey anlatıyor.. Tüm tribünleri karşısına alıp “nasıl koydum çocuğu ?” hareketi yapmak, hemde bunu 100bin taraftarın önünde yapmak nası bir ego tatmini, nasıl bir orgazmdır. Bunu ilerde torunlarına anlatsa, “Jose Dedem gene sallamaya başladı işkembe-i kübradan, biz de abartıyoz ama o kadar da değil” der torunlar, ama neyseki TV var, görüntüler ortada.. Yoksa kimse inanmaz. Adamın kariyeri resmen rüya gibi.. Ama tesadüf değil bu kadar başarı ve aldığı paralar.. Chelsea şu adamı bıraktı ya anlamak mümkün değil...



Tabi Inter’liler sahada sevinirken Barca’lıların fıskiyeleri açması da ayrı bir enstantane oldu.. Koskoca rüya takım bu hallere mi düşecekti..? Real Madrid’in şampiyonluğunu alkışlamış bir takıma bu yakışmadı, evet alışık değiller elenmeye ama yenilmeyi de hazmetmek büyüklüktür.. Ama Inter’de öyle bir sevindiki, şampiyon olsalar bu kadar sevinmezler herhalde...



Sıra geldi finale.. Müthiş bir final olacağını düşünüyorum.. Bayern vs Inter.. Van Gaal vs Murinho, Usta vs Çırak (bilmeyenler için, Van Gaal Barcelona’yı çalıştırırken zamanında yardımcısı Murinho idi), Ribery-Robben vs Eto’o-Snejder.. Almanlar İtalyanlara karşı.. Lucio eski takımına karşı.. Hamit, Yıldıray’dan sonra finalde oynayan ikinci Türk olacak.. Bakalım 22 Mayıs’ta neler olacak...


27 Nisan 2010 Salı

Maçın adamı yine Umut.. Es-Es 1 Trabzonspor 0


Maçta sevindiğim şey, haftaya Umut’un oynamayacak olması.. Umut’un gördüğü kart o kadar salakça görülmüş bir kart olmasına rağmen, ve onun yüzünden Trabzonspor yenilmiş olmasına rağmen Umut’a bir Trabzonspor’lu olarak kızmıyorum.. Çünkü haftaya oynamayacak ve bu çok nadir olan çok değerli birşey bir Trabzonspor taraftarı için.. Bu öyle birşeyki, örneğin bu yıl Umut’un oynamadığı maç yok. Son yıllarda Umut’un oynamadığı maç sayısı üçü beşi geçmez zaten.. Çok nadir olan açıklanamayan bir doğa olayı gibi..


Maça gelince, tamam 10 kişi kalmış olabilirsiniz.. Ama 10 kişi kalmış olmak demek, yenilmemeye oynamak mıdır ? 10 kişi kalan bir takımın maç kazanma şansı hiç yok mudur ? Takımın 10 kişi kalması tüm takımın inancını götürmüş resmen.. Nerde takım ruhu ? Nerde isyan ? Nerde “biz on kişi de rakibe kök söktürürüz” inancı.. Trabzon ruhu budur aslında.. İsyan yani.. Zamanında 3 İstanbul takımına karşı alınan şampiyonluklarda da bu isyan vardı. Eşit şartlarda yarışmasakda kazanabiliriz isyanı.. İşte Umut’un kırmızı kartından sonra olması gereken bu isyan yoktu.. Trabzonspor’un en büyük sorunu budur. Ve Bursaspor’da olan da bu isyan ruhudur işte.. Bu yıl geriye düştükleri pek çok maçta Sercan ve Volkan’ın isyanları bugün Bursaspor’u bu noktaya getirdi.. Bursaspor’un başarısının cevabı da budur..

Eskişehirspor haklı bir galibiyet aldı. Güzel oynadılar, galibiyet için herşeyi denediler ve son dakika da olsa hakettikleri üç puanı aldılar. Alakasız pozisyonlara penaltı diye isyan etmeleri komikti. Giray’ın ellerini arkada birleştirdiği pozisyonda (daha neresine soksun ellerini ?) Rıza Çalımbay’ın isyan etmesi, hakeme bela okuması (görüntülerden belli) çok vahim. Demek Rıza Çalımbay oyunun stresi içinde kayboluyor, maça bir taraftar gibi bakıyor, bilinçli bir şekilde maçı izleyemiyor. Rıza Çalımbay’ın ben hangi psikolojiyle taktik müdahaleler yaptığını çok merak ediyorum, ki Eskişehirspor kendisiyle sözleşmeyi uzatmışta.. Türkiye’de yeni nesil hocalara (benim oyunculuk dönemlerini hatırladıklarıma) fazla değer veriliyor. Evet, bazıları bunu hakediyor (Ertuğrul, Şifo Mehmet gibi) ama bazıları da haketmiyor (Tolunay, Rıza gibi) malesef.. Rıza Çalımbay ile Eskişehirspor en fazla bu kadar olur... Devlet desteği çekilince de ne kadar ayakta kalır Es-Es bilemiyorum.. Oysa futbol kültürü olan, renkli tribünleri olan, Süper Ligde üst sıraları zorlaması gereken bir kulüp. Bir de yeni bir stadyumu hakeden bir kulüp, an azından onlara yapacaklar.. Bize yapan da yok..

Onur için birşeyler yazmadan olmaz tabi bu maçta.. Çok şık kurtarışlarından ziyade, kendine güveni ve ne yaptığını bilen hareketleri beni çok mutlu etti. Maça da en çok isyan eden yine Onur’du.. Sylva’dan çok şey öğrenmiş bu arada, yer tutuş topu oyuna sokuş konularında Sylva’yı hatırlatıyor sürekli, ve hatta yeşil kaleci kazağı giymesi bile Sylva’yı hatırlatıyor.. Kalecilerin yeşil kazak giymesi de ünlü bir olaydır. Çimenle aynı renkte olup, forvetlerin kalecinin pozisyonunu seçmesini zorlaştırmaktır amaç burda.. Onur da bu amaçla mı yapıyor bilmiyorum ama genelde bunun nedeni budur. J.M.Pfaff’ı çok iyi hatırlarım, hep yeşil kaleci kazağı giyerdi misal. Onur için tek bir eleştirim var, kornerlerde arka direğe adam koymaması. Bunu da Sylva’dan öğrendi sanırım ama unutmasınki geçen sene çok kritik iki maçta arka direkte adam olmadığı için gol yeyip puan kaybetmiştik. Sanırım içerdeki İstanbul Belediye ya da Denizli maçıydı 1-0 yenildiğimiz, bir de inönü’deki BJK maçında Bobo’nun kafa golü arka direğe gitmişti.. Başka goller de olabilir, bunlar benim hatırladıklarım..

Şenol Hoca’nın kafasından neler geçiyor bilmiyorum ama maç sonu konuşmasında “%100’ünü sahaya vermeyen adamlarla ben yarı yolda kalırım” sözü çok şey anlatıyordu.. Kafasında çok şey var belli, umarım bir de yeni santrafor vardır kafasında.. Önümüzdeki yılın ilk 11’inde Umut yoktur umarım..

23 Nisan 2010 Cuma

Guiza, Baroş, Teofilo, Umut, Gökhan, Cisse, Nisterloy, Halil vs vs

“Atanınla tutanın iyi olacak” demiş Ahmet Suat Özyazıcı zamanında. Kendisi Türkiye’de 4 defa şampiyonluk yaşamış iki teknik direktörden biri. Diğeri de Fatih Terim biliyorsunuz. Çok doğru bir söz. 4-4-2, 4-3-3, çift ön libero, tek forvet vs insanlar tartışadursun, iyi bir santraforun varsa tüm taktikler bir anda yalan olabiliyor.

Messi tek başına Aresenal’e 4 tane atarken ne Barcelona’nın oynadığı paslı sistemin ne de Arsenal’in tempolu oyununun aslında hiç bir önemi yoktu, çünkü 4 golü de tek başına atmıştı. Topu aldı gitti ve attı. Hangi taktik durdurabilirdi Messi’yi o maçta.. Basket maçında bileği ısınmış Basketçi gibi attı golleri..

Drogba da çok güzel bir örnek bu duruma. Kalecinin degajını göğsüne alıp dönüp vurup attığı golleri hatırlıyorum. Kalecinizin degajını direk gole çeviren bir forvetiniz varsa kaç önliberoyle oyandığınızın aslında çok bir önlemi kalmıyor.

Messi Drogba tabi extreme örnekler ama iyi bir forvet çok şey farkettirebilir takımınız için. Kötü oynadığınız bir maçı kazanabilirsiniz iyi bir forvetiniz varsa. İyi oynadığınız bir maçı ise kaybetme ihtimaliniz çok düşüktür.



Bizde ilk yarı, Makukula tek başına nerdeyse Kayserispor’u ligin zirvesine taşıdı mesela. Kayserispor’un bu yıl Makukula’nın tek golüyle 1-0 kazandığı bir sürü maç var (bir tanesi de Trabzonspor’a karşı iki hafta önce). Bu kadar basit işte. Makukula standartlarında bir forvet sizi ligin zirvesine taşıyabiliyor. Eğer Tolunya Kafkas biraz daha pozitif futbol oynatabilseydi, veya diğer oyuncuların kalitesini biraz arttırmayı başarabilseydi bugün belki Bursaspor ve Fenerbahçe ile beraber ligin tepesi için kapışıyor olabilirdi. Kaldıki, Makukula kontra atak oyuncusu değil aslında, Kayserispor biraz daha hücum oyunu oynayabilse, Makukula çok daha fazla gol atabilirdi.

İyi bir forvet, Türkiye standartlarında bu kadar fark yaratabiliyorsa, neden bizim “büyük” dediğimiz takımlar forvet seçiminde bu kadar acemice davranayorlar ? Trabzonspor Umut ve Gökhan’la lige başlayıp, bu forvetlerden şampiyonluk mücadelesi bekleyebiliyor mesela ? Şaka gibi. Bırakın üst düzey bir forvet almayı, bu ikiliye üçüncü bir alternatif bile düşünmüyor.

Evet Gabriç iyi bir oyuncu, potansiyeli olan bir oyuncu ama sol açık sizi şampiyonluk yarışına sokmaz, oysaki forvet sizi yarışa sokabilirdi. Sol açık pozisyonunu Engin’le kapatabilirsiniz, Barış idare edebilirdi hatta geçen sezon tüm sezon olduğu gibi Collman idare edebilirdi. Alanzinho da çok verimli olmasa bile, alınma pozisyonu orasıydı. Yani Gabriç çok elzem bir transfer değildi. Taraftar formlarında çokca konuşuldu tabi, herkes Fatih Tekke istiyordu, Fatih Tekke olması şart değildi ama eksik apaçık ortadaydı. Forvet olmadığı için de koca bir yıl çöpe gitti sonuç olarak.

Diğer takımlarda da durum çok farklı değil aslında. Geçen sezonki performansı ortadayken Guiza’ya bir alternatif üretmeyen Fenerbahçe yönetimine de ayrı bir aferin demek lazım. Belki şampiyon olacaklar ama Guiza’nın yanına tecrübeli, bitirici bir forvet alınabilmiş olsaydı şu anda ligdeki durum çok farklı olabilirdi.

Beşiktaş’ın durumu ise tamamen içler acısı. Nobre gibi sezonda 2-3 gol atabilen, mücadele dışında hiçbir yaratıcılığı olmayan ve Beşiktaş’ın sisteminde fazlasıyla sırıtan bir adama yıllık 2.5 milyon Euro ödenmesini ben anlamış değilim. Bobo nispeten daha yetenekli ama, Türkiye liginde şampiyonluğa oynayan bir takımın rotasyon oyuncusu olur en fazla bence. Yani, asıl “baba” forvetiniz sakatken ya da kötü günündeyken oyuna sonradan girip hareketlendirebilecek bir oyuncu. Trabzonspor’lu Umut da aynı kategorinin oyuncusu. Oyuna sonradan girip, tıkanmış oyunu açabilecek bir oyuncu yani.. Ama asıl forvet değil..

Batuhan konusu var bir de tabi. Bu çocuk göz göre göre harcanıyorya, diycek birşey yok. 18 yaşında milli takımda oynamış bir adam, 20 yaşında A2 liginde oynuyor.. Ya hadi Mustafa Denizli’nin umrunda değil de Batuhan’ın da mı umrunda değil bu durum ? Neyse, geçelim bu genç oyuncular durumu ayrı bir mesele..

Galatasaray santrafor anlamında en doğru seçimi yapmış takım diyebiliriz. Baroş’tan fazlasıyla verim aldılar. Ama bu bir tesadüf değil. Yani “Guiza tutmadı ama Baroş tuttu, kısmet işte” demekle açıklanacak kadar basit ve teesadufi bir durum değil. Türkiye’de iş yapacak forvet tanımı bellidir aslında, ve bu tanıma göre bir transfer yaparsanız o transfer tutar ve iş de yapar. Bu kadar basit.

Nedir peki Türkiye’de büyük takımların yapması gereken forvet transferi ? Baroş’tur işte.. Baroş pahalı derseniz Makukula’dır. Hoijdonk, Carew, Nouma ve hatta Kenet Andersson hep bu tanıma uyan oyunculardır, ve hep başarılı olmuşlardır. Nedir bu oyuncuların özellikleri peki.. Aslında üç ana özellik var alınacak yabancı forvette aranması gereken ;

1- Tecrübe : Yaş olarak 25 yaşının üzerinde olacak, yani çömez olmayacak. Avrupa’nın önde gelen liglerinde oynamış olacak, ve hatta mümkünse Avrupa’nın büyük takımlarında oynamış olacak. Tüm bu birikim sayesinde profesyonelliği de üst düzey olacak, alışma süreci uzun sürmeyecek.

2- Fizik güç : Türkiye’deki futboldaki fizik mücadele malum. Zaten çoğu maç, Futbol’dan çok ata sporumuz güreşi andırıyor. Böyle bir ligde, güçsüz bir santraforun iş yapması çok zor doğal olarak. Kezman’ın tutmamasının bir nedeniyde buydu biraz. Tomas Jun transferi vardı Trabzonspor’un, öyle fiziği olan birisinin Türkiye’de gol atması çok zordu doğal olarak. O yüzden, mücadeleye gelebilecek bir fizi şart.

3- Bitiricilik : Santraforun kazma olmayanı makbul tabi doğal olarak. Tecrübe ve fizik güçün yanına biraz da bitiriciliği olan bir santrafor bulduğunuz an, takımınız iki gömlek yukarı çıkmış oluyor işte. O zaman da dadından yenmez işte..

“Tamam güzel diyorsunda, öyle kolay değil böyle adamları bulmak” da çok doğru bir söylem değil. Bu tanıma uyan ve transferi Guiza’yı transfer etmekten çok daha kolay olan bir sürü oyuncu var Avrupa’da.. Nisterloy örneğin, çok rahat Fenerbahçe alabilirdi sene başında. R.Carlos da vardı o zaman takımda. Hem takımın imajı artmış olurdu, hem de Guiza’nın formsuz olduğu dönemlerde takımı sırtlayabilirdi. Sıkışan maçlarda Guiza-Nisterloy ikilisi aynı anda oynayabilirdi ve hatta Semih’le beraber üçlü bir rotasyon kurabilirlerdi. Öyle olsaydı bugün Bursaspor’un puan kaybını beklemek zorunda kalmazlardı. Ayrıca, forma satışı parasını çıkartırdı ve Semih’e ve takımdaki diğer genç oyunculara çok şey öğretebilirdi.



Djıbrill Cisse var mesela, şu anda Panatinaikos’u şampiyon yaptı Yunanistan’da. Bu adam bildiğiniz Nouma’nın çok daha renkli ve çok daha kaliteli versiyonuydu. Hem taraftarın sevgilisi olur, hemde ligin tozunu atardı. Panatinaikos’a gelebiliyorsa Türkiye’ye de hayli hayli gelebilirdi. Bu tip örnekler çoğaltılabilir, bu tanıma uyan bir çok oyuncu var Avrupa’da..



Trabzonspor’a geri dönersek son olarak; Teofilo önemli bir transfer evet ama... Ama yanlış transfer. İlerde kendini ıspatlyacaktır mutlaka, bence potansiyeli var, ama takımın gol sorununu tek başına çözmesini beklersek adam bunu kaldıramaz, dağılır gider. Çünkü bu sorumluluğu kaldırabilecek tecrübesi yok. Madde 1 yani. Teo olsun, ama yanına daha tecrübeli biri de olsun. Geçen sene Umut ve Gökhan’ın yeterince tecrübeli olmamaları, şampiyonluk yarışında Trabzonspor’a çok puan kaybettirdi mesela. Kritik anlarda soğukkanlı davranamadılar.

Bu anlamda Trabzonspor’un seneye tecrübeli bir forvete ihtiyacı şart. Doğru transfer Trabzonspor’u şampiyon yapabilir seneye, yanlış transfer de ise ne Şenol Güneş kalır ne yönetim..

Her ne kadar bu tanıma çok uymasa da Halil Altıntop benim gönlümden geçen transfer olabilir Trabzonspor için.. Sezon sonu sözleşmesi bitiyor benim bildiğim. Olur mu bilmem ama olabilirliği olan bir transfer gibi geliyor bana... Bilmem Trabzonspor yönetimi düşünür mü bunu ?

19 Nisan 2010 Pazartesi

Zevkli Maç : Trabzonspor-Kasımpaşaspor 2-0


Maçtan önce arkadaşlara 2-2 biter dedim, iki tarafın da açık oynayacağı belliydi, bu yüzden bol pozisyonlu ve tempolu bir maç bekliyordum. Aslında beklediğim gibi de oldu, iki takım da defansları orta sahaya yaklaştırınca bol pozisyonlu bir maç oldu. Trabzonspor çok iyi oynadı diye gözükebilir ama bu rakiple alakalı bir durum. Trabzonspor’dan ziyade maç iyiydi diyebiliriz. Seyir zevki açısından güzel bir maçtı. Yoksa, Kasımpaşa Antalyaspor gibi ortasahayı kalabalık tutup daha sağlam oynasa, farklı bir Trabzonspor görebilirdik.


Maç, benim tahmin ettiğim gibi 2-2 de bitebilirdi, fark da olabilirdi. Ama Trabzonspor’da Umut oynadığı sürece bu gol sorunu çözülmez. Bir önceki postta da yazdım, son üç maçtır Trabzonspor gol atamıyor ve Umut hala 90 dakika sahada. Son üç maç değil, 3 yıldır bu sorun devam ediyor. Kaçırdığı goller artık şaka gibi. Teo’ya vermediği pasları anlamak mümkün değil. Ve işin en ilginç yanı, birkaç istisna maçı saymazsak, Umut bu takımda Ersen Martin gittiğinden beri yedek kalmadı. Herkes yedek kaldı, ama Umut yedek kalmadı. Oysa oyuna sonradan girerek çok daha fazla katkı yapabilecek bir oyuncu. Ligin kalan maçlarında kesinlikle Teo ve Burak’a forvet mevkiinde şans tanınmalı, ve seneye bir forvet daha alınmalı.

Teo’ya gelirsek kumaşının iyi olduğunu belli ediyor, hala zamana ihtiyacı var. Umut biraz bilinçli hareket etse, bugün beleş de olsa Teo’nun iki golü vardı, bir de çizgiden çıkarılan topu girseydi hat-trick’le kendisini bulacaktı. Ha, halamın bıyıkları olsa amcam olurdu ama Futbol’da şans diye birşey var. Bu dediklerim olsa, ki olabilirdi, Teo bundan sonra üstüne koyarak gitcekti, rahatlayacaktı, ama şimdi stresi arttı sadece. Umarım kalan maçlarda daha çok şans bulabilir.

Maçın ilginç bir noktası da Engin’in sağ bek oynamasıydı. Mecburiyetten de olsa Song varken (Ceyhun’u stopere çekerek) Engin’i kullanmak cesur bir tercihti, Şenol Hoca’yı tebrik etmek lazım. Ofansif anlamda etkili oldu ama defansif anlamda göremedik kendisini pek, çünkü Yılmaz Vural o kanattan gitmeyi düşünmedi pek. Oysa, o kanattan zorlayabilirlerdi.

Kasımpaşaspor’un, Yılmaz Vural geldikten sonra her maçta ısrarla yaptığı bir ofsayt taktiği var. Her maçta duran top olduğu zaman, takım komple çıkıyor ve en az 4-5 oyuncu aynı anda ofsaytta kalıyor. Ligin ilk yarısındaki maçta bu duruma düşmüştük, bugün de düştük. Ve dahası her hafta her takım düşüyor. Ya, bir akıllı teknik direktör de bunu önceden düşünüp bir tedbir alamıyor bunu anlamıyorum. Bariz belli, Kasımpaşa duran topta ofsayt taktiği yapacak, sende önceden ayarla, tüm Kasımpaşa defansı ileri çıkıp sizin 5 hücum elemanınızı ofsaytta bırakırken, sizde çaktırmadan kısa boylu bir adamı geriden ileri koşturun ve topu ona atın. 5 oyuncu ofsaytta olsa ne yazar, top o kısa boylu geriden koşan adama gelince, al sana kaleciyle karşı karşıya net pozisyon. Bunu niye düşünemiyor hocalar anlamıyorum, ve bunu düşünemedikleri gibi her maçta da aynı ofsayt tuzağına düşüyorlar. Bugünkü maçtaki pozisyonun aynısı belki bu yıl 10 defa yaşandı Kasımpaşa maçlarında. Bir insan aynı hatayı iki kere yapar mı ? Trabzonspor aynı hatayı iki kere yapıyor ama. Hadi ilk maçta hoca farklıydı ama oyuncular da mı bun düşünemiyor ?

Son olarak da, ne kadar eleştirilselerde, Trabzonspor’un beyni Selçuk-Collman ikilisi. Oyunu yönlendiren tamamen bu iki oyuncu. Colman biraz daha az top kaybıyla oynasa, Selçuk biraz daha seri olabilse bildiğiniz Xavi-Iniesta gibilier.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Bursaspor’un bu sezonki son galibiyeti: Bursaspor 2 Gaziantepspor 0



Öncelikle şunu söyliyim dün akşamki Gaziantepspor galibiyeti, Bursaspor’un bu sezon aldığı son galibiyet olur diye tahmin ediyorum. Tabi 33. hafta bay geçecekleri Ankaraspor maçını saymazsak. Yani, sırasıyla Galatasary, Kayserispor ve son hafta da Beşiktaş’a karşı kaybedeceklerini düşünüyorum ki, eğer bu üç maçtan birini alırlarsa şampiyon olurlar. (Bakınız iki alltaki tahmin yazım)


Ama benim anlamadığım nokta nasıl Bursaspor gibi zayıf bir kadro, 3 tane genç ve tıfıl yıldızla şampiyonluğa bu kadar yaklaşabiliyor ? Ozan-Sercan-Volkan 20-22 yaşlarında, daha önce böyle bir şampiyonluk yarışını yaşamamış genç ve tecrübesiz oyuncular. Liderlik özellikleri yok, stresi kaldırma güçleri yok, zor anlarda sorumluluk alıp maçı çevirecek kadar üst düzey yıldızlar değil..

10 milyon Euro istenilen Sercan’ın ligde 4 golü var.. Ligteki belki de en kötü gol vuruşu olan forvet. Guiza Sercan’ın kaçırdıklarının yirmide birini kaçırmamıştır... Ozan İpek daha geçen seneye kadar Bank Asya’da oynayan, bu sezonun da ilk başlarinda kadroda kendine yer bulmaya çalışan bir oyuncuydu. Volkan Şen ise Gökdeniz’in iki gömlek küçük hali.. Bu üç oyuncuda yetenekli ve gelişime açık oyuncular, ilerde iyi yerlere geleceklerdir, hatta büyük transferler de yapacaklardır ama bir takımı şampiyonluğa oynatacak yeterlilikte değil şu anda bu adamlar..

Takım gerisine bakıyorum, başka takımlarda ilk 11 mücadelesi verebilecek gayet vasat oyuncular. Hüseyin ve M.Keçeli Trabzon’dan ayrıldığı zaman Trabzonspor taraftarlarının nasıl sevindiğini gayet iyi hatırlıyorum. Ali Tandoğan, Ömer Erdoğan, Zapotocni İstanbul takımlarında tutunamamış oyuncular. Yabancılarına bakıyorum, takımda doğru dürüst yabancı oyuncu yok.. Kalecileri dışında, biraz Ergiç ve Batalla biraz da Zapatocni’den faydalanabiliyorlar. Bekir Ozan, İbrahim, Turgay gibi oyuncular da aynı şekilde bırakın şampiyonluk mücadelesini, orta sıra takımlarad ilk 11’e girmekte zorlanacak oyuncular..

Yok eğer bu kadro şampiyonluğu hakeden bir kadroysa, F.Tekke-Gökdeniz-Yattara-Szymek’li kadro nasıl şampiyon olamaz, bunu nasıl açıklayabiliriz ? Daha da eskiye gidersek Ünal, Hami, Şota, Tolunay, Ogün, Abdullah vs. li kadro varki o konuya hiç girmeye gerek yok..

Bursaspor’un bu başarısını ben şahsen açıklayamıyorum.. İşin daha da ilginç yanı, geçen yılki Sivasspor çıkışından farklı bir durum söz konusu burda.. Sivasspor fizik gücüne dayalı, zorlama bir futbolla maçları zorla alıyordu.. Ama Bursaspor iy futbol oynayarak kazanıyor. 58 golle şu anda ligin en çok gol atan takımından bahsediyoruz.. Bunu Sivasspor’un zorlama çıkışıyla aynı kefeye koyamayız. Peki bunu nasıl başardılar ?

Bu soruyu ligdeki tüm Anadolu takımlarının kendisine sorması lazım. Bu sadece Ertuğrul Sağlam’ın başarısı mıdır ? Yoksa takım ruhu mu ? Yoksa Sercan-Volkan-Ozan aslında Gullit-Rijkaard-Van Basten midir ? Yoksa tesadufi bir çıkış mıdır bu ? Ben açıklayamıyorum, anlamıyorum o yüzden bundan sonra maç kazanamazlar diyorum.. Açıklayan varsa beri gelsin, bize de anlatsın ...

Ben şahsen Bursaspor’un şampiyon olmasını istiyorum. Ama içten içe de istemiyorum açıkcası, sanki bu durum Trabzonspor için iyi olmayacakmış gibi hissediyorum.. Kendi içimde ikilemde kaldım yani.. Ama yine de kendilerine başarılar diliyorum, umarım şampiyon olurlar...

15 Nisan 2010 Perşembe

Antalyaspor - Trabzonspor 0-0



Kayserispor - Trabzonspor: 1-0

Beşiktaş – Trabzonspor: 0-0

Antalyaspor – Trabzonspor: 0-0


Trabzonspor’un son üç maçı. Gol atamamış.. Başka bir deyişle Trabzonspor toplam 270 dakikadır gol atamıyor. Tamam üç maçta zorlu deplesmanlar kabul ediyorum ama bu mazeret değil. Trabzonspor’un çözmesi gereken bir numaralı sorun gol sorunudur, hemde iki senedir. Gol sorunun iki önemli nedeni var. Birincisi santraforların yetersiz oluşu ikincisi ciddi bir hücum varyasyonu eksikliği olması takımın.

Bilinçsizce ve şuursuzca hücum yapıyor Trabzonspor, hücum gücü tamamen kişisel becerilere kalmış bir durumda. Bu şekilde ligde ilk beş mücadelesi verirsiniz, kupa da da karşınıza güçlü takım çıkmazsa ancak bu şekilde finale çıkarsınız. Daha fazlası olmaz. Çünkü Alanzinho, Engin, Collman her zaman gününde olmayabiliyor ve bu adamların keyiflerini bekleyemezsiniz. Takımın bir hücum planı olması lazım. Nedir Trabzonspor’un hücum planı ? Akşam Trabzonspor nasıl gol aradı ? Şenol Güneş’in kafasındaki gol planı neydi ?

Kanatlardan bindirmeler yapıp mı gol atmayı düşündü, öyleyse to süremeyen Burak’la ve kimsenin oynamadığı sol kanatla mı planladı bunu ?

Defansın arkasına atılan toplarla Umut’u pozisyona mı sokmak istedi, o zaman neden Umut hiç defans arkasına koşu yapmadı ?

Şok presle kapılan toplarla pozisyon bulmaya mı çalıştı Trabzonspor, bunu maçın başındaki Umut ve Alanzinho’nun bilinçsiz presiyle mi başarmayı planladı Şenol Hoca acaba ?

Üzerine gelen Antalyaspor karşısında kontra ataklarla mı gol atmayı düşündü ki en mantıklısı budur, neden tek bir kontra atak yapamadı takım ?

Collman ve Selçuk’la cepheden paslaşarak mı gidilmeye çalışıldı, yoksa ileriye Burak ve Umut’a şişirilen toplarla mı pozisyon arandı ?

Hiçbiri yapılmadı, bilinçli bir şekilde denenmedi bile.. Ve sadece bu maçta değil Şenol Hoca geldiğinden beri denemiyoruz. Broos döneminde en azından bol pas yaparak pozisyon üretmeye çalışıyorduk, tamam başaramıyorduk ama çalışıyorduk, bir plan vardı... Şenol Güneş geldiğinde değişen tek şey takımın kazanma isteği, pres ve tempo gücü ve hırsı oldu.. Artık takım daha çok tempolu oynuyor, daha güçlü ve daha agresif.. Ama hala bilinçli bir hücum planı yok. (Defansif kurgusu da yok ya neyse). Takım istiyor, mücadele ediyor ama ne yapacağını bilmiyor..

Diğer konu da forvet meselesi tabiki.. Umut’un artık yedek kulübesine oturma zamanı gelmiştir. Pres yapıyor koşuyor diye (ki bence boşa koşuyor, bilinçsiz pres yapıyor) yıllardır takımın vazgeçilmezi. Engin’in direkten dönen topunda bizim halısahalarda vurduğumuz gibi adamın üstüne vurdu.. Yok böyle birşey, sen “neden beni milli takıma almıyorlar” diyorsun, “avrupa’da oynamak istiyorum diyorsun” ama bu şekilde olmaz.. Biraz soğukkanlı olur adam, topu sağa sola çeker, fake atar, köşeye plase yapar ama adamın üstüne abanılmaz...

Umut’un yerine Teo’ya şans verilebilir, ve hatta Burak’a da şans verilebilir ki Burak kanat adamı kesinlikle değil. Ne dripling yapabiliyor, ne orta yapabiliyor, ne pres yapabiliyor, ne içeri kat edebiliyor ne de temposu var. Burak’ın kanatta oynaması adamı bitirme planıdır. Bu adam o yüzden Beşiktaş’ta tutunamadı zaten. İlk geldiği bir kaç maç forvet oynadı, dedim oh-ne güzel, Teo-Umut-Burak üçlüsü rotasyon olarak forvet oynayacak, hem rekabet olur hem de üretken olurlar.. Hatta ilk maçlarda biraz öyle oynadı gibi hatta goller de attı Burak.. Ama sonra yok, Burak sağ kanat.. Oysa çok güzel forvet özellikleri var. Defansın arkasına yaptığı koşular (bakınız ilk maçta Antalya’ya attığı gol), güçlü fiziğiyle defansı yıpratması, top indirebilmesi ve Umut’a göre çok daha iyi olan gol vuruşuyla çok rahat forvet oynar, oynaması da lazım.. Belli bir süre düzenli forvet oynayıp özgüveni de gelirse ben Hakan Şükür’den eksik bir yanını görmüyorum. Kalan lig-maçlarında Burak-Teo denenebilir, kaldı ki Umut sonradan girip oyunu hareketlendirme potansiyeli açısından çok daha faydalı olabilir takıma..

Öte yandan Antalyaspor’un da hakkını vermek lazım. Çok zekice ve sabırlı oynadılar, panik yapmadılar, ve sürekli gol aradılar. Trabzonspor’un aksine herşeyi denediler. Aşağıdaki üç istatistik hangi takımın ne kadar çok denediğini çok iyi anlatıyor. Kanatlardan orta yapmamış resmen Trabzonspor, bilinçsizce çekilen şutlar dışında birşey yok...

Toplam Şut: Trabzonspor: 10 - Antalyaspor: 14
İsabetli Şut: Trabzonspor: 1 - Antalyaspor: 7
İsabetli Orta: Trabzonspor: 1 - Antalyaspor: 11


Antalyaspor yapılması gereken herşeyi denedi; kanatlara indiler (gol de zaten Necati’nin kanattan yaptığı ortadan geldi), ortadan denediler, verkaçlar yaptılar şut çektiler, Djehua’ya top indirmeye çalıştırlar ellerinden geleni ortaya koydular ve bunu bilinçli yaptılar. Mehmet Hoca’yı tebrik etmek lazım, zamanında da iyi topçuydu ben çok severdim. Neyse, öte yandan ortasahayı kalabalık tutup top yaptırtmadılar Collman-Selçuk ikilisine ki Trabzonspor’un pozisyon üretememesinin ana nedenlerinden biridir bu. Maçı 2-0 ‘a getirebilirlerdi ama olmadı, şansları yoktu, futbolun adaleti yok meselesi.. Ama tebrik etmek lazım. Ligdeki, Diyarbakırspor’dan sonra belki en kötü kadro onlarda ama futbolun takım oyunu olduğunu gösterdiler herkese..

Final 5 Mayıs’ta.. Belki maçı yerinde izleme ihtimalim de var.. Trabzonspor ve Fenerbahçe Mayıs ayı içinde iki defa çok önemli maç yapacaklar, zevkli mücadeleler olacak.. Umarım Trabzonspor taraftarı hem 25 yıl aradan sonra Fenerbahçe’nin kupayı kaldırmasına hem de son hafta Kadıköy’de şampiyonluk turuna tanıklık etmez, çünkü Futbol yüzünden hakkatten çekmediğimiz çile kalmadı..

13 Nisan 2010 Salı

Açıklıyoruz : Şampiyon kim olur ?



Lig son haftalara girilirken heyecan arttı iyice, şampiyonluk yarışı kızıştı. Fenerbahçe ve Bursaspor iddaalı olsalarda Beşiktaş ve Galatasaray’da hala yarışın içindeler, Trabzonspor da sonuna kadar en azından CL şansını kovalamak isteyecektir.. İşte puan durumu, kalan maç tahminleri ve lig sonu puan durumu tahminim...


Önce Mevcut Puan Durumu (29. Hafta sonu itibariyle) :

1. Bursaspor 62
2. Feberbahçe 61
3. Galatasaray 57
4. Beşiktaş 57
5. Trabzonspor 50

Kalan haftalara bakalım :

30. Hafta:

Bursaspor-Gaziantepspor (1, Bursaspor seyircisi önünde zor da olsa bu maçı alacaktır. İki haftadır yenemiyorlar, 2-0 skor tahminim)

Fenerbahçe-Beşiktaş (1, Fenerbahçe kritik maçları her zaman almıştır, o yüzden bu maçı da seyircisi önünde 1-0 alır diye tahmin ediyorum)

Manisaspor-Galatasaray (2, Deplasmanlarda uzun süredir kazanamayan Galatasary bu şanssızlığını bu maçla kırabilir, geçen haftaki tatsız protesto da futbolcuları hırslandıracaktır, 0-2)

Trabzonspor-Kasımpaşa (0, Gollü beraberlik olabilir. Hafta içi kupa maçından sonra sonuç ne olursa olsun rehavet olacaktır Trabzonspor’da, açık bir oyun olur, iki takımın da iyi hücumcuları var. 2-2 gibi bir skor gelebilir)


31. Hafta:

Galatasaray-Bursaspor (1, Bu hafta Bursasopr için liderliğini kaybetme haftası olabilirdi ama Kasımpaşa’dan sürpriz bekliyoruz yine, Yılmaz Vural işini bilir. Galatasaray seyircisi önünde maçı alır, taraftar-futbolcular barışır. Ama Bursa koltuğu bırakmaz, yarış kızışır.)

Kasımpaşa-Fenerbahçe (1, Yılmaz Vural’ın en büyük hobisi sanırım Daum’u yenmek. Bu maçta öyle olabilir)

Beşiktaş-Sivasspor (1, Beşiktaş zorda olsa maçı alacaktır, Sivasspor Diyarbakırspor çıkış yakalamazsa kümede kalır yoksa kendilerinin puan alacağı yok. Ama M.Bakkal geldikten sonra fena oynamıyorlar)

Eskişehir-Trabzonspor (0, Trabzonspor sanırım kupa finaline odaklanmaya başlar, ama güzel maç olur, iki takım da açık oynar. Teofilo bu maçta golle buluşabilir sonunda)

32. Hafta:

Bursaspor-Kayserispor (2, Bursaspor’un şampiyonluğunu belirleyecek maç bu olacaktır. Güçlü Kaysersispor defansı genç Bursaspor forvetlerine geçit vermeyebilir, streste iyice etkiler Bursaspor’un oyununu. Bu Kaysersispor mağlubiyetini yıllarca acı bir hatıra olarak hatırlayacaktır Timsahlar. Makukula’nın golüyle 0-1 olabilir)

Fenerbahçe-Eskişehirspor (0, Fenerbahçe son düzlükte puan kaybetmez genelde ama bu maçta sürpriz bekliyorum Rıza Hoca’dan, 0-0 olabilir)

İstanbul B.B.-Galatasaray (0, Galatasaray’ın galibiyet serisi bozulur, şampiyonluk yolunda ağır bir yara alır, 1-1)

Diyarbakırspor-Beşiktaş (2, Beşiktaş rahat alır diye düşünüyorum, düşmesi kesinleşen Diyarbakırspor karşısında, 0-3 skor tahminim)

Ankaragücü-Trabzonspor (2, istikrarsız Ankaragücü karşısında Trabzonspor maçı alır)

33. Hafta:

Ankaraspor-Bursaspor (2, son hafta öncesi dinlenme fırsatı Bursaspor için)

Ankaragücü-Fenerbahçe (2, Son haftaya girerken Fenerbahçe Ankara’dan kayıpsız dönecektir)

Galatasaray-Antalyaspor (1, İddaasız Antalyaspor karşısında, Necati zorlasa da 3 puanı Galatasaray alır seyircisi önünde, son haftaya iddaalı girer)

Beşiktaş-Manisaspor (1, Beşiktaş’ta son haftaya girerken seyircisi önünde maçı rahat alır)

Trabzonspor-Denizlispor (1, Düşmesi kesinleşen Denizlispor karşısında Trabzonspor fazla şans bulamayan oyuncularıyla sonuca gidecektir. Teofilo, Barış, Engin ve hatta Zafer Yelen bu maçta kendilerini gösterebilirler)

Bu sonuçlara göre son haftaya girilirken puan durumu :

1. Bursaspor 62+3+0+0+3 = 68
2. Feberbahçe 61+3+0+1+3 = 68
3. Galatasaray 57+3+3+1+3 = 67
4. Beşiktaş 57+0+3+3+3 = 66
5. Trabzonspor 50+1+1+3+3 = 58

Bu çalışmayı yaparken özellikle son haftaya 4 takım iddaalı girsin diye uğraşmadım. Sırayla tahminlerimi yazdım sonuç böyle oldu. Gerçekten.. Neyse, gelelim son yılların en heyecanlı son haftasına.. İlk 4 sıradaki takımın da iddaası var ve son ahfta da beş takımın 4’ü birbirleriyle oynuyor...


34. Hafta:

Bursaspor-Beşiktaş (Bursaspor kazanırsa şampiyon olur maçı, muhtemelen sahaya çıktıkları zaman futbolcuların ayakları titreyecektir. 20-22 yaşındaki Sercan, Volkan ve Ozan’ın kaldırabileceği türden bir stres değil bu. Maçın bir başka önemi, rakibin Beşiktaş olması. Yıllar önce kendilerinin küme düşmesine neden olan rakipleri karşısında şampiyonluk turu atma şansları var. Bu yüzden çok önemli. Keşke bir hafta önceki Kayserispor maçını kazanabilselerdi. Beşiktaş ise şampiyonluğu ve şampiyonlar ligi şansını zorlayacaktır sonuna kadar. Mustafa Denizli ve sahadaki futbolcuların tecrübesiyle Beşiktaş maçı Bursa’da alır. Zor yazdım son cümleyi, Bursaspor için çok kötü bir gün olur, aynısını biz 96’da yaşadık Trabzon’da, umarım tahminim yanlış çıkar onlar kazanır. Tahminim 1-3 Beşiktaş kazanır)

Fenerbahçe-Trabzonspor (Trabzonspor için ezeli rakibini şampiyonluktan etmek için, hem de bunu Kadıköy’de yapmak için müthiş bir fırsat. Bursaspor yenilirken bir sürpriz de Kadıköy’den gelir, 1-1 biter maç. Golleri Guiza ve Umut atar. Kadıköy yıkılır. Ama umutlar tükenmemiştir, Galatasaray maçından gelecek skor beklenir, meşhur son 16 dakika Ankara’da yaşanabilir bu sefer)

Gençlerbirliği-Galatasary (Aynı saatlerde Ankara’da maç biraz uzayabilir. Bursaspor’un ve Fenerbahçe’nin puan kayıpları sonrası Galatasaray tekrar şampiyonluğa yaklaşır. Üçüncü bir sürpriz olur, Gençlerbirliği puan alır mı sanmıyorum. Galatasaray Baroş ve Arda’nın golleriyle maçı iki sıfır alır ve ahanda şampiyon olur.. )



Lig sonu puan durumu da şu şekilde oluşur :

1. Galatasaray 70 (Rijkaard kalır, efsane olur, Total Futbol olur vs)

2. Beşiktaş 69 (M.Denizli balı tutar yine, ikili averajla CL bileti alınır)

3. Fenerbahçe 69 (Daum gider, Aykut Kocaman gider, Aziz Yıldırım kadroda revizyona gider, Alex’le yollar ayrılır)

4. Bursaspor 68 (Son haftaya kadar lider gidilen durumda, CL vizesi bile alınaması, ve hatta UEFA kupasına iki takım katılırsa Trabzonspor ve Fenerbahçe kupaya gideceği için kupaya bile gidemeyebilirler. Çok kötü bir hayal kırıklığı olur. Rüya gibi geçen sezon böyle bitmez umarım onlar için. Ama malesef Futbol’un adaleti yok)

5. Trabzonspor 59 (Önümüzdeki yıl lige iddaalı girmek için çalışmalarımız devam ediyor. Forvet ihtiyacımız yok, Umut ve Teo’ya güveniyoruz)

11 Nisan 2010 Pazar

Beşiktaş - Trabzonspor : 0-0



Dün akşam maçtan önce Trabzonspor'un 49 değilde 54 puanı olsaydı Beşiktaş kazanırdı maçı. Trabzonspor stres olmayınca güzel oynuyor, yıllardır hep böyle.. Ne zaman önemli dönemeçlere girse, bu sefer de kaybediyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

Ama genel olarak güzel oynadı diyebiliriz Trabzonspor için. Hatta maçtan sonra Rıdvan Dilmen'in dediği gibi bir santrafor olmuş olsaydı şu anda Bursaspor'la beraber yarışıyor olabilirdi. Sadri Bsağolsun, umarız bu yıl transferde doğru hamleler yapabilirler..

Beşiktaş ise yaratıcı futbolcularının sakatlığında bu kadar yapabildi ve Trabzonspor'un temposuna dayanamadı. Ama penaltı pozisyonunun bu kadar abartılmasını anlayamıyorum. Evet pozisyon penaltıydı ama ondan çok daha önce bir yan topta, Burak tam topa dokunup golü yapacakken Toraman tarafından yaka paça indiriliyor, bariz penaltı ve hatta belki kırmızı kart.. İşin vahim yanı kimse olayı garipsemiyor. Burak biraz itiraz ediyor, sonra o da bırakıyor. Çünkü ceza sahası içinde bu tip hareketler alışkanlık halini aldı artık ligimizde. Bazen inanılmaz güreş enstanteneleri izliyoruz. Sanki normalmiş gibi, hakemlerde seslerini çıkarmıyorlar. Cezasahasi dışında olsa zart diye faul ama ceza sahası içinde serbest. Akşamki classico'da özellikle dikkat ettim bu tip mücadelelere, evet itişme var ama tutup yaka paça çekiştirmek yok..

Beşiktaş bu maçla şampiyonluk yarışında havlu atmış oldu, belki CL mücadelesi verebilirler. Ama ondan daha vahimi, Yusuf'la, Üzülmez'le ve hatta Rüştü ile devam ederek, M.Denizli ile sözleşme yenileyerek kendisini çok karanlık bir geleceğe sürüklüyor farkında olmadan. Belki de geçen yılki çifte kupa hiç te hayırlı olmadı Beşiktaş için..