27 Mart 2012 Salı

Şenol Güneş



Nerdeeen nereye...

Şenol Güneş'in en sevdiğim yönü sürekli yeniliğe ve kendini geliştirmeye açık olmasıdır. Ders vermekten ziyade ders almayı tercih eder. Mütevaziliğinden birazda. Hayatta da severim böyle yaşı ilerlese de yeni şeyler denemeye cesareti olan insanları..

Bu açık mavi pantalonu giyen Şenol Hoca 60 yaş cıvarında..

Tabi Galatasaray maçında çekilen bu foto, acaba maçtan sonra Şenol Hoca ortamlara mı akacak sorusu da akıllara getirmiyor değil.. Saç baş da jöleli felan..

Çok yakışmış Şenol Hoca'ma.. Gayet fit bir yapısı da var. İşte sporu hayatının bir parçası haline getirmenin karşılığı..

Bir de futbolu bırakır bırakmaz göbeği salanlar var.. Sergen, Ümit Özat felan...

Şenol Güneş'i çok eleştiririm, zaman zaman burda da yazarım.. Ama inandığım birşey varsa, Şenol Güneş'in sağlığı yerinde olduğu sürece Trabzonspor'un başında olması gerektiğidir. Aksi, kıymet bilmemektir. 

26 Mart 2012 Pazartesi

Galatasaray 1 Trabzonspor 1


Küçüklüğümden beri en çok "zeki" futbolcuları sevmişimdir hep. Ben küçük bir ortaokul bebesiykenTugay Kerimoğlu mesela en çok sevdiğim ve Trabzonspor’da en çok oynasın istediğim futbolcuydu. Çünkü Tugay, zekasıyla oynardı oyunu. Zekasıyla atardı pasını, doğru yerde dururdu, doğru zamanda pasını atardı. Topu değil, oyunu düşünürdü, oyunu kurardı zekasıyla. Türkiye’deki gerçek anlamda ilk ve son önliberoydu Tugay. Tüm çocuklar süratli, teknik, spektaküler hareketler yapan popüler futbolcuları beğenirken, ben hep zekasıyla işi götüren ama çok da göze batmayan adamları sevmişimdir yeşil sahada. Zekasına tekniği birleştiren adam ise Oğuz Çetin’di misal, o da bambaşka bir oyuncuydu. Bakın Tugay’da, Oğuz’da 37-38 yaşlarına kadar oynamışlardır, neden acaba ? Sergen neden 30 yaşında o göbekle ikinci ligde oynuyordu ? Neyse, konuyu dağıtmayalım..

Eski kankalar Colman-Selçuk ikilisi... 

O yüzden Gustavo Colman şu anda Trabzonspor kadrosunda en beğendiğim futbolcudur. Çünkü zekasıyla oynar. Bakın Trabzonspor’un attığı gole, herkes faulle hakemle uğraşırken, Burak bile duraksamışken hemen topu oyuna sokarak golü getiren hamleyi, zekasıyla yapıyor. Oysa hemen yanındaki Galatasaray’lı, ama bir zamanlar aslında ölümüne Trabzonspor’lu olduğunu iddaa eden Engin Baytar, hakeme isyan ediyor yerlere yatıyor, bunun yerine biraz zeka sahibi her futbolcunun yapacağı gibi topun önünde dursa o gol olmazdı. İşte bu yüzden, geçen yıl Trabzonspor’a en uymayan ve benim en beğenmediğim adam hep Engin’di...

Küçük bir hatırlatma, meşhur Fenerbahçe’nin Bursaspor’a şampiyonluğu kaptırdığı maçta da, yine Colman böyle bir faul pozisyonunda zekice oyunu devam ettirerek, yine Burak’a golü attıran adamdı..

Ve dünkü maçta, sahadaki en iyi adam, açık ara Gustavo Colman'dı...

Burak dedik Burak’la devam edelim. Sonra yazacağımı başta yazıyorum. Burak Trabzonspor’un sahadaki en kötüsüydü. Bu kadar net. (Fanatik gazetesi de en çok puanı Burak’a vermiş, nereleriyle puan veriyorlarsa artık, kim o puanlara bakıyor o da ayrı mesela ya...) Bir gol attı evet ama golün dışında 90 dakika boyunca sahada tek bir tane mantıklı hareketi yoktu. Abartma yok burda. Yaptığı tüm hareketler saçma sapandı ve en ufak bir zeka kırıntısı yoktu. Burak zaman zaman kötü ve savruk oynayan bir adam, Burak’ın stili bazen öyle gerektiriyor. Ama Galatasaray maçındaki kadar kötü bir Burak ben hatırlamıyorum. 

Muslera’ya bir kaç şutu var Burak'ın, bırakın antremanda öyle ısınma şut çalışmalarını, geri pas olarak bile öyle toplar gelmemiştir Muslera’ya. Bu kadar mı kötü vurulur bir şut. Hele 63. dakikaydı, Celustka'nın soldan çok güzel getirdiği bir pozisyon var, verkaç yapmak için Burak’a topu bıraktı ve çok zekice defansın arkasına doğru hamle yaptı. Burak’ın tek yapması duvar olmak. Yani duvar olsa, o top Celustka’nın önüne sekse iş bitecek. Ama gerisini televizyondan izleyince, acaba Burak ne düşündü çok merak ediyorum. Gerçekten o pozisyonu Burak’la oturup izlemek isterdim. Bence, Mehmet Batdal’ın kaçırdığı golden daha vahim bir durumdur o pozisyon. Çünkü Mehmet Batdal’ın pozisyonunda, yetersizlik var, stres var, psikolojik baskı var, heyecan var.. Ama Burak’ın pozisyonunda ukalalık var, zekasızlık var, yersiz egoizm var ve takım oyunundan bihaber olmak var.. Çok farklı şeyler yani.


Gelelim Mehmet Batdal’a. Bazı futbolcular vardır, kariyerleri boyunca çok şey yapmışlardır ama hep tek bir hareketleriyle hatırlanırlar. Örneğin, İlker dendiği zaman akıllara Almanya maçında Hakan Şükür’e yaptığı orta gelir. İlhan Mansız için ise Senegal kalesinin uzak köşesine bıraktığı altın gol. Servet dediğimiz zaman Şevçenko’ya karşı oynadığı oyun, kaleci Hakan Arıkan için ise Liverpool’dan yediği 8 gol, bir diğer Beşiktaş’lı kaleci Fevzi için Galatasaray maçında ayağının altından kaçırdığı top. Mustafa Keçeli için Fenerbahçe’yi şampiyonluktan eden gol, Taner Gülleri dendi mi Skibbe’nin ipini çeken tek maçta attığı o dört gol veya Nartallo dendi mi Trabzonspor’a kıçıyl abaşıyla attığı o gol. Dünya’da da böyledir biraz. Baggio dendi mi, dünya kupasında kaçırdığı penaltı, Maradona dendimi bir başka Dünya kupasında İngiltere’ya attığı o 2 gol. O kadar çok varki böyle örnek, ayrı bir yazı konusu çıkar burdan. Mehmet Batdal’ın kaçırdığı o pozisyon için, sanırım Galatasaray kariyerine son noktayı koyan pozisyon diyebiliriz. Önümüzdeki sezon muhtemelen Antalyaspor’da felan, daha sonrada da Bank Asya’da görebiliriz kendisini..

Bugün takım oyunlarından çok, bireysel değerlenirmelere ağırlık verdim. Çünkü maçın sonucunu taktikler, takım oyunları değil, bireysel oyuncuların yaptıkları veya yapamadıkları belirledi. Colman’ın hemen oyunu başlatması misal Trabzonspor'u öne geçirirken, Burak’ın saçma sapan hareketleri, Trabzonspor farkı ikiye çıkartmasını engelledi. Benzer şekilde, Olcan ve Volkan da rakip ceza sahası içinde saçmalayınca Şenol Güneş ne yapsın. Veya, karşı tarafta Mehmet Batdal o golü atamıyorsa Fatih Terim ne yapsın. Elmander sakat olmasa bu maç böyle mi biterdi. Bu yüzden işte birazda büyük takım olmak istiyorsanız büyük futbolculara ihtiyacınız vardır.

Bireysel değerlendirmeleri bir kenara bırakıp maça bakarsak eğer, maçtan önce Trabzonspor adına maçtam ümitli olmamı sağlayan faktör, Trabzonspor’un Antalya maçından sonra Antalya’da kalıp, kampa girip, tamamı basına kapalı antremanlar yapmasıydı. Bu hem Trabzonspor’un maça iyi hazırlandığını hem de iyi konsantre olduğunu gösterir.

Sezonun ilk yarısındaki maç, Trabzonspor için o şampiyonlar ligi trafiği içinde hiç hazırlanamadığı ve konsantre olamadığı bir maç olarak, sezonun en kötü maçlarından biri şeklinde geçmişti. Maç trafiğinin takım performansına etkisini zaman zaman burda anlatmaya çalıştık, ama sanırım playoff’larda izleyeceğimiz gerçek Trabzonspor bunu daha iyi anlatacaktır. Geçen sezon 40 maç bile yapmayan Trabzonspor, bu yıl çok daha kısa sürede 45 tane maç yaptı ve daha 8 maçı daha var. Bu durumu anlamadan, ve yarısı yeni kurulmuş bir takımın performansını eleştirmek sadece insafsızlık olur.

Bu maçta Trabzonspor’un gerçek gücünü görebilme ihtimali maçı heyecanlı ve iki taraf için de iddaalı bir hale getiriyordu. Galatasaray’da ise, Melo ve Selçuk sezonun başından beri fark yaratan adamlar zaten. Selçuk geçen sezon bu farkı Colman'la yaratıyordu, bu yıl ise Melo'yla... Bunlara Eboue, Muslera ve Elmander’de katılınca fark iyice açıldı tabi. Melo cuk oturmuş bir transfer, öyle zannediyorum bir şekilde Galatasaray bonservisini alacaktır Selçuk ise, Trabzonspor’un en büyük kaybı. Ersun Yanal ilk getirdiğinde sürekli oynattığında zaman zaman çok eleştirildiğinde anlatmaya çalışmıştım forumlarda olsun burda olsun, ama son iki sezondur değeri anlaşılıyor. 

Yazının başında dedim ya zeki futbolcu diye. İşte Selçuk. Ayaklarıyla değil, zekasıyla oynayan adam. Öte yandan, Galatasaray’dan Melo ve Selçuk’u çıkartın, ikinci Fatih Terim dönemi tekrar bile edebilirdi, ve Galatasaray için bu son toparlanma çabası çok acı bitebilirdi. Galatasaray seyircisi için de garip olsa gerek, geçen yıl Barış Özbek, Ayhan ve Mustafa Sarp ortasahası, bu yıl Selçuk-Melo.. Nerdeeen nereye ?


Şenol Güneş’te Melo ve Selçuk’u dudurmak üzerine kurdu galibiyet planlarını. Zokora-Colman ikilisi göz doldurdu ve maçın genelinde Selçuk-Melo'yu durdurdular diyebiliriz. Play-off’larda kalitelerini daha da iyi göstereceklerdir. Ama Şenol Güneş’in şaşırtıcı hamleler yapamaması, Fatih Terim’in yavaş yavaş gelen takımı karşısında galibiyeti kaçırmasına neden oldu. 70-80 dakikalar arası, evdeki maç grubuna, Galatasaray golü atacak eğer birşeyler yapılmazsa demeye başlamıştım bile. Alanzinho oyundan çok düşmüş (penaltıda ondan geldi, ama haksız bir penaltı) onun yerine Henrique alınabilir, ilerde savruk oynayan Burak zaman zaman kenara kaydırılabilir bir çok değişik şey yapılabilirdi.. Ne biliyim, takımın yıldızı Burak'ı çıkartıp Adrian'ı oyuna soksa gene birşey demem, ama resmen bizle baraber seyretti Galatasaray'ın beraberliği yakalamasını.. Sonuçta golün geldiği ayen beyan ortadaydı. Tabi süratli ve özel adamlar olduğuna inandığımız Burak, Volkan ve Olcan’ın 3’e 1 dediğimiz pozisyonları kaçırması karşısında Şenol Güneş ne yapsın o da ayrı mesele...

Hakemler ilgili pek yazmam, hatta sanırım ilk defa yazıyorum, ama penaltı yanlış karardı. Ayrıca Emre ve Eboue’nin ikinci sarıları görmesi gerekirdi. Öte yandan, ne kadar etik olarak doğru bir taktik olur bilemem, ama ben olsam Alanzinho’yu Engin ve Emre gibi oyuncuların üzeriene sürer, ikinci sarılarını aldırtmaya çalışırdım, bence etik olarak yanlış bir taktik olmazdı...

Son olarak play-off’lar hakkında bir şey söyliyim. Normal sezon olsa geçen hafta şampiyonluk turu atacak olan Galatasaray, hiç te garanti görmesin şampiyonluğu, play-off çok şeylere gebe.. 

13 Mart 2012 Salı

Trabzonspor 2 Sivasspor 1





Öncelikle penaltıdan başlamak istiyorum. Daha öncede yazmıştım, sanırım yine Burak için yazmıştım, ama Burak’a özel bir durum değil bu, genel bir durum. Penaltı pozisyonunun içindeki oyuncu, penaltı kullanmamamalı. Bu takımın penaltıcısı, yıldız oyuncusu hatta 30 golle rekora koşan santraforu olsa bile. Takımın galibiyeti rekordan daha önemlidir. Sebeplerini de anlattık daha önce. Penaltıdan 30 saniye önce 30-40 metre depar atan, nabzı 170-180 lerde olan bir oyuncu sağlıklı bir penaltı atamaz, atması mümkün de değil. Zaten penaltıya bakarsanız, kullanılabilecek en kötü penaltılardan biri.

Bu penaltı meselesinin zor yanı ise, bu kararı verebilecek sadece iki kişi olması. Şenol Güneş ve Burak. Bu ikisinin dışında kimse müdahale edemez bu duruma. Öyle ya, Tanju’nun rekorunu kırmaya giden Burak’a Colman gelipde “Hacı sen yoruldun, ben atıyım” dese, kavga çıkar. 

Aslında ne güzel olurdu, Burak bu şekilde kafasını çalıştırıp olgun bir şekilde düşünüp, Halil veya Colman’dan birine “siz atın” dese.. Maçtan sonrada, “pozisyonun içinde olduğum için yorgundum, o yüzden Colman attı, takımın galibiyeti rekordan önemli” dese, diyebilse.. Golcüler hep derya, “benim gol atmam önemli değil, önemli olan takımın galibiyeti”.. İşte lafta değil de yaptıklarıyla da bunları gösterseler.



Maça gelecek olursak. Bu yılın en iyi 3-4 maçından birini oynayan bir Trabzonspor izledik. Sivasspor doğru dürüst ortasahayı bile geçemedi desek abartmış sayılmayız. Tempo, pas, istek, arzu, taktik vs hepsi vardı. Sadece son pas ve şut tercihlerinde başarısızlık vardı ve bunun sonucunda maç kaybedilebilirdi de. Hatta uzun süre, Trabzonspor bu kadar iyi oynayarak kaybederse çok yazık olacak diye izledik maçı. Nitekim, Enaramo o kafayı atıp durumu 2-0 yapmış olsaydı, maç ordan da dönmezdi..

Trabzonspor şanslıydı bu bakımdan. Hakettiği maçı da şansıyla ama hakederek kazandı.

Maçtan sonra, maç yorumlarına bakmak için Ligtv’de, Sayın Vekilimiz Hakan Şükür’ü dinleyelim dedik. Kendisinin futbol yorumlarına genelde 10 dakikaya kadar dayanabiliyorum ama bu sefer 5nci dakikada Halil Sezai gibi “isyeeeaaaannnnn” edecektim az daha.. Skor yorumculuğu gördüm de bu kadar da görmedim. Maçın 1-0’lık bölümü, Trabzonspor isteksiz arzusuz amaçsız, sonra Alanzinho girince süper bir Trabzon. Olur da bu kadar skor yorumculuğu olur. Yani sadece maç skoru değil, maç içindeki skor durumuna göre de şekillendiriyor yorumunu.

Evet Alanzinho girince takım biraz canlandı tamam da, maçın genelinde gayet başarılı bir Trabzonspor vardı o ne oldu? Top hep rakip sahada, gelemeyen bir Sivasspor, sağdan soldan bindiren bekler Serkan ve Cech, ortasahada çok iyi ayağa pas yapan bir Trabzonspor (sanırım 500-600 başarılı pas seviyesine çıkıldı, istatistikleri bulamadım yanlış rakam da olabilir). Biraz beceriksiz son pas ve şut dışında taraftarın görmek istediği takım için, "playofftan ligden ümidi kalmamış" diye bahsetti sayın vekilimiz nerdeyse.. Çoğunu dinleyemedim belki sonra toparlamıştır ama yorumun girişi buydu.

Hazır konu açılmışken, Sayın Vekilimizin yorumculuk yapmasıyla alakalı ben de biraz ahkam kesmek istiyorum. Sayın Vekilim, eski gol kralımız Hakan Şükür. Siz milletvekilisiniz. Siz, ülkenin sorunlarına, özellikle sporla ilgili sorunlarına çözüm getirebilmek, ilgilenmek vaadiyle aday oldunuz ve oy aldınız ve milletvekili oldunuz. Bir milleti temsil ediyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kurtuluş savaşında büyük zorluklarla kurulmuş büyük meclisinin bir üyesisiniz. Siz ne yapıyorsunuz ? Maaşla bir kanalda yorumculuk yapıyorsunuz, "o pozisyon ofsayt, orda taç var, tek forvetle olmaz, şu oyuncu koşuyor bu oyuncu koşmuyor" diye fikir beyan ediyorsunuz, yorum yapıyorsunuz, belki polemiklere gireceksiniz ve bunu maaş için yapıyorsunuz. Ve bu durum sizce normal ? Sayın vekilim, bir daha düşünün derim ben nacizane... 

Daha sonra programın Ryan Giggs ile ilgili bölümüne denk geldim, orda da lafı "bakın ManU adamı 40 yaşına kadar oynatıyor, bizi oynatmadılar" demeye getirmeye çalıştı bir ara gene kanal değiştirerek Leyla ile Mecnun'a geçtim kurtuldum, ama hangi kanal daha komikti karar veremedim.




Maça dönecek olursak. Dün akşamın aslında önemli bir ismi daha var değinmek istediğim. P.Henrique.. Öncelikle taraftar yuhalayarak çok ayıp etti. Hoş bu taraftar dünkü maçın kahramanı Volkan Şen’i de yuhaladı, 30 gollü kralımız Burak’ı da yuhaladı zamanında, hatta ben bu taraftarın Fatih Tekke’yi Yattara’yı yuhaladığı zamanları da bilirim. O yüzden, taraftarın tepkisini bir yere kadar göz önünde bulundurup fazla abartmamak lazım, umarım Henrique’de öyle yapar. 

Benim söylemek istediğim başka birşey. Sahada umursamayan, mücadele etmeyen koşmayan denemeyen bir Henrique yoktu. Quaresma gibi eli belinde gezmedi yani. Hep denedi, hep uğraştı ama başaramadı, o yüzden de tepki aldı zaten. Umut Bulut vari garanti oyun oynayıp hiç göze batmayabilirdi ama o denemeyi seçti. Tabi bunda çok sık ilk 11 oynama fırsatı bulamamasının da etkisi var. Adam o kadar az ilk 11 oynuyorki, işte fırsatı kullanacak kendimi gösterecem diye uğraşmaktan hep batırdı. Oysa nasıl Burak kötü oynarken ısrar edildiyse, Volkan Şen kötü başladığında ısrar edildiyse, Tolga’ya Mustafa Yumlu’ya güven duyulduysa, P.Henrique’ye de aynı güven duyulmalı, belki playoff’lara girilen bu dönemde değil ama seneye de onunla devam edilmeli ve kazanılmalı. Herkesin aksine, ben hala takımda kalite olarak önde gelen adamlardan olduğunu düşünüyorum. Biraz ağır ama topla ilişkisi, fizik gücü ve isteği ile bu takıma çok şey katacaktır. Ayrıca, yerine alkışlarla giren Halil çok daha kötü oynadı, attığı gol pasında bile ilk başta pası atamayarak pozisyonu mundar ediyordu az daha, kaçırdığı gole ve kaptırdığı toplara hiç girmiyorum bile. Henrique’nin kaybettiği toplara bakarsak çalım atmaya çalışırken, bir pas atmaya çalışırken topları kaybettiğini görürüz, Halil’inkiler ise bildiğin topun ayağına dolanması sonucu kaptırılan toplar.

Bunun dışında, Adrian’ın tam da kendisiyle ilgili ümitlerimizi tüketmeye başladığımız dönemde futbol oynamaya başlaması, Adrian’la birlikte Volkan Şen ve Alanzinho gibi isimlerin form tutmaya başlamaları, Olcan, Burak ve Halil’i de düşününce Trabzonspor hücüm hattının playoff’larda çok sürpriz yapabilecekleri ihtimalini doğuruyor. Trabzonspor böyle yetenekli ve hareketli hücum oyuncularıyla, formda bir şekilde gireceği playoff’larda çok iş yapabilir.

Sivasspor ise tam bir hayalkırıklığı. Beşiktaş, Gençler, Galatasaray, Fenerbahçe ve son olarak da Trabzonspor maçlarından sadece 2 puan çıkarabilmesi, orta sıra takımı olmakla üst sıra takımı olmak arasındaki sınavından kalmasına neden oldu. Oysa bu 5 maçtan en az 2-3 galibiyet çıkarabilmesi gerekirdi, ve ben çıkarmasını beklerdimde. Aslında bazı maçlar da fena da oynamadılar ama işte, Rıza Hoca için de aslında bir sınav kaybı, büyük hoca olmakla orta sıra takımı hocası olmak arasındaki sınav. Eskişehirspor’dan beridir her maçtan sonra “basit goller yedik” “bireysel hatalardan goller yedik” diye aynı açıklamayı yapması, en basit faulde bile Halil Sezai “isssyeeaaan” ‘ı yapması, işte hocalıkta bir üst seviyeye çıkaramıyor Rıza Hoca'yı. 

Oysa bu taktikle, bu maçla nasıl bir sonuç bekliyordu Rıza Hoca ? Hiç pas yapmayan, pas yapmaya da çalışmayan sadece Enaramo’ya top şişirerek nereye varmayı amaçlıyordu çok merak ediyorum, oysa Sivasspor’un iyi futbol oynadığı maçlarını da biliyoruz, yani yapabildikleri birşey. Neden top oynamayı tercih etmek yerine kapanmayı tercih etmişler, bunu düşünmek lazım.

Maçta sürekli zaman geçirmeyi bir derece kabul edebiliyorum da, sürekli faul yapıp oyunu durdurmak kadar antifutbol olabilir mi. Antifutbol 11 kişi defans yapmak 3 önlibero ile oynamak değil, asıl antifutbol işte böyle faul yapıp durmaktır. Faul istatistiklerini bulamadım ama abartı sayıda bir Sivasspor faulu var gibi geldi bana, zaten Avrupa standartlarının çok üstünde faul sayımız STSL'de, sonra neden Avrupa’daki gibi tempolu futbol oynanmıyor. Nasıl oynansın. İşte Trabzonspor top oynamaya çalışıyor, bildiğiniz maç boyunca dayak yedi bazı futbolcular. Ve çıkan sarı kart sayısının azlığı da ayrı bir enteresan.

Son olarak da Volkan Şen’in pozisyonuyla alakalı bir şey söyliyim. Herkes kırmızı da kırmızı diye yorumladı akşam TV'de olayı. Bu kırmızı kart olayını iyice abarttığımızı ve dünyada da abartıldığını düşünüyorum artık. Tamam, centilmenliğe aykırı harekete kırmızı verilsin, rakibe tekmeye tokata da kırmızı verilsin ama, adam Volkan’ın üstüne atlamış tekme tokat, Volkan’ın biraz da refleskle rakibini iteklemesi “kesin kırmızı” dan daha çok “kırmızı ağır olur, sarı olması daha doğru” sınıfına girer.. Ben orda bariz bir tekme görmedim şahsen. Ama sezon içinde Trabzonspor’a çıkan kartlara da baktığımda, şaşırmadım da değil neden buna kırmızı çıkmadı diye.. Bugün hala Zokora’nın kırmızı görüp 3 maç ceza aldığı hareketin faul bile olmadığını düşünüyorum misal, ve o harekete benzer her maçta 5-10 pozisyon olduğunu da iddaaa ediyorum..