26 Mart 2012 Pazartesi

Galatasaray 1 Trabzonspor 1


Küçüklüğümden beri en çok "zeki" futbolcuları sevmişimdir hep. Ben küçük bir ortaokul bebesiykenTugay Kerimoğlu mesela en çok sevdiğim ve Trabzonspor’da en çok oynasın istediğim futbolcuydu. Çünkü Tugay, zekasıyla oynardı oyunu. Zekasıyla atardı pasını, doğru yerde dururdu, doğru zamanda pasını atardı. Topu değil, oyunu düşünürdü, oyunu kurardı zekasıyla. Türkiye’deki gerçek anlamda ilk ve son önliberoydu Tugay. Tüm çocuklar süratli, teknik, spektaküler hareketler yapan popüler futbolcuları beğenirken, ben hep zekasıyla işi götüren ama çok da göze batmayan adamları sevmişimdir yeşil sahada. Zekasına tekniği birleştiren adam ise Oğuz Çetin’di misal, o da bambaşka bir oyuncuydu. Bakın Tugay’da, Oğuz’da 37-38 yaşlarına kadar oynamışlardır, neden acaba ? Sergen neden 30 yaşında o göbekle ikinci ligde oynuyordu ? Neyse, konuyu dağıtmayalım..

Eski kankalar Colman-Selçuk ikilisi... 

O yüzden Gustavo Colman şu anda Trabzonspor kadrosunda en beğendiğim futbolcudur. Çünkü zekasıyla oynar. Bakın Trabzonspor’un attığı gole, herkes faulle hakemle uğraşırken, Burak bile duraksamışken hemen topu oyuna sokarak golü getiren hamleyi, zekasıyla yapıyor. Oysa hemen yanındaki Galatasaray’lı, ama bir zamanlar aslında ölümüne Trabzonspor’lu olduğunu iddaa eden Engin Baytar, hakeme isyan ediyor yerlere yatıyor, bunun yerine biraz zeka sahibi her futbolcunun yapacağı gibi topun önünde dursa o gol olmazdı. İşte bu yüzden, geçen yıl Trabzonspor’a en uymayan ve benim en beğenmediğim adam hep Engin’di...

Küçük bir hatırlatma, meşhur Fenerbahçe’nin Bursaspor’a şampiyonluğu kaptırdığı maçta da, yine Colman böyle bir faul pozisyonunda zekice oyunu devam ettirerek, yine Burak’a golü attıran adamdı..

Ve dünkü maçta, sahadaki en iyi adam, açık ara Gustavo Colman'dı...

Burak dedik Burak’la devam edelim. Sonra yazacağımı başta yazıyorum. Burak Trabzonspor’un sahadaki en kötüsüydü. Bu kadar net. (Fanatik gazetesi de en çok puanı Burak’a vermiş, nereleriyle puan veriyorlarsa artık, kim o puanlara bakıyor o da ayrı mesela ya...) Bir gol attı evet ama golün dışında 90 dakika boyunca sahada tek bir tane mantıklı hareketi yoktu. Abartma yok burda. Yaptığı tüm hareketler saçma sapandı ve en ufak bir zeka kırıntısı yoktu. Burak zaman zaman kötü ve savruk oynayan bir adam, Burak’ın stili bazen öyle gerektiriyor. Ama Galatasaray maçındaki kadar kötü bir Burak ben hatırlamıyorum. 

Muslera’ya bir kaç şutu var Burak'ın, bırakın antremanda öyle ısınma şut çalışmalarını, geri pas olarak bile öyle toplar gelmemiştir Muslera’ya. Bu kadar mı kötü vurulur bir şut. Hele 63. dakikaydı, Celustka'nın soldan çok güzel getirdiği bir pozisyon var, verkaç yapmak için Burak’a topu bıraktı ve çok zekice defansın arkasına doğru hamle yaptı. Burak’ın tek yapması duvar olmak. Yani duvar olsa, o top Celustka’nın önüne sekse iş bitecek. Ama gerisini televizyondan izleyince, acaba Burak ne düşündü çok merak ediyorum. Gerçekten o pozisyonu Burak’la oturup izlemek isterdim. Bence, Mehmet Batdal’ın kaçırdığı golden daha vahim bir durumdur o pozisyon. Çünkü Mehmet Batdal’ın pozisyonunda, yetersizlik var, stres var, psikolojik baskı var, heyecan var.. Ama Burak’ın pozisyonunda ukalalık var, zekasızlık var, yersiz egoizm var ve takım oyunundan bihaber olmak var.. Çok farklı şeyler yani.


Gelelim Mehmet Batdal’a. Bazı futbolcular vardır, kariyerleri boyunca çok şey yapmışlardır ama hep tek bir hareketleriyle hatırlanırlar. Örneğin, İlker dendiği zaman akıllara Almanya maçında Hakan Şükür’e yaptığı orta gelir. İlhan Mansız için ise Senegal kalesinin uzak köşesine bıraktığı altın gol. Servet dediğimiz zaman Şevçenko’ya karşı oynadığı oyun, kaleci Hakan Arıkan için ise Liverpool’dan yediği 8 gol, bir diğer Beşiktaş’lı kaleci Fevzi için Galatasaray maçında ayağının altından kaçırdığı top. Mustafa Keçeli için Fenerbahçe’yi şampiyonluktan eden gol, Taner Gülleri dendi mi Skibbe’nin ipini çeken tek maçta attığı o dört gol veya Nartallo dendi mi Trabzonspor’a kıçıyl abaşıyla attığı o gol. Dünya’da da böyledir biraz. Baggio dendi mi, dünya kupasında kaçırdığı penaltı, Maradona dendimi bir başka Dünya kupasında İngiltere’ya attığı o 2 gol. O kadar çok varki böyle örnek, ayrı bir yazı konusu çıkar burdan. Mehmet Batdal’ın kaçırdığı o pozisyon için, sanırım Galatasaray kariyerine son noktayı koyan pozisyon diyebiliriz. Önümüzdeki sezon muhtemelen Antalyaspor’da felan, daha sonrada da Bank Asya’da görebiliriz kendisini..

Bugün takım oyunlarından çok, bireysel değerlenirmelere ağırlık verdim. Çünkü maçın sonucunu taktikler, takım oyunları değil, bireysel oyuncuların yaptıkları veya yapamadıkları belirledi. Colman’ın hemen oyunu başlatması misal Trabzonspor'u öne geçirirken, Burak’ın saçma sapan hareketleri, Trabzonspor farkı ikiye çıkartmasını engelledi. Benzer şekilde, Olcan ve Volkan da rakip ceza sahası içinde saçmalayınca Şenol Güneş ne yapsın. Veya, karşı tarafta Mehmet Batdal o golü atamıyorsa Fatih Terim ne yapsın. Elmander sakat olmasa bu maç böyle mi biterdi. Bu yüzden işte birazda büyük takım olmak istiyorsanız büyük futbolculara ihtiyacınız vardır.

Bireysel değerlendirmeleri bir kenara bırakıp maça bakarsak eğer, maçtan önce Trabzonspor adına maçtam ümitli olmamı sağlayan faktör, Trabzonspor’un Antalya maçından sonra Antalya’da kalıp, kampa girip, tamamı basına kapalı antremanlar yapmasıydı. Bu hem Trabzonspor’un maça iyi hazırlandığını hem de iyi konsantre olduğunu gösterir.

Sezonun ilk yarısındaki maç, Trabzonspor için o şampiyonlar ligi trafiği içinde hiç hazırlanamadığı ve konsantre olamadığı bir maç olarak, sezonun en kötü maçlarından biri şeklinde geçmişti. Maç trafiğinin takım performansına etkisini zaman zaman burda anlatmaya çalıştık, ama sanırım playoff’larda izleyeceğimiz gerçek Trabzonspor bunu daha iyi anlatacaktır. Geçen sezon 40 maç bile yapmayan Trabzonspor, bu yıl çok daha kısa sürede 45 tane maç yaptı ve daha 8 maçı daha var. Bu durumu anlamadan, ve yarısı yeni kurulmuş bir takımın performansını eleştirmek sadece insafsızlık olur.

Bu maçta Trabzonspor’un gerçek gücünü görebilme ihtimali maçı heyecanlı ve iki taraf için de iddaalı bir hale getiriyordu. Galatasaray’da ise, Melo ve Selçuk sezonun başından beri fark yaratan adamlar zaten. Selçuk geçen sezon bu farkı Colman'la yaratıyordu, bu yıl ise Melo'yla... Bunlara Eboue, Muslera ve Elmander’de katılınca fark iyice açıldı tabi. Melo cuk oturmuş bir transfer, öyle zannediyorum bir şekilde Galatasaray bonservisini alacaktır Selçuk ise, Trabzonspor’un en büyük kaybı. Ersun Yanal ilk getirdiğinde sürekli oynattığında zaman zaman çok eleştirildiğinde anlatmaya çalışmıştım forumlarda olsun burda olsun, ama son iki sezondur değeri anlaşılıyor. 

Yazının başında dedim ya zeki futbolcu diye. İşte Selçuk. Ayaklarıyla değil, zekasıyla oynayan adam. Öte yandan, Galatasaray’dan Melo ve Selçuk’u çıkartın, ikinci Fatih Terim dönemi tekrar bile edebilirdi, ve Galatasaray için bu son toparlanma çabası çok acı bitebilirdi. Galatasaray seyircisi için de garip olsa gerek, geçen yıl Barış Özbek, Ayhan ve Mustafa Sarp ortasahası, bu yıl Selçuk-Melo.. Nerdeeen nereye ?


Şenol Güneş’te Melo ve Selçuk’u dudurmak üzerine kurdu galibiyet planlarını. Zokora-Colman ikilisi göz doldurdu ve maçın genelinde Selçuk-Melo'yu durdurdular diyebiliriz. Play-off’larda kalitelerini daha da iyi göstereceklerdir. Ama Şenol Güneş’in şaşırtıcı hamleler yapamaması, Fatih Terim’in yavaş yavaş gelen takımı karşısında galibiyeti kaçırmasına neden oldu. 70-80 dakikalar arası, evdeki maç grubuna, Galatasaray golü atacak eğer birşeyler yapılmazsa demeye başlamıştım bile. Alanzinho oyundan çok düşmüş (penaltıda ondan geldi, ama haksız bir penaltı) onun yerine Henrique alınabilir, ilerde savruk oynayan Burak zaman zaman kenara kaydırılabilir bir çok değişik şey yapılabilirdi.. Ne biliyim, takımın yıldızı Burak'ı çıkartıp Adrian'ı oyuna soksa gene birşey demem, ama resmen bizle baraber seyretti Galatasaray'ın beraberliği yakalamasını.. Sonuçta golün geldiği ayen beyan ortadaydı. Tabi süratli ve özel adamlar olduğuna inandığımız Burak, Volkan ve Olcan’ın 3’e 1 dediğimiz pozisyonları kaçırması karşısında Şenol Güneş ne yapsın o da ayrı mesele...

Hakemler ilgili pek yazmam, hatta sanırım ilk defa yazıyorum, ama penaltı yanlış karardı. Ayrıca Emre ve Eboue’nin ikinci sarıları görmesi gerekirdi. Öte yandan, ne kadar etik olarak doğru bir taktik olur bilemem, ama ben olsam Alanzinho’yu Engin ve Emre gibi oyuncuların üzeriene sürer, ikinci sarılarını aldırtmaya çalışırdım, bence etik olarak yanlış bir taktik olmazdı...

Son olarak play-off’lar hakkında bir şey söyliyim. Normal sezon olsa geçen hafta şampiyonluk turu atacak olan Galatasaray, hiç te garanti görmesin şampiyonluğu, play-off çok şeylere gebe.. 

Hiç yorum yok: