13 Mart 2012 Salı

Trabzonspor 2 Sivasspor 1





Öncelikle penaltıdan başlamak istiyorum. Daha öncede yazmıştım, sanırım yine Burak için yazmıştım, ama Burak’a özel bir durum değil bu, genel bir durum. Penaltı pozisyonunun içindeki oyuncu, penaltı kullanmamamalı. Bu takımın penaltıcısı, yıldız oyuncusu hatta 30 golle rekora koşan santraforu olsa bile. Takımın galibiyeti rekordan daha önemlidir. Sebeplerini de anlattık daha önce. Penaltıdan 30 saniye önce 30-40 metre depar atan, nabzı 170-180 lerde olan bir oyuncu sağlıklı bir penaltı atamaz, atması mümkün de değil. Zaten penaltıya bakarsanız, kullanılabilecek en kötü penaltılardan biri.

Bu penaltı meselesinin zor yanı ise, bu kararı verebilecek sadece iki kişi olması. Şenol Güneş ve Burak. Bu ikisinin dışında kimse müdahale edemez bu duruma. Öyle ya, Tanju’nun rekorunu kırmaya giden Burak’a Colman gelipde “Hacı sen yoruldun, ben atıyım” dese, kavga çıkar. 

Aslında ne güzel olurdu, Burak bu şekilde kafasını çalıştırıp olgun bir şekilde düşünüp, Halil veya Colman’dan birine “siz atın” dese.. Maçtan sonrada, “pozisyonun içinde olduğum için yorgundum, o yüzden Colman attı, takımın galibiyeti rekordan önemli” dese, diyebilse.. Golcüler hep derya, “benim gol atmam önemli değil, önemli olan takımın galibiyeti”.. İşte lafta değil de yaptıklarıyla da bunları gösterseler.



Maça gelecek olursak. Bu yılın en iyi 3-4 maçından birini oynayan bir Trabzonspor izledik. Sivasspor doğru dürüst ortasahayı bile geçemedi desek abartmış sayılmayız. Tempo, pas, istek, arzu, taktik vs hepsi vardı. Sadece son pas ve şut tercihlerinde başarısızlık vardı ve bunun sonucunda maç kaybedilebilirdi de. Hatta uzun süre, Trabzonspor bu kadar iyi oynayarak kaybederse çok yazık olacak diye izledik maçı. Nitekim, Enaramo o kafayı atıp durumu 2-0 yapmış olsaydı, maç ordan da dönmezdi..

Trabzonspor şanslıydı bu bakımdan. Hakettiği maçı da şansıyla ama hakederek kazandı.

Maçtan sonra, maç yorumlarına bakmak için Ligtv’de, Sayın Vekilimiz Hakan Şükür’ü dinleyelim dedik. Kendisinin futbol yorumlarına genelde 10 dakikaya kadar dayanabiliyorum ama bu sefer 5nci dakikada Halil Sezai gibi “isyeeeaaaannnnn” edecektim az daha.. Skor yorumculuğu gördüm de bu kadar da görmedim. Maçın 1-0’lık bölümü, Trabzonspor isteksiz arzusuz amaçsız, sonra Alanzinho girince süper bir Trabzon. Olur da bu kadar skor yorumculuğu olur. Yani sadece maç skoru değil, maç içindeki skor durumuna göre de şekillendiriyor yorumunu.

Evet Alanzinho girince takım biraz canlandı tamam da, maçın genelinde gayet başarılı bir Trabzonspor vardı o ne oldu? Top hep rakip sahada, gelemeyen bir Sivasspor, sağdan soldan bindiren bekler Serkan ve Cech, ortasahada çok iyi ayağa pas yapan bir Trabzonspor (sanırım 500-600 başarılı pas seviyesine çıkıldı, istatistikleri bulamadım yanlış rakam da olabilir). Biraz beceriksiz son pas ve şut dışında taraftarın görmek istediği takım için, "playofftan ligden ümidi kalmamış" diye bahsetti sayın vekilimiz nerdeyse.. Çoğunu dinleyemedim belki sonra toparlamıştır ama yorumun girişi buydu.

Hazır konu açılmışken, Sayın Vekilimizin yorumculuk yapmasıyla alakalı ben de biraz ahkam kesmek istiyorum. Sayın Vekilim, eski gol kralımız Hakan Şükür. Siz milletvekilisiniz. Siz, ülkenin sorunlarına, özellikle sporla ilgili sorunlarına çözüm getirebilmek, ilgilenmek vaadiyle aday oldunuz ve oy aldınız ve milletvekili oldunuz. Bir milleti temsil ediyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kurtuluş savaşında büyük zorluklarla kurulmuş büyük meclisinin bir üyesisiniz. Siz ne yapıyorsunuz ? Maaşla bir kanalda yorumculuk yapıyorsunuz, "o pozisyon ofsayt, orda taç var, tek forvetle olmaz, şu oyuncu koşuyor bu oyuncu koşmuyor" diye fikir beyan ediyorsunuz, yorum yapıyorsunuz, belki polemiklere gireceksiniz ve bunu maaş için yapıyorsunuz. Ve bu durum sizce normal ? Sayın vekilim, bir daha düşünün derim ben nacizane... 

Daha sonra programın Ryan Giggs ile ilgili bölümüne denk geldim, orda da lafı "bakın ManU adamı 40 yaşına kadar oynatıyor, bizi oynatmadılar" demeye getirmeye çalıştı bir ara gene kanal değiştirerek Leyla ile Mecnun'a geçtim kurtuldum, ama hangi kanal daha komikti karar veremedim.




Maça dönecek olursak. Dün akşamın aslında önemli bir ismi daha var değinmek istediğim. P.Henrique.. Öncelikle taraftar yuhalayarak çok ayıp etti. Hoş bu taraftar dünkü maçın kahramanı Volkan Şen’i de yuhaladı, 30 gollü kralımız Burak’ı da yuhaladı zamanında, hatta ben bu taraftarın Fatih Tekke’yi Yattara’yı yuhaladığı zamanları da bilirim. O yüzden, taraftarın tepkisini bir yere kadar göz önünde bulundurup fazla abartmamak lazım, umarım Henrique’de öyle yapar. 

Benim söylemek istediğim başka birşey. Sahada umursamayan, mücadele etmeyen koşmayan denemeyen bir Henrique yoktu. Quaresma gibi eli belinde gezmedi yani. Hep denedi, hep uğraştı ama başaramadı, o yüzden de tepki aldı zaten. Umut Bulut vari garanti oyun oynayıp hiç göze batmayabilirdi ama o denemeyi seçti. Tabi bunda çok sık ilk 11 oynama fırsatı bulamamasının da etkisi var. Adam o kadar az ilk 11 oynuyorki, işte fırsatı kullanacak kendimi gösterecem diye uğraşmaktan hep batırdı. Oysa nasıl Burak kötü oynarken ısrar edildiyse, Volkan Şen kötü başladığında ısrar edildiyse, Tolga’ya Mustafa Yumlu’ya güven duyulduysa, P.Henrique’ye de aynı güven duyulmalı, belki playoff’lara girilen bu dönemde değil ama seneye de onunla devam edilmeli ve kazanılmalı. Herkesin aksine, ben hala takımda kalite olarak önde gelen adamlardan olduğunu düşünüyorum. Biraz ağır ama topla ilişkisi, fizik gücü ve isteği ile bu takıma çok şey katacaktır. Ayrıca, yerine alkışlarla giren Halil çok daha kötü oynadı, attığı gol pasında bile ilk başta pası atamayarak pozisyonu mundar ediyordu az daha, kaçırdığı gole ve kaptırdığı toplara hiç girmiyorum bile. Henrique’nin kaybettiği toplara bakarsak çalım atmaya çalışırken, bir pas atmaya çalışırken topları kaybettiğini görürüz, Halil’inkiler ise bildiğin topun ayağına dolanması sonucu kaptırılan toplar.

Bunun dışında, Adrian’ın tam da kendisiyle ilgili ümitlerimizi tüketmeye başladığımız dönemde futbol oynamaya başlaması, Adrian’la birlikte Volkan Şen ve Alanzinho gibi isimlerin form tutmaya başlamaları, Olcan, Burak ve Halil’i de düşününce Trabzonspor hücüm hattının playoff’larda çok sürpriz yapabilecekleri ihtimalini doğuruyor. Trabzonspor böyle yetenekli ve hareketli hücum oyuncularıyla, formda bir şekilde gireceği playoff’larda çok iş yapabilir.

Sivasspor ise tam bir hayalkırıklığı. Beşiktaş, Gençler, Galatasaray, Fenerbahçe ve son olarak da Trabzonspor maçlarından sadece 2 puan çıkarabilmesi, orta sıra takımı olmakla üst sıra takımı olmak arasındaki sınavından kalmasına neden oldu. Oysa bu 5 maçtan en az 2-3 galibiyet çıkarabilmesi gerekirdi, ve ben çıkarmasını beklerdimde. Aslında bazı maçlar da fena da oynamadılar ama işte, Rıza Hoca için de aslında bir sınav kaybı, büyük hoca olmakla orta sıra takımı hocası olmak arasındaki sınav. Eskişehirspor’dan beridir her maçtan sonra “basit goller yedik” “bireysel hatalardan goller yedik” diye aynı açıklamayı yapması, en basit faulde bile Halil Sezai “isssyeeaaan” ‘ı yapması, işte hocalıkta bir üst seviyeye çıkaramıyor Rıza Hoca'yı. 

Oysa bu taktikle, bu maçla nasıl bir sonuç bekliyordu Rıza Hoca ? Hiç pas yapmayan, pas yapmaya da çalışmayan sadece Enaramo’ya top şişirerek nereye varmayı amaçlıyordu çok merak ediyorum, oysa Sivasspor’un iyi futbol oynadığı maçlarını da biliyoruz, yani yapabildikleri birşey. Neden top oynamayı tercih etmek yerine kapanmayı tercih etmişler, bunu düşünmek lazım.

Maçta sürekli zaman geçirmeyi bir derece kabul edebiliyorum da, sürekli faul yapıp oyunu durdurmak kadar antifutbol olabilir mi. Antifutbol 11 kişi defans yapmak 3 önlibero ile oynamak değil, asıl antifutbol işte böyle faul yapıp durmaktır. Faul istatistiklerini bulamadım ama abartı sayıda bir Sivasspor faulu var gibi geldi bana, zaten Avrupa standartlarının çok üstünde faul sayımız STSL'de, sonra neden Avrupa’daki gibi tempolu futbol oynanmıyor. Nasıl oynansın. İşte Trabzonspor top oynamaya çalışıyor, bildiğiniz maç boyunca dayak yedi bazı futbolcular. Ve çıkan sarı kart sayısının azlığı da ayrı bir enteresan.

Son olarak da Volkan Şen’in pozisyonuyla alakalı bir şey söyliyim. Herkes kırmızı da kırmızı diye yorumladı akşam TV'de olayı. Bu kırmızı kart olayını iyice abarttığımızı ve dünyada da abartıldığını düşünüyorum artık. Tamam, centilmenliğe aykırı harekete kırmızı verilsin, rakibe tekmeye tokata da kırmızı verilsin ama, adam Volkan’ın üstüne atlamış tekme tokat, Volkan’ın biraz da refleskle rakibini iteklemesi “kesin kırmızı” dan daha çok “kırmızı ağır olur, sarı olması daha doğru” sınıfına girer.. Ben orda bariz bir tekme görmedim şahsen. Ama sezon içinde Trabzonspor’a çıkan kartlara da baktığımda, şaşırmadım da değil neden buna kırmızı çıkmadı diye.. Bugün hala Zokora’nın kırmızı görüp 3 maç ceza aldığı hareketin faul bile olmadığını düşünüyorum misal, ve o harekete benzer her maçta 5-10 pozisyon olduğunu da iddaaa ediyorum.. 

Hiç yorum yok: