13 Aralık 2010 Pazartesi

Şampiyonluğa Gitmek

İstanbul B.B. 1 Trabzonspor 3


Şampiyonluğa giderken oynadığınız maçların çoğunu iyi oynayarak kazanmak zorundasınızdır, ama her zaman her maçı aynı şekilde kazanamazsınız. Bazen kötü oynayıp kazanmanız gerekir, bazen hakemle bazende şansla kazanmak lazım.. Ama bazende, dün İBB karşısında olduğu gibi futbol oynayarak değil savaşarak, mücadele ederek zorla kazanmanız gerekir, 3 puanı söküp almanız gerekir. Trabzonspor şampiyonluk yolunda işte böyle bir İBB maçı kazandı dün akşam, hem de 60bin seyirci önünde.

Tabi bu maçta tartışmalı bir penaltı durumu var ki galibiyeti bu penaltıya bağlamak çok yanlış olur, çamur atmak olur, maçın gerçeklerini görmemek olur.. Penaltı olmasa dahi Trabzonspor her dakika İBB direncini kırmaya biraz daha yaklaşıyordu. Futbol oynayarak değil, zorlayarak yapıyordu bunu. Ve gol kaçınılmazdı..

Şimdi neden penaltı pozisyonu o kadar önemli değil bunu anlatmaya çalışıyim; rakibin üzerine çöktüğünüz zaman pozisyon bulursunuz, rakip hataya zorlanır. Sonuçta top rakip ceza sahasına yakın yerlerde gezer. Bu ne demektir, top ceza sahası içine doğru gider fırsat buldukça, forvetleriniz istekli ve arzulu ise rakip için hata yapmak an meselesi olur.. Dünkü maçta Trabzonspor'un yaptığı da buydu tam olarak, oyunu rakibin sahasına yıkmak, baskı kurmak süreki zorlamak...

Sonuçta penaltı daha önceden gelebilirdi, ki verilmeyen daha net bir penaltı da var öncesinde. Geçen hafta Gaziantepspor karşısında penaltı 30. dakikada geldi örneğin. O yüzden penaltının şekline ve dakikasına çok takılmamak lazım. Önemli olan Trabzonspor'un sürekli hücum etmesi rakibi hataya zorlaması. Umut'un kaleci ile karşı karşıya kaçırdığı golde de örneğin, rakibin hatası söz konusu. O yüzden penaltı ile maçın alındığı düşünülmesin. Hakem o penaltıyı vermesiydi dahi, daha sonra belki maçın son dakikasında Trabzonspor yine golü ve 3 puanı bulacaktı.


Şampiyonluğa gitmek dedim maç için, çünkü bu maçta şampiyonluğa giden bir takımda görülen birçok şeyi görebildik maçta. Bunlardan biri de taraftar. Sanırım 60bin cıvarı bir taraftar söz konusuymuş. Trabzonspor'a ve şampiyonluğa giden bir takıma yakışan bir tribün izledi tüm Türkiye. Bir gövde gösterisi oldu açıkcası.. Belki 5bin kişiye oynanmış olsaydı bu maçtan 3 puan çıkmayabilirdi. Bu açıdan taraftarı da ayrı bir kenara koymak lazım.

Bir başka şampiyonluğa giden takım özelliği olan "geniş kadro" yu da gördük maçta. İki hafta öncesine kadar takımın yıldızı olan Jaja'nın nasıl döküldüğünü, taraftarın sevgilisi Yattara'nın nasıl saçmaladını gördük. Şimdi kadronuz geniş olmazsa bu oyuncuları sahada tutmaya mecbursunuz ve bunun sonucunda hem maçı alamazsınız hemde bu futbolcular taraftarın tepkisini alır ve demoralize olur ve bu durum diğer maçlara da negatif yansır. Yıllarca Umut'un yaşadığı olumsuzluk buydu, Teo'nun gelmesiyle Umut'un rahatlamasının nedeni işte biraz da burda. Yattara ve Jaja bu kadar kötü olduğunda Engin ve Alanzinho kozlarınızı oynayabiliyorsunuz, ve bu iki oyuncuda aslında maçı koparan adamlar oldular. İşte bu kadro genişliği şampiyonluğa giden bir takım özelliği.

Trabzonspor'un geniş kadrosuyla ilgili şöyle ilginç bir nokta da, hücum oyuncularının farklı yerlerde oynayabiliyor olması. Burak ve Umut'un forvetin yanı sıra, sağ açık ve sol açık oynayabiliyor olmaları, Jaja'nın aynı şekilde bu pozisyonlara ilave olarak forvet arkası oynayabilmesi, Engin, Yattara, Alanzinho'nun her iki kanatta oynayabilmeleri alternatif sayısını niceliğin yanı sıra nitelik olarak da genişletiyor.

Tabi burda kadro genişliği demişken, çok da geniş kadro var deyip rehavet olmaması lazım Trabzonspor açısından. Zira, nazar değmesin, takımda sakat oyuncu pek yok. Rakiplerinin çok dertli olduğu bu konuda Trabzonspor pek sıkıntı yaşamıyor ama özellikle hücum hattında Teofilo profilinde bir alternatif şart gibi. Özellikle ikinci yarıda "soğuk kanlı son vuruş" ihtiyacı olacak bolca, ve bu son vuruş biraz Jaja dışında diğer hücum oyuncularında pek yok.

Maça gelirsek, İBB'nin hakkını vermek lazım. Trabzonspor'u zorlayan rakiplerden biri oldu bu yıl. Zaten şampiyonluk yarışında zirveye oynayan takımlara çelme atamayı seven bir takım İBB, geçen yıl Bursa ondan önceki yıl Trabzonspor ve Sivasspor'un canı yanmıştı İBB maçlarında.

İBB yine puan almak istiyordu dişli rakibinden ve sert futbolla ve takım savunmasıyla etkisiz hale getirmeye çalıştı rakibini. 25 tane faul yapmış maç boyunca İBB, (Trabzonspor 19) bu maçın genelde iki taraf için de sert olduğunu gösteriyor. Toplam 44 faul, ortalama iki dakikada bir faul demek. Bu maçın da temposunu düşüren, Trabzonspor'un da kesintisiz baskı kurmasını engelleyen bir durum oldu.

Yine İBB'nin savunmayı takım halinde yapmaları, sürekli yardımlaşmaları, boş alan bırakmamaları her nekadar antifutbol gibi görünsede aslında modern futbolun içinde olan şeylerdi. Trabzonspor gibi büyük bir kulüpsenizde bu drenci kırmayı bilmeniz gerekir (Shuster gibi çamur atmak değil)

İBB takımına kadro olarak baktığımızda ise, büyük takımlarda oynasın diyebileceğimize pek bir oyuncu göze çarpmıyor. Milli takımda düşünülen ve Trabzonspor'un istediği Gökhan Süzen'in Cale'den çok bir artısını göremedik. İbrahim Akın ve bir dönem yeni Fatih Tekke olarak lanse edilen Ali Güzeldal oyuna girdiler mi girmediler mi belli değil. Bir dönemin wonderkid'i Tevfik Köse yokları oynadı. Tum'un ve Holmen mücadele olarak ön plana çıkması dışında göze batan bir oyuncu olmadı İBB adına. Burda Abdullah Avcı'yı tebrik etmek gerekir işte. Bu kadroyla bu futbol, bu mücadele verilebiliyorsa, bu kadar puan toplanabiliyorsa Abdullah Avcı'nın takım oyunu sayesinde oluyor demektir bunlar, ben bugün bunu anladım.

Trabzonspor ise her zaman oynadığı oyunu oynama çalıştı maç boyunca ama gerek İBB'nin direnci gerek maçın bol faullü olması gerek psikolojik nedenlerden dolayı beklediğimiz güzel futbol gelmedi pek. Oynamaya çalıştı Trabzonspor ama oynayamadı. Burda devreye, güzel oyun yerine yazının başında bahsettiğimiz hırslı ve mücadeleci oyunu sokarak maçı aldı diyebiliriz Trabzonspro için.

Burak'ın ne kadar değerli bir oyuncu olduğunu gördük. Gol vuruşu olmayan biri olarak sol ayağıyla böyle bir vuruş yapabilmesi sadece özgüvenle açıklanabilir. İşte bu sürekli oynamanın ve hocanın kendisine güvendiğini hissetmesinin bir sonucu (Galatasaray'da Servet'in bir ara anlatmaya çalıştığı ama Galatasaray'lıların anlamadığı güven meselesi). Alanzinho'nun sürekli ilk 11 oynamamasına rağmen kendini hep hazır tutması ve oyuna girdikten sonra skora etki etmesi yine Şenol Hoca'nın onu motive etmesiyle (takım için ne kadar önemli olduğunu ona anlatması) direk alakalı bir durum. Umut ise tüm dikkatlerin, beklentilerin ve baskının kendi üzerinde olmadığı zamanlarda, rahat olduğunda takıma neler katabildiğini gösterdi. Yattara ve Jaja maçın bekleneneni veremeyenleriydi ama onlardan da performans alacaktır Şenol Hoca bir şekilde.

Maçın ardından puan durumuna baktığımızda ise bu akşam olası bir Bursaspor yenilgisinde ikinci ile arasında 8 puan puan fark olacak Trabzonspor'un. Rehavet olmadığı sürece şampiyonluğa götürür bu fark bir takımı. Ama ikinci yarı işlerin daha da zor olacağını unutmamak lazım. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş deplasmanları, içerde daha çok kapanacak takımlar her geçen gün işi biraz daha zorlaştıracaklar. Özellikle devre arası yapılacak bir santrafor transferi hem yarışta alternatif olması açısından hem de önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi öncesi uyum sürecini atlatması açısından şart. Bu oyuncunun Fatih Tekke olmaması çok önemli bu arada, çünkü alınacak oyuncu ligde olduğu kadar önümüzdeki yıl Şampiyonlar Liginde de takıma fayda sağlamalı..

Fotoğraflar resmi site ve bmn'den..

Hiç yorum yok: