25 Ekim 2010 Pazartesi

Şampiyonluk yolunda emin adımlarla, Trabzonspor-Gençlerbirliği 3-1


Geçen hafta Servet "bana güvenilirse iyi oynayabilirim" anlamında birşeyler söylemişti Ankaragücü maçından sonra ve çokca da eleştirilmişti Galatasaray camiasından ve hatta "beni oynatmazsan bende senin (Rijkaard) kovulman için bilerek kötü oynarım, hata yaparım" şeklinde yorumlanmıştı bu sözleri.. Bu konuya fazla girmek istemiyorum, Galatasaray'lı arkadaşlar bunun tartışmasını çokça yapıyorlardır zaten ama Servet'in yanlış anlaşıldığını da not düşmek isterim. Servet'in söylemek istediği şey, bazı futbolcuların kendilerine güvenli oynadıkları zaman ancak verim gösterebilecekleriydi..

Bazı futbolcu vardır, yedek otursada ilk 11 oynasada aynı performansı gösterir. Örnek Fenerbahçe'deki Semih. Sürekli yedek olup, şans bulduğun az sürede o soğukkanlı gol vuruşlarını yapmak kolay değildir. Galatasaray'da Emre Aşık vardı. Adam 20 maç yedek olurdu, sonra bir oynardı sanki 3 yıldır sürekli ilk 11'de.. O yüzden zaten yedek de olsa milli takıma çağrılırdı sürekli. Genelde mental olarak daha profesyonel adamlardır bunlar.

Ama bazı futbolcu vardır ki, sürekli ilk 11 oynaması lazımdır ve kendisine güvenildiğini hissederse ancak rahat olabilir ve performans gösterebilir. Bunun en büyük örneği Hakan Şükür'dür. Bakın adama, çok kötü dönemlerinde bile millete saç baş yoldursa da sürekli ilk 11 oynamış, ve kendine güveni geldiği zamanda ortalığı kasıp kavurmuş ve kendini aşmış goller atmıştır. Ama Avrupa'da o güveni hissedemediği için de hüsranları oynamıştır. Buna benzer güven sorunu yaşayan çokca oyuncu sayabiliriz.. Servet'te bu oyunculardan biridir ve söylemeye çalıştığı da buydu. Fenerbahçe'de oynadığı dönemlerde (ilk 11 oynadığı zamanlarda bile) sürekli eleştirildiği için güven kaybı yaşıyor ve hata yapıyordu. Ne zaman kendine güveni geldi, Sivas'ta ve Galatasaray'da ve hatta milli takımda yeni Alpay oldu. Guiza'yı bile bu gruba dahil edebiliriz, adamı bitiren tribünden gelen tepkiler ve eleştirilerdi aslında. Galatasaray'da kaleci Ufuk, Aydın ve Lincoln aklıma gelen bu gruba dahil başka örnekler. Quaresma çok güzel bir örnektir bu konuda, ki adam kendi de söylüyor zaten, burda değerli hissediyorum kendimi diye.. Holosko, İsmail Köybaşı, kaleci Hakan, Özer, Mehmet Topuz, Colin Kazım da bu gruba sayabileceğimiz diğer oyuncular.. Ve bu tip oyunculardan bir diğeri de Burak'tır.

Yukardaki resimde, gol sevincini yaşarken Burak'ın kendine güvenini ve rahatlığını görebilirsiniz. Beşiktaş'ta ve Fenerbahçe'de oynarken kendine olan güven eksikliğinden bu performansı gösteremiyordu. Burda Şenol Güneş'i tebrik etmek lazım, ayakta alkışlamak lazım. Önce oyuncuya inandığını ona gösteriyor, ilk 11'de forma şansı veriyor, yedek olduğu zamanlarda bile küstürmüyor.. Ve 2-3 hafta üst üste sürekli oynayınca da sonuç ortada. Ve Burak çokça da eleştirilen bir oyuncuyken, Şenol Güneş Yattara'yı, Jaja'yı yedek bırakmak pahasına Burak'ı oynatıyor. Ve Burak'ı kazanıyor..

Burak'ı kazanmak çok önemli Trabzonspor için. Neden ? Çünkü öncelikle, fizik olarak Türkiye liginin üzerinde bir oyuncu. Hem güçlü, hem atletik, hem süratli hem de çabukö böyle beş tane Türk oyuncu sayamazsınız ligimizde. Boğuşmaktan ve mücadeleden kaçmıyor, ve daha önemlisi korkmuyor. Takımınızda bu tip oyuncuların olması sizi mücadelesi ve güçlü bir takım yapar. Tabir-i caizse sahada dayak yiyen değil, dayak atan bir takım olursunuz. Burak'ın farklı mevkilerde oynayabilen ve skor da üretebilen bir oyuncu olması taktik olarak da çok şey kazandırıyor oynadığı takıma. Bunun yanında Burak'ın yaşı itibariyle futbol kariyerinin en verimli dönemine giriyor olması, İstanbul kulüplerinde oynamış olması ve o sayfayı artık kapatmış olması (Serkan Balcı gibi) Şenol Güneş için Burak'ı çok özel bir oyuncu yapıyor.. Yine bu nedenlerden dolayı zamanında Ersun Yanal da ısrarla istemişti Burak'ı..

Trabzonspor bu yıl şampiyon olacaksa Burak'ın bu şampiyonlukta çok önemli bir payı olacak, dünkü maçta olduğu gibi..

Trabzonspor-Gençlerbirliği maçına gelirsek, bazı işlerim nedeniyle ilk yarıyı kaçırdım (sanırım iyikide kaçırmışım, çünkü Trabzonspor çok kötü oynamış diyorlar). Eve geldiğimde maçın 50. dakikasıydı ve Trabzonspor boğucu bir baskı altına almıştı Gençlerbirliğini. Öyle bir baskı ki, Gençlerbirliği ortasahaya kadar bile topu uzaklaştıramıyordu, ve golün gelmek üzere olduğu çok belliydi. Sağdan Burak ve Serkan, Soldan Engin, ilerde Alanzinho ve Umut, ortada Selçuk Colman kabus gibi geliyordu.

Zaten zor direnen Gençlerbirliği defansı da Jaja'nın girişiyle iyice çöktü. Goller peşpeşe geldi kaçınılmaz olarak. Gollerin hepsi usta işiydi. Serkan'ın soğukkanlı bindirmesi ve gerideki Burak'ı görmesi, Serkan'ın 30 metreye nokta muz ortayı göndermesi ve Umut'un bitiriciliği sahalarımızda ender gördüğümüz gollerdendi. Ve Jaja'nın kafası tabiki. Aslında çokça atılan bir golmüş gibi gelebilir Jaja'nın kafası ama o golü ligimizde atabilecek çok fazla oyuncu yok diyebilirim. Bir dönem Hakan Şükür atardı  böyle golleri. Bir defa ortanın çok iyi gelmesi lazımki bu konuda Selçuk'un hakkını vermek lazım. O ortaya boyunu da kullanarak çok iyi yükselip, daha sonra uzak köşeye bilinçli olarak şut gibi kafayla vurmak. İnanın Ligimizde bu golü atabilecek çok oyuncu yok.

Şimdi gollerin hepsinin spektaküler olması aslında bir açıdan risklidir. Çünkü golü sistem değil oyuncu atmış demektir, ve oyuncu gününde olmazsa işler istediğiniz gibi gitmez. Sisteminiz oyuncuya bağlı olmuş olur. Gordon Milne dönemindeki Beşiktaş'ın gollerini açın internetten izleyin, yaşı 30 üzerinde olanlar hatırlayacaktır zaten, Metin Ali Feyyaz'ın spektaküler gollerden çok altı pas içinde organize gelişen atağı bitirdiklerini görürsünüz. Şimdi böyle bir sisteminiz olursa oyuncuya bağlı kalmaksızın skor üretebilirsiniz. Şimdi dünkü maçta çok yoğun baskı olmasına goller ve pozisyonların bireysel yeteneklerden geldiğini görürüz. Bu durumda sistem açısından tehlikedir her zaman..

Bu notu da düştükten sonra Jaja'ya geri dönelim.. Hiddink hemen acaba milli takımda oynatabilir miyiz diye sormuş Jaja için, neden olmasın. Milli takımdaki hep benzer sprinter santraforlar (Nihat, Tuncay, Mevlut, Halil) varken bunların dışında modern bir santraforumuz olmuş olur. (Batuhan umarım kendisine soruyordur, bu forvet kıtlığında neden milli takımda değilim diye)

Trabzonspor yönetimi, 33 yaşındaki Fatih Tekke'ye 2m Euro vermeyip (Beşiktaş, Nobre'den aldığından daha fazla verim alamayacak Fatih'ten) 4m Euro'ya Jaja'yı alarak çok doğru bir karar vermiş. Ligimizin kalitesinin üzerinde bir oyuncu ve İspanya veya İngiltere Liginde oynayabilecek kapasitede bir oyuncu. Uzun süre Trabzonspor elinde tutabilir mi bilmiyorum ama bu yıl şampiyon olur seneye de CL'de oynarsa 10m üzeri bir rakama transfer bile yapabilir. Trabzonspor bu şekilde devam ederse zaten önümüzdeki iki yıl içinde yüksek paralara oyuncu satışları gerçekleştirecek gibi zaten, bunun tedbirlerini şimdiden almaya başlaması lazım. Umut, Burak, Selçuk, Colman ve Jaja 5m Euro üzeri rakamlara Avrupa'ya gidecek gibi duruyorlar.. Umarım bu futbolcular gitmeden gerekli yedeklemeler yapılır, özellikle bu yıl sözleşmesi bitecek olan Gökdeniz kesinlikle kaçırılmaması gerekir.

Konu dağaldı yine.. Jaja'ya geri dönersek, adamın yüzünün gülmemesi benim garibime giden bir durum. Gol attığında bile çevresine toplanan arkadaşlarıyla fazla içli dışlı olmadı, umarım bir problem yoktur. Ukrayna'da kala kala kendi de mi soğuklaştı bilemiyoruz ama bir an önce bol bol hamsi ve akçaabat köftesi yiyerek bizimle aynı kafaya ulaşmasını temenni ediyoruz.

Bu yıl Trabzonspor-Bursaspor-Kayserispor arasında bir şampiyonluk yarışı izleyebiliriz. Makukula'nın olmaması ve Cangele'nin sakatlanması Kayseri için kötü oldu tabi ama yıllarca İstanbul takımlarının yarışlarını izlemekten bıkan Türk Futbol seyircisi için değişik ve heyecanlı bir deneyim olacak gibi.. Şampiyonluk kupasının yıllarca İstanbul dışında dolaşması çok zevkli olacaktır muhakkak...

Hiç yorum yok: