6 Mayıs 2013 Pazartesi

Trabzonspor için yeni sezon planlaması

Trabzonspor için geçen kabus gibi bir sezon sonunda yaklaşan seçim ve be buna bağlı olarak gelecek sezon da kabus mu olacak acaba sorusu.. Gelinen nokta bu olunca biz de biraz kendimizce gelecek sezon planlaması hakkında biraz karalayalım dedik..


Vakit yeniden planlama ve yapılanma vakti...


Öncelikle Tolunay Kafkas'tan başlayalım.. Şahsen kendisinden çok beklentim yok, Trabzonspor için yeterliliği benim için ciddi bir soru işareti.. (Şu anda Trabzonspor için doğru teknik direktör adaylarım Hector Cuper, Yılmaz Vural, Ersun Yanal ve Hikmet Karaman)

Tolunay konusu uzun konu şimdi çok fazla girmiycem, ama Tolunay'la ilgili tek önemli beklentim transfer sezonu, çünkü milli takımlardaki çalışmalarından dolayı gurbetçi futbolcular hakkında ciddi bir pörtföye sahip olduğunu düşünüyorum. Yani Ersun Yanal dönemindeki yapılanmaya benzer kaliteli bir güçlendirme yapabilir.. Beklentimi daha da açık yazayım hatta, Trabzonspor'a 3-4 tane Cenk Tosun kalitesinde gurbetçi kazandırması benim için yeterli..

Bir takımın transferini teknik direktör yapar. Nokta. Şenol Güneş'i aslında en çok eleştirmek gereken konu bence hep transfer oldu... Şenol Güneş'in hiçbir zaman bir futbolcu pörtföyü olmadı, hiçbirzaman bir kadro oluşturamadı.. Kendisini iyi bir ahçıya benzetiyorum ben, elinde iyi malzeme varsa iyi yemek yapıyor (bkz. 2010-2011 şampiyonluk sezonu), ama elinde malzeme yoksa pazara gidip iyi malzeme seçemiyor (bkz sonraki sezon transferleri)..

Şidmi teknik direktör futbolcu istemezse yönetim de kafası kesik tavuk misali ortada bir o yana bir bu yana koşar menejerlerin oyuncağı olur. Artık tutturma şansınız %30.. Tutarsa Jaja'nız olur tutmazsa Mark Janko.. Ben burada yönetimi suçlamam, yönetimin eline liste veremeyen Şenol Güneş'te suç bulurum.. Hatta bir adım daha öteye gidiyim, takımdan ayrılan Selçuk, Burak, Egemen gibi konularda da yönetime kızmam, Şenol Hoca'ya kızarım.. Sonuçta Burak'ı Selçuk'u Galatasaray'a alan Ünal Aysal değil Fatih Terim'di.. O yüzden suçlu Sadri Şener değil Şenol Güneş'tir benim gözümde..

Dev Santrafor!

Sonuç olarak transfer sezonu açısından Tolunay'dan beklentim yüksek.. Ama normal lig sezonu açısından çok ümitli değilim kendisinden...

Yönetime geri dönersek transfer konusunda hiç mi eleştiri haketmiyorlar, hem de nasıl... Devre arasında Alper Potuk'u almadığı için eleştiririm.. Ne olacağı belli olmayan yabancı oyunculara 3-5m Euro'ları rahat verirken Alper Potuk'a hem de oyuncuyla anlaşılmışken gerekli bonservisi vermediği için eleştiririm.. Alper Potuk Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılındaki en önemli orta saha oyuncularından biri olacak, bu çok bariz görünen birşey. Yani şüpheli bir transfer değil. Bundan 3-4 yıl sonra Türk Milli Takımının ortasahasını Soner Aydoğdu, Salih Uçan, Alper Potuk ve Nuri Şahin oluşturuyor olacak. Eğer bunlardan birini alma ihtimaliniz varsa alacaksınız, bu ihtimale sırt çeviremezsiniz..

Kaçan Balık!


Alper Potuk transferinin çok yönü var aslında. Alper Potuk'u almış olsa Trabzonspor sadece kendi kadrosunu güçlendirmiş olmayacak, rakibinin de güçlenmesini engellemiş olacak ve daha da önemlisi son yıllarda sorgulanmaya başlanan büyüklük ve marka değerini tekrar sağlama almış olacak. 3 İstanbul kulübünün alamadığı oyuncuyu almak takımın diğer oyuncuları için bile bir motivasyon aslında. Gökhan Ünal'a zamanında verilen 6m Euro çok eleştirildi ama Sadri Şener'in belki de en doğru hareketiydi. Bazen o cesur Sadri Şener aranıyor Trabzonspor'da...

Federasyonun önümüzdeki yıllarda yabancı sayısını iyice sınırlamayı planladığını okuyoruz, bu durumda Alper Potuk gibi transferlere Trabzonspor taraftarı olarak ayrıca üzülmemek elde değil. Yabancı demişken, gelelim yabancı meselesine.. Önce Trabzonspor'un mevcut yabancılarını sayalım..

Emerson, Bamba, Cech, Celustka, Zokora, Collman, Sapara, Adrian M., ALanzinho, P.Henrique, M. Janko.. Unuttuğum varsa kusura bakmasın, 11 tane saydım ben.

Ben çoğunluğun aksine yabancı kalitesini çok da kötü bulmuyorum, sadece plansız ve sayı olarak çok olduğunu düşünüyorum. Örneğin Adrian, Colman, Sapara ve Alanzinho gibi 4 benzer oyuncudan sadece 2'si olsa gayet yeterli olurdu gibi. Bu plansızlık için de ayrıca Şenol Hocamıza selam göndermek lazım..

Genelde forumlarda olsun diğer ortamlarda olsun tespit yabancıların hepsini göndermek yönünde.. Klasik yanlış sebep-sonuç ilişkisi ve yanlış çözüm tespiti.. Zaten bu gaza gelip üretilen çözüm tespitlerinden dolayı Trabzonspor doğru yolu bulamıyor hep daireler çiziyor zaman kaybediyor.. Bizim taraftarımız sağolsun:

Takıma 4-5 tane 1461'den oyuncu koymak lazım (1461 konusunda da geleceğiz)
Tüm yabancıları göndereceksin
Takımı baştan revizyona sokacaksın
Hepsi Trabzon'lu oyuncu olacak
Fatih Tekke'yi koordinatör yapacaksın (bu sanırım başkan adaylarından birinin dahiyane fikri!)
vs. vs.

sanki FM oynuyoruz bilgisayarda.. Zamanında Ersun Yanal'ın başını yiyen de bu gaza gelme konusu oldu. Takım olmak, takım kurmak, bir futbol kimliğinin oluşması, oyuncular arasında kimya oluşması oysa zaman ve istikrar isteyen şeyler..

Değeri bilinemeyen... 


Neyse, bu yabancı konusunda geri dönersek.. Yabancılar genel olarak yeterli görmekle birlikte mevcut 11 yabancıyı 5-6 kişiye indirmek lazım ve çok değil 2-3 tane kaliteli yabancı transferi. Yani sonuç olarak mevcut yabancılardan en az 5 tanesine güle güle denecek.

İpler kopan Emerson ve M. Janko ilk satılacaklar.. İçim sızlasa da çok beğendiğim Collman'da ipler kopmuş gözüküyor, oysa kazanılabilse Collman-Sapara-Soner ortasahası Türkiye için fazlasıyla yeterli bir ortasaha.. Ama yapacak birşey yok, Collman da gönderilecek 3. isim.. Yeterli verim alınamayan Cech ve Celustka da kaliteli yabancılara yer açmak için gönderilmesi gereken diğer yabacılar. Eğer Aykut Demir gibi bir stoper takıma kazandırılabilirse Bamba da gönderilecek 6. isim olarak düşünülmeli. Bu durumda alternatif yedek olarak defansın her bölgesinde oynayabilen Celustka elde tutulabilir, yani Bamba veya Celustka aynı anda gönderilmemeli, biri elde tutulmalı Son olarak da Sapara, Alanzinho ve Adrian üçlüsünden iyi teklif geleni gönderip diğer ikisi elde tutulmalı, bunlardan Adrian'ın şu anda para edebileceğini düşünürsek geri kalan yabancılar şöyle olmuş olabilir..

Celustka, Zokora, Sapara, Alanzinho, P. Henrique.. 5 tane.

Bu beş oyuncu Trabsonpor'un hayallerini süsleyen yabancı kalitesini vermiyor farkındayım, ama iyi bir kadroda iyi işler yapabilecek, Türkiye standartlarının üzerinde yabancılar.. Hiçbirine kötü diyemeyiz.

Celustka gibi defansın her yerinde oynayabilen bir alternatif kadro genişliği açısından çok önemli.

Zokora ilerleyen yaşıyla ve hücüm yetersizliğiyle sürekli ilk 11 düşünülmese de tecrübesiyle, gücüyle, oyun zekasıyla zorlu maçlarda ve Anadolu deplasmanlarında çok iş yapacaktır.

Alanzinho ve Sapara ise 30 yaşında futbol hayatlarının en verimli 1-2 yılını Trabonspor'da geçirebilirler. Uyumlu ve ritmini yakalamış bir Trabzonspor orta sahasında çok iş yapabilirler. Özellikle yedek olmayı sorun etmeyen ve oyuna girdiğinde oyun hareket kazandıran Alanzinho olası bir şampiyonluk  mücadelesinde çok iş yapabilir.

Son olarak P. Henrique ise çift forvet oynanılan maçlarda partnerine çok gol atabilecek bir oyuncu, ilerde ayağında top tutabilen, belli bir tekniği olan ve yaşını da düşündüğümüzde hala patlama potansiyeli olan bir forvet. En kötü kadro genişliği anlamında elde tutulabilir.

Burada asıl önemli olan mesele bu 5 yabancının yanına 3 tane kaliteli yabancı koyabilmek. Ve bu 3 yabancıdan biri çok kaliteli bir santrafor olmalı. Trabzonspor bu yıl santraforsuz oynadığı ligde durum ortada, buradan santrafor gerekliymiş sonucu çıkartılmalı. Diğer iki yabancı için ise kanatlar düşülmeli, sonuçta mevcut Olcan, Yasin ve Volkan kanat rotasyonu şampiyonluk yarışı vermek isteyen Trabzonspor için gayet yetersiz.

Gelelim yapılması gereken diğer transferlere.. En yukarıda bahsettiğim Alper Potuk örneğinden yola çıkarak, belli kalitedeki yerli oyunculara gereken para verilip alınmalı. Gurbetçileri bir yana bırakırsak ligde oynayan oyuncular içinde Cenk Tosun ve Aykut Demir Trabzonspor'un ilk transfer hedefleri olmalı. Sağbek sıkıntısı da düşünülerek Antep'ten Serdar Kurtuluş alınabilir. Görüldüğü gibi ligimizde göze batan oyuncu sayısı oldukça az.

Gol Makinası!

Uygun fiyata alınabilirlerse Sivasspor'dan Erman Kılıç, Galatasaray'dan Çağlar, Elazığspor'dan Serdar ve Köksal gibi isimlerde kadro genişliği açısından faydalı olabilirler. En yukarıda belirttiğim gibi Cenk Tosun kalitesinde 3-4 tane de ismi çok duyulmamış gurbetçi Tolunay Kafkas'tan olan beklenti..

Bir de 1461 konusu var. Sadri Şener'in en önemli projelerinden ve Trabzonspor için hala anlamı anlaşılmayan konu. Benim ilk kurulduğundan beri çok önem verdiğim bir proje. Ama PTT 1. ligden gelen takımların yeterli takviye yapmadan ligde tutunamadığını düşünürsek 1461'den 5-6 oyuncu alalım Trabzon'a koyalım düşüncesiyle bir yere varılamayacağını görmüş oluruz. Yusuf ve belki Gökhan Alhas dışında ki bu iki isimde sadece rotasyon anlamında fayda sağlayabilir Trabzonspor'a, şu anda 1461'den gelecek oyuncu pek yok gibi. Tabii hedefiniz zirve ise. Yok ben ligde ilk 10 mücadelesi vermeyi sevdim diyorsanız başka.. Burada 1461'den direk katkı beklemek yerine sürekliliğini sağlamak, potansiyeli olan genç Afrikalı veya Brezilyalı yabancıları yetiştirmek ve şu anda yapıldığı gibi bölge gençlerini yetiştirmek amaçlı kullanılmalı ve kullanılmaya devam edilmeli. M.Akçay çok büyük bir şans. Ve beklenti senede 1 veya 2 rotasyon oyuncusu olmalı. 3 yılda bir Mustafa Yumlu çıksa yeterlidir kanımca.

Çok uzattım..İşin özü şu, kadro kalitesi çok da kötü değil, 3-4 tane kilit takviye (Cenk Tosun, Aykut Demir, kaliteli yabancı forvet) ile potansiyeli olan genç gurbetçiler şampiyonluğa oynamak için yeterli olur. Kimse Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kadrolarını gösterip şampiyonluğa oynamayı çok da gözünde büyütmesin, sonuçta bu iki takımda seneye şampiyonlar liginde oynayacaklar ve bu yıl toplanan puanlar da ortada. Galatasaray son iki maçını kaybetse bile 68 puanla şampiyon olabildiği bir ligden bahsediyoruz. O yüzden kadrodan ziyade uyum, iyi futbol ve iyi bir hazırlık dönemi çok yeterli olabilir.

Takımda şampiyonluk mücadelesini verecek tecrübeli isimler var, Zokora, Sapara, Alanzinho, Giray, Halil ve hatta Onur takımı sürükleyebilir bu yolda. Yeni transferlerin kalitesi, kampa yetişmeleri gibi konularda da yönetim üzerine düşeni yaparsa önümüzdeki yıl zirveye oynanılabilir.

Şöyle bir kadro yapısı şampiyonluğa oynamak için gayet yeterli, gerisi hocanın becerisine kalmış:

Onur
Serdar Kurtuluş-Aykut Demir-Giray Kaçar-Celustka
Yabancı Kanat Transfer-Sapara-Soner-Olcan
Henrique-Yabancı bitirici Santrafor

Yedeklerde ise Zokora, Alanzinho, Volkan Şen, Mustafa Yumlu, Halil Altıntop, Serkan Balcı, Yasin, yeni alınacak yabancı, gelecek gurbetçiler ve diğer yerli transferler...

Takımdan gönderilecekler Emerson, Janko, Cech, Bamba, Adrian, Collman, Aykut Akgün, Abdullah Karmil. Bunları yalnız para kazanmadan göndermemek lazım, gerekirse PAF takımla idman yaparlar...


Ama yok takımı baştan revize etmeye gidilirse, yabancılardan verim alınamadı diye kötünün yanında iyi de gönderilirse, kurunun yanında yaş ta yanarsa büyük revizyona gidilirse, kaliteli yerli oyuncular Alper Potuk gibi elden kaçarsa, menejerlerin gazıyla ne olduğu belli olmayan oyuncular alınırsa, iyi bir hazırlık dönemi geçmezse önümüzdeki yıl bu yıldan daha kötü bile olabilir Trabzonspor için..

Macera dolu bir transfer sezonunu daha merakla bekliyoruz...


20 Mart 2013 Çarşamba

Bir Yılmaz Vural Yazısı

"Jokey olmak için at mı olmak gerek ?" diye lafı çok güzel koymuş Jose Morinho zamanında...

Futbol o kadar gelişti ve bilimselleşti ki, teknik direktörlükte artık ciddi bir bilimsellik ve zeka gerektiren bir iş haline gelmeye başladı. Bundan 10-15 yıl sonra muhtemelen, teknik direktörlerin çoğu futbol dışından insanlar olacak, ya da alt liglerde oynamış ünsüz futbolculardan olacak. Ülkemizde, Yılmaz Vural, Ersun Yanal, Hikmet Karaman, Mesut Bakkal, Fuat Çapa gibi isimler, yurt dışında ise başta Mourinho ve Villas Boas gibi bir çok başka isim.. İlerde bu isimlerin sayısı artacak... Eski ünlü futbolcuların teknik direktör olması ise zamanla azalıp kaybolacak tahminimce...

Neden derseniz aslında çok basit, yıllarca futbol oynamış, hiç masa başında çalışmamış bir futbolcunun bir yaştan sonra oturup kafa patlatması pek mümkün olmuyor. Futbolculuk kariyerindeki birikim bugüne kadar onu kurtarıyordu belki ama artık o da yeterli olmuyor..

Futbol oynamamış bir antrentör ise günümüz bilgi çağında her türlü bilgiye ulaşabiliyor. Antreman teknikleri neredeyse dünyanın her yerinde aynı artık, kurslar deseniz üst düzey eğitimleri veriyorlar. İyi antrenör olmak için ise herkeste olan bu antreman tekniklerine ilave olarak ortaya birşey koymanız gerekiyor. Biraz bilim adamı gibi olmanız yeni şeyler bulmanız gerekiyor. Zeka, insan ilişkisi, taktik ayrıntılar, rakip analizleri, futbolcu verimi, taktik varyasyonlar vs gibi birçok konu devreye giriyor ki, bunlar da oturup çalışmadan kafa patlatmadan olmayan işler.. 35 yaşına kadar topa vurmaktan ve kızlarla gezmekten başka birşey yapmamış bir futbolcu da bir yaştan sonra oturup ders çalışamıyor tabi..

Sergen Yalçın gibi teknik direktörlüğü sadece ilk 11 belirlemek zanneden eski futbolcu müsfeddelerinden iyi bir teknik direktör olmasını beklemek boş hayal o yüzden..

Lig tv'de 21 diye bir program var, lig tv'nin quiz gibi yaptığı güzel işlerden biri. Sunucusunun (Ceyhun Yılmaz sanırım) son derece başarısız, samimiyetsiz ve yalaka sunumuna rağmen hem konuklar, hem konu hem de yapılan arşiv çalışması olarak çok iyi bir program. Çoğu zaman kanal değiştirirken takılıyorum, sonra sunucu saçmalamaya başlayınca kanalı değiştiriyorum. Şuraya adam gibi bir sunucu koysalar, efsane bir program olabilir oysa..




Neyse, uzatmıyım, dün akşam bu programın konuğu Yılmaz Vural'dı.. Yılmaz Vural'ın çalıştırdığı 22 takım. İzlememek mümkün değil. Programın sunucusuna rağmen sonuna kadar keyifle izledim diyebilirim, Yılmaz Vural'da o kadar çok malzeme var ki, sunucu bile programı sıkıcı hale getiremedi...

Evet Yılmaz Vural.. 22 takım çalıştırmış bugüne kadar Türkiye'de... Genel bir algı vardır, Yılmaz Vural küme düşüren hocadır diye. Saçma sapan bir yanılgı işte. Adam bugüne kadar 8 takım düşürmüş, çoğu son 10 hafta dipten almış, ona rağmen kıl payı düşen takımlar. Yani adam hep mücize denemiş. Bu yıl da Elazığspor'da olduğu gibi birçok takımı da imkansız bir şekilde kümede tutmuş.. Sadece Antalyaspor'un küme düşmesini ayrı tutuyor..

Zaten başarısız bir hoca olsa 22 takımda çalışamazdı. Çalıştırdığı her takımda fark yaratmış, her takımda ciddi başarılar kazanmış bir hocadan bahsediyoruz. Saygıyı fazlasıyla hakeden bir hocadan..

Mesleğe ilk başladığı 86 yılında, Almanya'da aldığı eğitim sayesinde Türkiye'deki antrenörlere fark atabiliyorken, aradan geçen 35 yılda hala üst düzey hoca olabiliyorsa bu da ayrıca kendini nasıl geliştirebildiğini gösteriyor.. Örneğin Daum, Türkiye'ye ilk geldiğinde bilgisiyle fark yaratıyorken, daha sonraki yıllarda kendini geliştiremediği ve diğer hocalar onun seviyesine geldiği için fark yaratamaz hale geliyordu..

Her yönüyle saygıyı hakeden, milli takımı Abdullah Avcı'dan on kat fazla hakeden, büyük takım çalıştırıp şampiyonluk kazanmayı hakeden bu hocamızın hataları yok mudur peki ..

Yılmaz Hoca'nın kendisine sorması gereken soru şudur aslında.. Neden bir takımda 2 yıldan fazla çalışamıyor.. Bir takımda 3 yıl çalışsa o takımı Avrupa kupalarına taşıyamaz mı ?

Neden lige bir takımla başlamıyor da daha sonradan takım devralıp kümede tutuyor ?

Lige takımla girdiği sezonları neden takımın başında tamamlayamiyor ?

Neden devamlılık yok..

Yılmaz Hoca hep milli takımı veya büyük takımı hedefliyorum diyor, bu hedefimden de vazgeçmem diyor.. Doğru diyor, ama yöntem yanlış.. Bir takımın basşında 3 yıl kalıp o takımı Avrupa kupalarına taşıyabilse, o dediği çok rahat olur aslında.. Sadece sürdürülebilir başarı Yılmaz Hoca'ya gereken..



5 Mart 2013 Salı

Günlerin getirdiği gözyaşı ve hüsran, Kasımpaşa 2 Trabzonspor 0

Neredeeeen nereye.. 2007'den 2013'e günlerin getirdiği... 



Ersun Yanal'ın 2007 yılında dibe vurmuş Trabzonspor'un başına geçmesiyle başlayan (keşke hep kalsaydı ve bugün takımın başında 7.yılına girseydi) ve Şenol Güneş yönetiminde 2010-2011 sezonunun 82 puanla kapatılmasıyla da zirveye çıkan Trabzonspor'un yükselişi, bir sürü "iç-dış" nedenden dolayı devam edemedi. Sonrası ise zirveden aşağı tepe taklak yuvarlanmak suretiyle paldır küldür geri gidiş ve bugün itibariyle de küme düşme hattının 3 puan üzerinde dibe oturuş..

2007-2013, bir dibe vuruştan bir diğer dibe vuruşa geçen 6 yıl... Sonuçta gene yalan olan bir sezon daha...

Dibe oturdu diyoruz, zira bundan daha dibini düşünmek bile istemiyoruz Trabzonspor için.. Ve Trabzonspor taraftarı için acılarla dolu yeni bir sürecin başlangıcı..

Trabzonspor taraftarı olmak işte biraz böyle birşey.. Her 10 yılın 2-3 yılı heyecanlı ve ümitli (ümit garibin ekmeği işte) geçer, 2-3 yılı ortalama geçer, kalan 4-5 yılı ise acı, gözyaşı, çile, işkence... İnsan hayattaki sıkıntılardan kurtulmak için bazen tuttuğu takımıyla mutlu olmak ister, ama Trabzonspor taraftarı için bu durum önümüzdeki birkaç yıl pek mümkün değil... O yüzden, sevgilinizle kavga etmeyin, iş ve maddi konularda dara düşmeyin, zira Trabzonspor sizi bir süre teselli edemeyecek...


Ersun Yanal'la beraber kurulan 2007-2008 kadrosuna gitmek lazım süreci tam olarak anlamak için.. Sadri Şener, kendisinden beklenen vizyonu gösteriyor, Ersun Yanal ise pörtföyündeki futbolcuları bir bir takıma kazandırıyordu.. Selçuk, Egemen, Colman, Ceyhun, Gökhan Ünal ve Cale gibi isimlerle bir iskelet oluşurken daha sonradan bir sürü hayal kırıklığı olacak genç isim de kadroya katılıyordu.. Kadro kurmak dediğiniz şey de böyle birşey zaten, 10 adam alırsınız, 3 tanesi takımın iskeleti olur, 2 tanesi rotasyon, 5 tanesi bekleneni veremez.. Daha sonra topladığınız bu oyuncular bir süre beraber oynadıktan sonra "takım" halini alırlar.. 

Burada çok önemli bir nokta, kadroyu Ersun Yanal'ın şekillendirmiş olması.. Daha sonraki yıllarda Şenol Güneş'in yapamadığı şey aslında bu oldu. Ersun Yanal malzemeyi de kendi seçerek iyi bir yemek yapan aşçı iken, Şenol Güneş elindeki malzemeden iyi yemek çıkarak bir aşçı oldu hep. Nitekim, Şenol Güneş'in elindeki  malzeme bitince yemek de yapamaz oldu, malzeme almaya pazara çıktığında ise mutfağı bir sürü gereksiz malzeme ile doldurdu.. 



Transfer politikalarında ben hiç birzaman yönetimi (Sadri Şener) suçlamam.. Transferi hoca yapar ve yapmalıdır.. Hoca yönetime alternatifli isim vermelidir.. Şenol Güneş teknik direktörlüğü boyunca bu konuda sınıfta kalmıştır. Şenol Güneş, transfer konusunda etkin olamayınca, Sadri Şener de menejerlerin insafına kaldı, sonuç ortada..

Trabzonspor'un kadrosunun son iki yıldır talan edilmesinde bile Sadri Şener'den çok Şenol Güneş'i suçlu bulmuşumdur hep.. Sonuçta bu oyuncular senin elinin altında, onları ikna etmek Şenol Hoca'nın işi olmalı.. Nasıl Selçuk'un Galatasaray'a gitmesini ayarlayan, ikna eden Ünay Aysal değil Fatih Terim ise, Trabzonspor'da kalmasını da Sadri Şener değil, Şenol Hoca sağlamalıydı..

Konu açılmışken şunu da yazalım, ucunda şampiyonluk da olsa, Trabzonspor gibi takımlar, sözleşme yenilemeyen "yıldız" oyuncularını kadro dışı bırakmalı.. Aksi halde, gördüğümüz gibi zararı çok daha büyük olabiliyor..

Tolunay Kafkas'a gelirsek, genel olarak olumlu bakmamakla beraber, belki de Trabzonspor'a faydası bu transfer konularında olacaktır. Çünkü, Tolunay hocada Ersun Yanal gibi pörtföyü geniş bir hoca. Kayserispor ve Gaziantepspor'a kazandırdıkları ortada, zaten geldiğinin ikinci günü iki tane gurbetçi isimi de Trabzonspor'a kazandırdı.. ve futbolcu izleme komitesini lav etti (şu ana dek gördüğümüz tek olumlu icraatı).

Burada akıllara gelmiyor değil, neden transfer konusunda daha önceden Tolunay Kafkas'tan yardım alınmadı diye.. Acaba Tolunay Kafkas mı bilgi paylaşmadı, yoksa Şenol Güneş mi fikir sormadı.. Cevabı önemli olan bir soru...

Belki de Şenol Güneş teknik direktörlüğü sürecinde, futbolcu izleme ve transfer konularını Tolunay Kafkas ile yürütebilseydi çok daha uyumlu bir birliktelik çıkabilirdi ortaya.. İyi malzemeleri bulan tedarikçi Tolunay Hoca, iyi malzemeden iyi yemek yapan aşçı Şenol Hoca..



Gelelim Tolunay Kafkas'ın teknik direktör olarak tercih edilmesine.. 
Kendisi taraftarın çok sevdiği isimlerden.. Taraftarın takımın başında görmek istediği, kendi Guardiola'ları olsun istediği isimler Tolunay, Ünal, Şota diye devam eder... Tolunay da bu kontenjandan deneyelim amacıyla takımın başına getirildi.. Taraftar destekliyor şimdilik, çünkü onlar da bir Guardiola olsun istiyorlar takımın başında.. 

Gel gör ki, gerçekler öyle değil.. Tolunay'ın kariyeri nedir, ne yapmıştır ? Türkiye'deki dört büyük takımdan birinin hocası olmak için yeterli midir sorusuna cevap verebiliyor muyuz, mevzu budur.. Bu durum birçok benzer hoca için geçerli aslında, Bülent Korkmaz, Mehmet Özdilek, Şota, Abdullah Avcı, Rıza Çalımbay, Fuat Çapa ve hatta Samet Aybaba.. Bu isimler gelecekte iyi hocalar olabilirler, ama şu an itibariyle kendilerini kanıtlamış değiller.. O seviyeye gelebilmiş değiller.. 

4 büyük takım dışında kendini kanıtlayabilen Türkiye'deki isimler Yılmaz Vural, Ersun Yanal, Ertuğrul Sağlam ve belki biraz da Hikmet Karaman. Bunların dışındaki diğer isimler Samet Aybaba, Mehmet Özdilek ve Abdullah Avcı dahil, büyük takımlara birkaç beden küçük gelir... 

Konuyu dağıtmayalım, Tolunay Kafkas'a geri dönecek olursak, kariyerinde bir Türkiye kupası var, bir de Avrupa'da bulduğu gurbetçi yetenekler.. Başka ? Başkasını söyliyim ben, koca bir sıfır.. Ne Kayserispor'da, ne de Gaziantepspor'da futbol adına ortaya birşey koyamadı.. Zaten her iki takımı da çok kötü bir noktada bıraktı.. Burası çok önemli, zira her takımın inişleri çıkışları olabilir, ama kriz yönetimi de büyük takım hocalarının önemli özelliklerinden olmalı Tolunay Kafkas için ise kriz yönetimi futbolculara kızmak ve durumu daha kötüye götürmekten başka bir anlam taşımıyor.. 

Gaziantepsipor'da hangi futbolcuydu hatırlamıyorum, bir röportajda bu futbolcu Tolunay için, maçtan önce sadece "çıkıp erkek gibi oynayın" diye gaza veriyor, taktik olarak hiçbirşey anlamıyorduk gibisinden birşeyler söylüyordu.. İşte Tolunay Kafkas'ı özetleyen durum budur.. Trabzonspor'a nasıl bir futbol kimliği kazandırabilir.. Belki Tolunay'ın kafasında planlar olabilir, ama mesele Tolunay'ın kafasındaki planlar değil, geçmişinde gerçekleştirdiği planlar.. Ve Tolunay'ın geçmişinde bir futbol felsefesi ben göremiyorum.. Bir dönemk Makukula'ya şişirilen uzun topları saymazsak tabiki...

Tolunay geldiğinden beri bir yorum yapmadan, maçlardan da bir beklentim olmadan izliyorum, sadece oynatmaya çalıştığı sistemi anlamaya çalışıyorum.. Ve açıkçası anlayamıyorum.. Şenol Güneş yönetiminde çok kötü oynadığımız maçlarda bile Şenol Güneş'in ne oynatmaya çalıştığını anlıyordum ama Tolunay'ı anlayamıyorum.. Daha çok yeni biliyorum ama gördüğüm kaotik bir gaz futbolundan başka birşey değil.. 



Tüüüüm bu yazdıklarıma büyük bir parantez olarak Trabzonspor'un Burak'tan sonra forvetsiz oynadığı gerçeğini de yazmak lazım... Bu da yine Şenol Güneş'in sorumluluğu olarak gördüğüm bir konu.. Burak'ın geçen sezona yıldırım gibi başlamasıyla sezon sonu gideceği belli olmuştu, ve belki Ocak ayından başlayarak forvet arayışlarına başlanması gerekiyordu.. Bir yıl boyunca birşey yapmazasnız, son gün transferiyle Janko'ya kalırsınız... Dün izlediğimiz Kasımpaşaspor maçında bile, çok iyi oynamamasına rağmen Trabzonspor'un bir forveti olmuş olsaydı, 3 puanı alan taraf olabilirdi rahatlıkla... Ve Türkiye'de maçı kazandığınız sürece, işler çok daha farklı ilerleyebiliyor.. 

Yazının başında söyledim, Ersun Yanal keşke hala bu takımın başında olsaydı.. Kan değişimine karşıyım ben, Ersun Yanal'ında, Şenol Güneş'in de ve hatta Hugo Broos'un da kovulmalarına karşıydım. Bugün de Tolunay'ın ayrılmasına karşıyım, devam etmeli yıllarca.. Ama burada mesele, hocayı getirmek değil, getirdiğin hocayla uzun projeksiyonlu plan ve program yapabilmek.. Sadri Şener'i eleştirdiğim nokta da bu olur sadece.. Ersun Yanal'ı da, Şenol Güneş'i de ve hatta Hugo Broos'u da daha çok sahiplenebilirdi..




Sıra gelmişle son birkaç söz de Sadri Şener için... 
Trabzonspor için bugüne kadar gördüğüm en doğru isim.. Mafyatik değil, siyasi değil.. İşadamı ve okumuş.. Vizyonu olan, sempatik ve de işi bilen bir insan.. 
Hatası yok mudur, vardır elbet.. Hem de çok.. 
Art niyeti var mıdır peki, ya da kulüpten rant sağlamak mıdır amacı ? Kesinlikle hayır... 
Trabzon insanından ve Trabzonspor taraftarından hiç yardım veya destek görmüş müdür peki... Ben görmedim öyle bir destek.. 
Kendisinden başka elini taşın altına sokan çıkmış mıdır Trabzonspor camiasından.. Faruk Özak, Mehmet Ali Yılmaz, Albayrak'lar dahil ben görmedim.. 
Yerel Trabzon medyasına hiç girmiyorum...
Şike konusuna da girmemiş olmam, bunun hikayenin dışında tuttuğum anlamına gelmez. Belki bu 6 yılın başrolünde şike var... 
Ama keşke Trabzonspor camia olarak geçmişten ders çıkarabilse, küçük rantları peşini bıraksa, uzun vadeli planlamalar yapabilse ve hepsinden önce başka Sadri Şener'ler çıkartabilse.. 


6 Aralık 2012 Perşembe

Protest




Bu iş nereye varır bilemem, belki kupa birgün gerçekten de gelir Trabzon'a..
Ama mesele şu ki, bu işin üstünün kapanacağına inanlar, "Trabzon inadı" kavramıyla henüz tanışmamışlar..

Sadri Şener yerinde kim olsa bezmişti, o kadar siyasi ve medya baskısına rağmen, zaman zaman alay konusu olmasına rağmen, kendi camiasından bile destek görmemesine rağmen mücadeleye devam ediyor.. İşte Trabzon'lu olmak biraz böyle birşey, Trabzonspor'lu olmak iste tam delilik, akıllı bir insana göre değil...

Her cumartesi Taksim'de ve Kızılay'da sessiz bir gösteri tekrarlanıyor. Belki çok kalabalık değil ama olduğu kadar...



Ben de bazen katılıyorum gösterilere, desteğimizi gösteriyoruz. Fotoğraf da çektim geçen hafta. Ama fotoğraftan başımıza gelmedik kalmadı. Olaylar olaylar... Meğersem fotoğraf çekerken yanlışlıkla çekmememiz gereken fotoğraflar çekmişiz. Daha sonra "nalet olası federaller" bizi yakaladı. Makinedeki fotoğraflara şöyle bir bakıp "alalım arkadaşı" sözlerinden sonrası benim için biraz flu.. Kendime geldiğimde, "ayaan altına keçen olam güzel abim, benim ne işim olur örgütle, ben Trabzonspor taraftarıyım sadece bırak beni gidem" diye durumdan kurtulmaya çalışıyorduk..

Neyseki memur abi anlayışlı çıktı,
Üzüldü halime hadi git dedi kupayı boşver,
Gözüm kapalı bile kupamı bırakmam,
Eh bir de kupayı bırakmak ayıp olur kupasız geçen onca gençlik yıllarıma...


27 Kasım 2012 Salı

Günlerin getirdiği hezimet ve net skor TS 0 ES 3


 Galibiyet Yemini !

Çok zor bir yazı olacak, nasıl başlasak acaba..

Servet'in golünden başlayalım.. Lig TV yapıyor ya hani 1 yıldız 10 gol. İleride Servet için yaparlarsa eğer bir numaralı gol için çok düşünmelerine gerek kalmadı. Servetin halı sahada atar gibi attığı Eskişehirspor'un üçüncü golü, kendisi için ileride torunlara anlatılacak bir anı, Trabzonspor seyircisi için ise hazmedilmesi zor bir an oldu.. O yüzden seyirciye kızmamak gerekir. Ben evde tek başıma izliyordum maçı, kafamı minderin altına sokup bir süre çıkmadığımı hatırlıyorum, ondan sonrası çok net değil zaten, flu..

Bilen bilir, genelde Şenol Güneş ve Sadri Şener'in Trabzonspor için en doğru 2 isim olduğunu, takımdaki kötü gidişatın yönetimsel değil, 3 Temmuz sürecininin mağduru olmakla alakalı olduğunu savunurum hep. Ama yanlışları da hataları da gördüğümde yazmaya çalışırım...

Sanırım 2008-2009 sezonuydu, ilk dört hedefiyle sezona başlayan yeni kurulmuş Trabzonspor, Sivasspor deplasmanında 3-0 yenilince "gidin hocaya sorun" diyerek Ersun Yanal'a faturayı kesmişti Sadri Şener. Şimdi başkanın düşünmesi gerekir, aslında taraftarların da sorgulaması gerekir.. Yanlış olan o zaman Ersun Yanal'ın gönderilmesi miydi ? Yoksa bugün Şenol Güneş'in devam etmesi mi ? Ya da Sadri Şener akşam kendisine yapılan tepkileri, biraz da o gün Ersun Yanal'a keserek kurtulduğu tepkilerin geri ödemesi olarak görmüş müdür ?

Zamanında Sivasspor karşısında aldığı 3-0 mağlubiyetle işinden olan Ersun Yanal, çifte standarda cevabını sahada verdi sanırım.. 

O gün Ersun Yanal'ı kovan tabi ki sadece Sadri Şener değildi, aslında taraftardı.. Taraftar hiçbirzaman sevmedi Ersun Yanal'ı, onlar Şenol Güneş'i sevdiler. Çünkü Ersun Yanal Manisa'lıydı, ama Şenol bizim oranın uşağıydı. O zaman bu çifte standart biraz da taraftarın suçu değil mi ?

Dün akşam sahadaki futbolcusunu yuhalayan Trabzonspor taraftarı, acaba ne kadar kendini sorguluyor düşünmek lazım, ama 3 temmuz'dan sonra neyi düşünüp tartışabilirsiniz ki.. Herşeyin temeli çürük bir defa..

Buradan maça gelelim... Şenol Güneş, maçtan önce futboldan çok galibiyete ihtiyacımız var diyerek, tek amaçlarının 3 puan olduğunu gösterdi.. Ama karşısında futbol oynayan bir Eskişehirspor olunca da bu sonuç kaçınılmaz oldu tabi.

Sahanın her yerindeydi Eskişehirspor. Top rakip ceza sahasında, Eskişehirspor daha kalabalık, top kendi ceza sahalarında Eskişehirspor daha kalabalık, top orta sahada yine Eskişehirspor daha kalabalık. Sanki 2 kişi fazla Eskişehirspor. Diego'nun oyun kurucu gibi getirip attırdığı gol, Servet'in golü Trabzonspor için sadece bir utanç oldu..

İlk 15 dakika kontrollü başlayan Trabzonpor birden kontrolü rakibe verdi.. Kalan 70 dakika Eskişehirspor'u izledi Trabzon'lu oyuncular.. O 20. dakikada ne oldu da oyun böyle değişti peki.. Oyuncu değişikliği olmadığı sürece genelde oyunda bir değişiklik olduğunu görmez bizim izleyicilerimiz.. Oysa Ersun Yanal, en büyük eksikliği olan taktisyenliğini ne kadar geliştirdiğini daha 20. dakikada ortasahayı kalabalıklaştırıp Trabzonspor'un pas trafiğine odaklanarak gösterdi. Trabzonspor'un pas trafiği artık Eskişehirspor'un kontra atakları için bir fırsat haline geldi..

İyi oynayan bir Eskişehirspor yetmezmiş gibi inanılmaz kötü bireysel performanslar da Trabzonspor için bir diğer çöküş nedeni oldu.. Halil, Janko, Adrian, Emerson, Serkan tam anlamıyla felakettiler.. Yine lig tv'nin quiz isimli hoş bir programı var (lig tv reklamı gibi oldu bu post'ta, ama sadece quiz, 1 yıldız 10 gol bir de taraftarların hikayelerinin olduğu bir programları var ismini hatırlayamadım şimdi, onlar güzel, gerisi yaramaz) orada ileride bu arkadaşlar katılırlarsa, oynadıkları en kötü maç için çok düşünmelerina gerek olmayacak sanırım.

Colman, Bamba ve Onur ayakta kalan isimler oldu biraz, diğerleri ise sahaya yansımış şike gibiydiler.. Ağır konuştum eve ama şike yapsanız bu kadar olur..

Adrian'ın kaptırdığı toplar neden ilk 9 hafta oynamadığını gösterdi herkese..
Halil'in anlamsız top ezmeleri ise Almanya'da yetişmiş bir futbolcudan beklenmeyecek amatörlükte..
Topu rakip ceza sahasına taşıyamazsanız Janko gibi isimler sahada gezinmekten başka birşey yapamazlar.
Emerson inanılır gibi değil, geçen yılki Cech bu Emerson'dan çok daha faydalı olur hem ofansif hem defansif olarak..

Bir Trabzonspor'lu beş Eskişehirspor'luya karşı.. Ve Halil'in anlamsız top ezmeleri.. Maçın özeti bu fotoğrafta saklı aslında...

Oysa rakip orta sahada Alper diye bir isim var, hafta içi gönlünün Trabzonspor'da olduğuna dair haberlerin çıktığı.. İzlemesi keyif veren bir oyuncu ve daha 21 yaşında. İnsan düşünmeden edemiyor, bundan 3 yıl sonra kendilerini geliştirmiş bir Soner-Alper ikilisi yanlarında tecrübeli bir Colman ile neler yapar acaba diye.. Tabi bunları yetiştirecek ortam ve hoca önemli.. O yüzden diyorum Şenol Güneş kalmalı, yoksa hoca değişimleri sadece Soner gibi isimlerin gelişmesine engel olur..

Ve tabi asıl olan, Selçuk İnan, Burak Yılmaz olaylarının tekrar yaşanmaması... Ders çıkarabilmek, ona göre davranmak...

Bir Trabzonspor taraftarı için izlemesi zaten yeterince zor olan maçı, bir de yazmaya çalıştık.. Sanırım kendime işkence yapmayı burada noktalasam fena olmaz.. Umarım bu mağlubiyet Trabzonspor'u daha kötü günlere götürmez diyerek, haftaya Ankara'da Gençlerbirliği karşısında canlı izlemek üzere işimizin başına dönelim...

12 Kasım 2012 Pazartesi

Güzel adam Adrian: TS 3 Akhisar 1

Futbolcunun güzeli golü taraftarıyla kutlayandır.. O yüzden güzel adam Adrian Mierzejewski...



2 maçta 3 şık gol.. Oynanan güzel oyun, kazanılan özgüven.. İlerisi için umut verici Adrian ve Trabzonspor için. Tabi burada hemen Şenol Güneş eleştirilebilir neden 9 haftadır hiç oynamadı diye, ama ne kadar haklıyız bu eleştiri de o da tartışılır. Geçen sezon gösterdiği kötü performans, diğerlerine verilmesi gereken şans veya hazır olmayışı gibi sebepler sayılabilir. Belki de 9 hafta yedek kalması gerekiyordu bu performans için, aksini ıspatlayabilir miyiz ?

Sonuçta, Trabzonspor ortasahası Adrian'ın performansı ve Collman'ın katılımıyla ideal halini almış gibi. Bu ideal ortasaha bakalım Trabzonspor'u nereye taşıyacak ?

Collman, Sapara, Zokora.. Bunlara son iki haftadaki formuyla Adrian, ve genç Soner'i de eklersek Türkiye'deki en üst düzey ortasaha rotasyonu desek abartmış olmayız. Aslında benim idealim Collman-Sapara-Soner üçlüsü.. Ama yinede Akhisar karşısında izlediğimiz Collman-Sapara-Zokora üçlüsü bir Trabzonspor taraftarı için özel bir zevk ve ritimlerini yakalamaları halinde takımı üst seviyeye çok rahat taşıyabilirler.

Hep söylediğimiz şey, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın Avrupa trafiği bu yılki şampiyonluk puan limitini 70 puan seviyesine kadar çekebilir. Zaten o kadar puan kaybına rağmen Trabzonspor'un liderle arasında sadece 6 puan olmuş olması bunun bir göstergesi. Son beş dakikada giden Antalya maçı, Olcan'ın biraz soğukkanlılığıyla kazanılabilecek Fenerbahçe maçı ve ligin ilk haftasında Karabük'te bırakılan anlamsız puanlar ve Bursa maçının son dakikasında sayılmayan gol düşünüldüğünde bugun Trabzonspor'un ligin zirvesinde olması çok da uzak bir ihtimal değilmiş. Evet hala-amca denklemi var biliyorum, ama sonuçta bu yıl   kırılma anları nedense hep Trabzonspor aleyhine çalıştı, tam tersi de olabilirdi.. Önemli olan bundan sonrası..

Şenol Güneş'in söylediği birşey var, ilk yarı zirveden çok uzaklaşılmazsa, ikinci yarı hedeflere ulaşılabilir.

Nedir hedef, ilk 2 yani şampiyonlar ligi.

Neden olmasın.. Olmaması için bir neden yok çünkü herşeyden önce takım çıkışta.. İdeal ilk 11 arayışları sonuç vermek üzere, 1-2 isim kaldı soru işareti olan..

Bunun dışında genele bakarsak:

Trabzonspor'un kadrosu lig ortalamasının oldukça üzerinde ve Galatasaray-Fenerbahçe kadrolarından da çok kötü değil.. Sakatlıklar, deneme yanılmalar ve diğer sorunlardan sonra ideal ortasaha olan Sapara-Zokora-Collman yakalandı gibi, ligin sonuna kadar artacak uyumları ikinci yarı için ümit verici.

Adrian'ın bu formu 10 numara arayışlarına son verecek gibi.

Kalede Onur güven veriyor.

Oynamayan veya formsuz olan Olcan, Volkan, Soner, Alanzinho, Emre gibi oyuncuların ilerleyen haftalarda takıma katkı yapma ihtimalleri oldukça yüksek.

Buradaki önemli olan nokta, unutulmaması gereken şey takımın yeni kurulmuş olduğu. Bu gerçek görülmezse, takım neden iyi oynamıyor sorusunun cevabını bulamayız ve çözüm hoca istifa yönetim istifa gibi 20 yıl öncesinin ilkel taraftar söylemlerinde aranılır..

O yüzden takımın kötü oyununa çok takılmamak lazım. Oyuncuların birbirini tanıması, oynanmak istenen sistemin zamanla mükemmeleşmesi, takımın ritim yakalaması.. bunlar hep biraz zamanla olacak şeyler..

Takımın yeni kuruluyor oluşunun altını tekrar çiziyorum.. Sapara, Zokora, Emerson, Olcan, Volkan, Janko, Halil, Yasin, Soner gibi ilk 11'in önemli oyuncuları takıma katılalı daha iki yıl olmadı, bazıları bir yıl bile olmadı.. Trabzonspor'dan yıldız olarak giden Selçuk, Burak, Umut, Egemen vs. gibi isimlerin yıldızlaşması ve şampiyonluğun gelmesi 3 yıl sürmüştü, bunu görmek önemli.

Trabzonspor için karamsarlığa düşmemek de önemli. En son lige böyle kötü bir başlangıç yapıldığında sanırım Ziya Doğan dönemiydi ve takım ilerisi için ışık vermiyordu. Orta sahada Hasan Üçüncü-Ferhat-Ayman üçlüsü oynuyordu, oysa şimdi bakınız Collman-Sapara-Zokora. Anlatmak istediğim şu anda takımın ihtiyacı olan revizyon veya istifa değil, uyum sürecini beklenmesi.

Biraz sabır, bakalım ligin ilk yarısı biterken oynanan oyun ne seviyede olacak, bireysel performanslar nasıl olacak.. Trabzonspor için mesele budur..



6 Kasım 2012 Salı

Antalya'da kalan puanlar: TS:1 AS:2


Antalyaspor deplasmanından önce Trabzonspor'un 9 maçta aldığı 13 puanı iyi analiz etmek gerekir, yoksa bu maçta olup bitenlerden yanlış sonuçlar çıkarırsınız..



Şöyleki, Trabzonspor 82 puan topladığı sezon oynadığı "Küçük Barcelona" vari futbolunu bir anda iskeletinin dağılmasıyla değiştirmek zorunda kaldı. (detay için bkz. şike süreci)

Ne oldu sonra, sistem bir anda değişti, gol yükü artık Burak ve onun önüne atılan uzun toplara kaldı. Adapte olması kolay sayılabilir sistemdi, ve olduda. Yoğun maç trafiğine rağmen oldukça iyi sonuçlar alında.

Ondan sonra, bu sezon tekrar sil baştan.. Bu sefer Vittek ve Janko gibi merkez santraforlar üzerine kurulu bir sistem.. Oyun anlayışı tamamen değişiyor ve kanatlardan orta yaparak, ve oyunu rakip sahaya yıkarak gol atmaya çalışmak gibi, geçen sezona tamamen zıt bir futbol anlayışı..

E tabi bu futbol dediğimiz şey de bir yaz-boz tahtası değil ki, Burak'ı gönder, Janko'yu al herşey aynen
devam etsin..

Sistem dediğiniz şeyin değişmesi 1 yıl, oturması 1 yıl daha, en az 2 yıl yani. Biz ama 3 ayda herşey tamam olur zannediyoruz. Bir sistemin oturmasının 2 yıl süreceğini anlamadığımız zaman da neden Trabzonspor yenildi diye anlamaya çalışıyoruz. Anlayamayız tabiki, boşuna kafa yoruyoruz.

Ya sisteminize uygun oyuncu alırsınız, ya da sistemi oyuncularınıza göre revize edebilirsiniz. Burak yerine N'Doye alınabilmiş olsaydı geçen sezonki sistemle devam edebilirdiniz, ama elinizde Janko varsa, ona göre çözüm üretmeniz gerekiyor..

Çözüm dediysek, matematik problemi değil ki bu, 4-4-2 veya 3-5-2 gibi rakamlar çözüm getirsin.. Zaman lazım.

Formülün bilinmezi sabır, istikrar, uyum ve hepsinin aslında buluştuğu ortak nokta zaman.

Evet kadro iyi ama hani derler ya un var, şeker var, su var ama helva yok diye.. Buradaki un-su-şeker bileşenlerinin futboldaki karşılığı kaliteli futbolcu-kaliteli hoca-zaman şeklindedir..

Mesele Trabzonspor'un son 5 dakikada yediği goller değil. O goller ilk 5 dakikada da gelebilirdi, maçın ortasında da. Goller hiç gelmeyebilir ve Trabzonspor galip te gelebilirdi. O zaman farklı şeyler mi konuşacaktık ?

Mesele, maçın kaç-kaç bittiği değil, ya da kimin oynadığı da değil. Hatta takımın iyi oynayıp oynamadığı da değil. Mesele şu ki, Trabzonspor'un nasıl bir niyetle oynamaya çalıştığı. Bunu görmek önemli. Çünkü niyet doğruysa, bugün alamadığınız neticeyi yarın almaya başlarsınız. Ama niyet yanlışsa, bugün kazansanız bile uzun vadede hedeflerinize uzak kalırsınız.

Peki neydi Trabzonspor'un yapmak isteyip de yapamadığı.. Ama gelecekte yapacağı..

1- Adrian'ı kazanmak. Evet bir yıldır istenileni veremedi, belki veremeyecekte, ama bu ilk 11 şansını hakediyor tıpki diğer oyuncular gibi. Nasıl Zeki, Alanzinho, Soner, Yasin, Volkan ve diğerleri (Emre Güral da o şansı alacak, zamanla ve sırayla) bu şansı buluyorsa, Adrian'da bu şansı hakediyor. Kimi futbolcu bu şansı kullanacak kimi kullanamayacak. Ama buradaki herkese şans verme niyetiniz, önümüzdeki haftalarda daha adil, ve daha az soru işaretli kadrolar olarak size geri dönecek. Yani niyet doğru, henüz sonuç vermedi ama verecek.

Bakalım attığı gol özgüven ve düzenli ilk 11 olarak kendisine geri dönecek mi ?

2- Janko üzerine kurulu oyun sistemi. Elinizde Burak yoksa, onun yerine Janko ve Vittek varsa sisteminizi böyle kurmak durumundasınız. yanındaki oyuncular Janko'yu, Janko da takımı tanıyor. Yani niyet doğru, henüz sonuç vermedi ama verecek.

3- Maç boyunca Yasin'in yol geçen hanına çevirdiği eski takım arkadaşı Ergün Teber'in kanadının pimini, Volkan Şen ile çekmek maçı koparmak adına yapılacak en doğru taktik müdahaleydi. Ama tutmadı. Burada suç oyuncusuna güvenen Şenol Hoca'da değil, güvenin karşılığını boşa çıkaran Volkan'da.. Ama yine niyet doğru diyebiliriz, tutmayan bir taktik deneme.

4- Oyun anlayışı olarak bol bas ve bol pres. Evet, Trabzonspor'un yaptığı pas ve pres çok zayıftı ama burada dikkat edilmesi gereken şey bunu yapmaya çalışmasıydı. Yani niyet paslı ve presli oynamak, bunu yapmaya çalıştılar ama olmadı.

Diyebilirsiniz, her takım presli ve paslı oynamaya çalışıyor.. Şöyle bir örnekle açıklıyım. Defans aldığı topları ileri dan-dun vurmadı, pasla çıkmaya çalıştı, ve kaptırdığı toplarda kalesinde tehlike yaşadı. İşte bu niyetinizi gösterir..

Bazen pas yaparak çıkarken top kaptırmak, topları ileri şişirmekten daha iyidir. Bugün gol yersiniz, ama bu alışkanlık uzun vadede pozitif futbol anlayışı olarak size geri döner. Trabzonspor'un da durumu bu. Bol paslı ve presli oynamaya çalışıyor, bunu henüz başaramıyor ama niyet iyi. Zamanla, tempo arttıkça, iskelet ilk 11 oturdukça, oyuncular birbirini tanıdıkça bu olacak.

İdeal ilk 11 demişken, orta sahada Soner-Colman-Sapara üçlüsü kulağa çok hoş geliyor, çok başarılı olabilirler, acaba bu sezon içerisinde böyle birşey görebilir miyiz ?

Bu yukarıdaki maddeler uzatılabilir.. Buradaki mesele şu.. Eğer Trabzonspor'un yaşadığı süreç anlaşılmazsa, herkes son beş dakikada gelen gollere takılır kalır. Oysa o gollerin hiç bir önemi yok. Şampiyonluğa oynamadığınız ligin sonunda 62 puan almışsınız veya 65 puan almışsınız çok bir farkı yok, ama sisteminizin oturması bir sonraki sezon için çok şey ifade eder..

Antalyaspor için de birşeyler yazmak lazım. 21 puanda oldukları için, Trabzonspor'u yendikleri için değil.. Geçen yıl Futbol'un F'sini oynamayan, çok zorlama bir takımken, bu yıl tempolu ve pozitif oynayan, kontralarla değil de rakibi domine ederek sonuca gitmeye çalışan bir takım oldukları için. M.Özdilek bu sezona kadar hep günü kurtarmaya çalıştı, sanırım artık kafasındakileri uygulatmaya başlıyor. Ben bu sezon ilk kez Antalyaspor maçı izledim, hiç de öyle tesadüfi bir çıkış gibi gelmedi bana aldıkları puanlar, ilerleyen haftalar gösterecek gerçekleri..

5 Kasım 2012 Pazartesi

Ankara'da bir maç günü: Gençler-Elazığ


Ankara'ya sıkıcı derler hep kendini bilmez İstanbul'lular, oysa maça gitmek yapılabilecek yüzlerce sosyal aktiviteden sadece biri.. 

Tamam kabul ediyorum, belki tam olarak yapacak yüzlerce aktivitemiz yok, veya Gölbaşı'nda çay içmek boğazda oturmak gibi de değil. Ve evet, belki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin heyecanı da olmuyor bir Gençlerbirliği maçında, ama kavga-gürültü değil de futbol'un kirlenmemiş yüzüyse yaşamak istediğiniz.. Güne stad önünde satılan tükrük köfteden başlayabilirsiniz..

 Trabzon'da çok daha iyi yapıyorlar bunu.. Bugün meşhur olan Fevzi Hoca bile ilk köftelerini Avni Aker'in önünde satıyordu..

Herve Tum: İlhan Cavcav Baba'nın satmaktan pişman olduğu ender futbolculardan.. Oynadığı takıma değer katan bir adam, Bursa, Sivas, Belediye, Gençler ve şimdi de Elazığ.. Ama hiçbirinde de hakettiği saygının karşılığını alamadı.. Yine bir başka eski takımına karşı bir maç daha.. 

Bizim Anadolu takımlarımızın bence en büyük sıkıntısı olan "kalabalık ortasahaların kör döğüşü" bu maçta da kendisine fazlasıyla yer buldu.

Futbol evrimi bu sorunu nasıl çözecek bilemiyorum, ama 1-2 ön liberolu çok koşan ama tekniği ve futbol zekası zayıf orta saha oyuncularının oluşturduğu ortasahalar olduğu sürece biz böyle kör döğüşü çok izleriz gibi.

Futbolda böyle sıkıntıların aşılması için, bir takımın farklı birşey uygulayıp başarılı olması gerekiyor. Bu uygulanacak farklı şey de ortasaha oyuncularında fizik kondisyon ve pres gücü değil, teknik, pas gücü ve oyun zekası aranması olacak. Selçuk İnan, Soner Aydoğdu, Alper Potuk gibi bu konuda parlak isimlerin sayısı artarsa belki o zaman düzelir biraz bu işler. Ama Fenerbahçe gibi ligin büyük bir takımı bile Selçuk-Baroni-M.Topal ortasahasından medet umuyorsa, biz daha çok bekleriz gibi..


İlk yarıda peşpeşe gelen Gençler ve Elazığ golleri maçın heyecanını bir anda arttırdı.. Eğer Gençler attığı golden sonra biraz skoru koruyabilseydi, maçın seyiri çok farklı olabilirdi.. Yılmaz Vural'ın gol sevinçleri ise her zamanki gibi görülmeye değer.

Çizgiden çıkan Gençler topu ise objektiflerimizden kaçmıyor. 

Ve maçın en duygusal, en güzel enstantanesi bence :
Dövmeli Kellerin buluşması 

 Sevgi Pıtırcıkları: Hurşut & Bilica.. 


Maça dönecek olursak, daha çok beğendiğim Gençlerbirliği galibiyete daha yakın taraftı diyebilirim, taa ki kırmızı karta kadar...

Maçı TV'de izlemekle stadyumda izlemek arasında ciddi fark vardır. Bazı şeyleri TV'de daha rahat görürsünüz, bazı şeyleri de stadyumda.

Kırmızı kart pozisyonu da bunlardan bir tanesi. TV'de bariz kırmızı kart gibi gözükürken, stadyumda bizler Aydın'ın topu ne kadar fazla ve çarpraza açtığını çok net gördük, faul doğru karar ama kırmızı ağır. Sarı olmalıydı karar, çünkü bariz gol şansıyla alakası yoktu poziyonun. Aydın'ın ordan gol vuruşu yapması mümkün değild..

Yılmaz Vural isyan ederdi maç sonunda belki ama yazık oldu Gençlere.. Maç da bu noktadan sonra kırıldı zaten..


 Gerilim ... 22 kişi 1 kavga.  

Ama maçı hiç bırakmadı Gençler, ve hiç de eksikmiş gibi oynamadılar.. Hücum etmeye devam ettiler, üstün oynadılar ama atamadıkları bir pozisyonun dönüşünde gelişen bir kontraya boyun eğdiler.. Sinan Kaloğlu ise, ligin veteran forveti olarak takımına 3 puanı getiren vuruşun sahibi oldu. Bir zamanların yıldız adayı Sinan Kaloğlu.

 Bu da maçın sanatsal fotosu.. Benim objektifimden tabiki, diğer fotolarda olduğu gibi...

Maçın son bölümlerindeki "guru gürültü" Gençler atakları ise sonucu değiştirmedi. Ama Gençler doğru yolda. İlhan Cavcav 35 yılın sonunda doğru yolu bulmuş gibi. Acaba Fuat Çapa'ya daha önce neredeydin diyor mudur ? Yok diyorsa, "burdaydım ama sen beni kovdun ya" cevabını alıyor mudur ?

Fatih Terim, Şenol Güneş, Hector Cuper, Yılmaz Vural, Fuat Çapa ve Ersun Yanal gibi hoclar ligin değerini arttıran hocalar.. Hep kalsınlar takımlarının başlarında, uzun yıllar.. İyice soğuduğumuz futbolu tekrar seveceksek, biraz da bu hocalarımız sayesinde olacak bu.

Ankaragücü'nün düşmesi, Gençlerin ligde üçüncü sırada oluşu.. Ve sonuç, dolu tribünler.. Kim derdi ki taraftarı olmayan Gençler, birgün dolu tribünlere oynayacak.. İlhan Cavcav'ın gözleri dolmuştur sanırım...


24 Eylül 2012 Pazartesi

Aykut'u kurtaran beraberlik... FB 0 TS 0

Fenerbahçe'nin Marsiyla maçını arkadaşlarla beraber izlemiştik, ve Fenerbahçe güldür güldür oynarken bir anda Aykut Kocaman el frenini çekip Alex'i dışarı alınca Marsilya acaba maçı çevirir mi diye birbirimize bakmaya başladık.. Ben şahsen 2-3 Marsilya alır maçı dediğimde, çok fazla itirazla da karşılaşmadım. 5 dakika daha olsa maçı da çevirebilirdi Marsilya.

Bazen düşünüyorum da, basit bir inşaat mühendisi olarak ben bunu görebiliyorum da Aykut Kocaman bunu nasıl göremiyor.. Veya ligin ilk maçında Karabükspor maçında Trabzonspor'un yaptığı Vittek-Barış değişikliği. Bir teknik direktör bazı hamlelerin maçı verdiğini nasıl göremez anlamak çok zor...

Aykut Kocaman'ın bu formsuzluğu Trabzonspor için belki de tek ümit kaynağıydı. 15 yıldır Kadıköy'de galibiyet alamamış bir Trabzonspor için, stres altında bir Aykut Kocaman bulunmaz bir fırsattı. Sadece kadın seyirciler olması ve kupa maçının da Fenerbahçe'de yarattığı moralsizlik ve yorgunluk da Trabzonspor için kör istedi bir göz Allah verdi iki göz... Ama işte fırsatları değerlendiremedikten sonra bir işe yaramıyor..



Olcan sadece fırsatları kaçırarak Trabzonspor'u 3 puandan etmedi. Ayrıca kendisini de bir üst sınıfa çıkartıp büyük futbolcu olma şansını kaçırdı, ya da erteledi... Olcan'ın kaçırdığı gollerin yetenekle veya kondisyonla alakası yok, tamamen mental.. Olcan o topları kafasında kaçırdı, daha top ayağına gelirken kaçıracağı belliydi...

Burak'ı düşünün mesela, top ayağına gelirken daha o topun gol olacağı belli, oysa ilk yıllarında o güven yoktu.. Ne zaman mental olarak o güvene ulaştı, goller gelmeye başladı. Olcan'ın da yaşadığı biraz böyle. Dün akşam rakip Elazığspor olsa misal, Olcan 2 golle maçın adamıydı. Ama rakip Fenerbahçe olunca, psikolojik olarak Olcan o topa vuramadı. Durum budur.

Olan Trabzonspor'a oldu tabi, bir daha Fenerbahçe'yi Kadıköy'de böyle güçsüz artık bir 15 yıl sonra yakalar.. Neyseki son dakikada Alex serbest vuruştan durumu tersine çeviremedi, en azından daha kötüsü de olabilirdi Trabzonspor için..

Maçla ilgili olarak Sapara'nın performansının altını çizmeden olmaz. Trabzonspor için Colman-Soner-Sapara-Zokora-Alanzinho müthiş bir ortasaha rotasyonu olabilir gibi duruyorlar, uyum yakalarlarsa çok verimli olabilirler..

Maçtan önce kadrolara bakarken sitelerden birinde Trabzonspor ortasahası için Zokora-Barış-Sapara yazıyordu, o an maçı izlememeye karar vermiştim hatta. Meireles-Mehmet Topal gibi üretkenlikle alakası olmayan bir rakip orta sahaya karşı bu kadar defansif bir ortasahayı anlayamamıştım ama Şenol Güneş bu hatayı yapmadı ve cesur bir kadroyla sahaya çıktı. Barış yerine Alanzinho'yu sahada görünce mutlu olduk. Ama işte Olcan sağolsun, cesaretin karşılığını göremedik..

Bunun dışında, Trabzonsopr için ilk 5 haftada yenilen sadece 2 gol olumlu bir sinyal.. Bunlara Videoton maçlarını da eklersek, 7 maçta yenilen 2 gol gayet dikkat çekici bir istatistik.. Burak'ın gidişinden sonra, madem gol atamayacağız, bari gol yemeyelim diye defansı iyice kuvvetlendirmiş Şenol Hoca.. Gol yemenin de ötesinde çok zor pozisyon veren bir takım oluşmuş...

Gol demişken, insan N'Doye transferinin olmamasının Trabzonspor için nasıl bir kayıp olduğunu bir kez daha sorgulamıyor değil. Dün akşam forvet hattında olacak süratli ve gol tekniği olan bir N'Doye skoru çok farklı yapabilirdi. Janko da çok iyi, ama dün akşamki maçın adamı N'Doye, veya Burak olabilirdi..

Derlerya, iyi futbol iyi futbolcularla oynanır diye... Tam da öyle işte.

Geçen sezon yoğun maç trafiğinin Trabzonspor'u nasıl etkilediğini okuduk bol bol, Trabzonspor'lu yöneticiler de bunu söylediler ama kimse ciddiye almadı.. Haftada 3 maç yapmak öyle kolay birşey değil, Avrupa'da herkes yapıyor diye geçiştirmemek lazım. Bugün Fenerbahçe bunun fiziki ve mental yorgunluğunu yaşamaya başladı, birkaç hafta sonrada Galatasaray yaşayacak bunu. Beşiktaş ve Trabzonspor'un ilk 2 için bir umutları varsa bu sayede bir şansları olabilir sadece..

Son olarak da Kasımpaşa'nın Metin Diyadin'i kovmalarıyla ilgili birkaç şey söylemek gerekiyor. Birincisi, Kasımpaşa tüm sempatikliğini kaybetti, ve artık antipatik bir hal aldı. Madem kovacaktınız neden ligin başında yapmadınız ? Kasımpaşa için şu anda puan durumunda ikinci olmak başarısızlık mı ? Yoksa ilk beş haftada Barcelona gibi bir takım mı bekliyordunuz.. Metin Diyadin'in belki aristokrat bir duruşu yok, ya da Türkçe'si bizim oraların Türkçesi ama siz ne sanıyorsunuzi Alex Ferguson'un ağzı çok düzgün bir Sit gibi mi konuşuyor sanıyorsunuz ? Alex Ferguson ilk şampiyonluğunu 7. yılında kazandığını bilmiyor musunuz ? Kasımpaşa Metin Diyadin yerine kimi getirecek merakla bekliyoruz.. Eğer bizi şaşırtacak bir isim getireceklerse bir derece tamam deriz, ama yok Mustafa Denizli, Daum gibi bildiğimiz isimlerden biriyse yazık oldu deriz en fazla.. 

19 Eylül 2012 Çarşamba

Futbola tekrar doymak: RM 3 - MC 2


 o artık mutlu

Futbolun zevkli birşey olduğunu unutmaya başlamışız da farkında değiliz sanırım... Real Madrid ve Manchester City hatırlattı bize futbolun hala güzel olduğunu, ve yıldızların hala bu oyununun baş aktörleri olduğunu..

Oysa futboldan zevk almayalı çok zaman olmaya başlamış gibiydi. Avrupa Şampiyonası bile bu heyecanı çok fazla kıpırdatamamıştı yaz aylarında.. Ondan öncesi zaten sahaya yansımayan şike ve bunun sonucunda yeniden şekillenen Türk Futbol yapısı felan...

special one

Ama Real Madrid - Manchester City bize film gibi bir maç izleterek yüzümüzü güldürdü.. İngiltere ve İspanya şampiyonlarını aynı grupta görmemiz pek mümkün değil normalde ama Manchester City'nin geçen yıla kadar Avrupa kupalarında Trabzonspor kadar bile puanının olmayışı aynı grupta buluşturdu bu iki takımı ve bizlerde  gruplarda böyle bir maç izledik.

Sürekli artan bir tempoda ve süratte oynanan maç, artık sonlara da doğru o kadar süratlendiki biri maçı durdursun takip edemiyorum artık diyecek noktaya geldik. 60ncı dakikalara gelindiğinde 0-0 'lık maç ama kesinlikle 3-3 'lük bir maç heyecanı var diye içimden geçiriyordum. Her gollü maç heyecanlı olmadığı gibi, her golsüz maç da sıkıcı değildir esasında, sadece maç hakettiği golleri bulamamıştır .. Zaten son yarım saat o goller de geldi, ve hele de son on dakika neydi öyle..

Dedim ya film gibi maç.. Filmin başı var, karakterlerin tanıtıldığı Ronaldo, Marcelo, Joe Harte, Toure, Tevez, Dzeko gibi iyi ve kötü adamlar, yardımcı roller... Gelişen konu ve hızlanan tempoyla beraber gelen müthiş bir final... Oturup film izlesem bu kadar keyif alır mıydım bilemiyorum. Ercan Taner bile sonunda Oscar verdi maça.

Kaka, Mesut, Ramos, Dzeko gibi isimlerin kulübede, Rafael Nadal'ın tribünde oturduğu maçta saha keyif veren adamlarla doluydu...

Hızla atılan bir top tam auta çıktı hayatta yetişemezler derken gelen insanüstü deparlar ve oyunda tutulan toplar, Toure'nin onca darbeye rağmen yıkılmadan yaptığı driplingler, Marcelo'nun solbek nasıl 10 numara oyun kurucu oynar dersi, yine Marcelo'nun çıkarttığı Roberto Carlos'u hatırlatan füzeler ki üçüncüsü gol de oldu, Ronaldo'nun ısrarla denemesi, Tevez'in savaşçı ruhu, oyuna girdikten sonra oyunu iyice coşturan Modriç, Mesut ve Dzeko, kenarda satranç hamlelerini üst üste oynayan Mancini ve Mourinho..

Inter'in iki eski hocası.. nereden nereye...

Maç kaybedilse iki takım için de problem olmazdı, fazlasıyla telafi ederlerdi durumu ama burada mesele işte büyük olmak.. Real büyüklüğünü bir kez daha gösterdi, ama Mancini'nin de dediği gibi, MC bir gün CL şampiyonu olacak, eninde sonunda, er ya da geç.. Bakınız Chelsea.

Öte yandan, keşke Arap ve Rus sermayelerine futbolu feda etmek yerine, kulüplere belli bir mali yaptırım (NBA misali) uygulanabilse de daha fair ve daha rekabetçi bir futbol izleyebilseydik..

Şampiyonlar ligini açmış olduk böylece, bugün için Galatasaray'a başarılar diliyoruz ama rakibin Manchester United olduğunu da unutmadan fazla ümit beslemiyoruz tabi ki..